ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  14. Âyet
 

14. Âyet

Allah, iman eden ve iyi işler yapanları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.

Bunlar sıkıntılar karşısında yüz üstü geri dönmeyip sabır gösterenlerdir. Bu zor bir iştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:   

(Bir gün Lokman oğluna demişti ki:) “Yavrum! Namazı sürekli kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve başına gelene sabret; çünkü bunlar kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Lokman 31/17)

15. Âyet

“Kim Allah'ın kendisine, dünyada ve âhirette yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa bir sebebe tutunup göğe (Allah’a) yönelsin, diğer ilişkiyi derhal kessin; baksın ki, bu yol, kendini bunaltan şeyi gerçekten  giderecek mi yoksa gidermeyecek mi?”

Yukarıda sözü edilen kişinin aracılarla Allah’ı ikna çabaları başarısızlıkla sonuçlanmış, bu onu bunalıma sokmuş ve korumasız bırakmıştır. Aslında o, her şeyin Allah’ın elinde olduğunu da bilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:   

“Desen ki: Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi çekip çeviren kim? Onlar: “Allah’tır” di­yeceklerdir. De ki; öyleyse hiç  sa­kınmaz mısınız?

İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah budur. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl çevrili­yor­sunuz?” (Yunus 10/31-32)

 

Sıkıntı geçmeyince, Allah’tan kendine dünyada da ahirette de yardım görmeyeceği kanaatine varır. Allah, sonsuz merhameti ile şöyle demiş oluyor: “O yanlış yolları bırak, emrime uy ve doğrudan bana yönel. Bunalımdan çıkıp çıkmayacağını gör.” 

Âyette geçen kelimeler:

a) فليمدد (fe’l-yemdud) med kökündendir. Med, çekip uzatmak ve bir vasıtayla biriyle dikey ilişki kurmak anlamına gelir[1].

b) السبب (es-Sebeb), aracı, vesile, vasıta anlamınadır[2]. Müslüman Allah ile arasına aracı koymaz, çünkü o kendine, şah damarından daha yakındır. Ama müslümanın da sarılacağı sebep ve vesileler vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, ona bir vesile arayın. Onun yolunda gayret gösterin. Belki umduğunuza kavuşursunuz.” (Mâide 5/35)  

Âyetteki vesile, elif lamlıdır, yani bilinen, Kur’ân’ın bir çok yerinde açıklanmış olan vesiledir. Mesela bir âyet şöyledir:

“Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namaz kılarak yardım isteyin. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)

Bir başka âyette de şöyledir:

 “Kimler inanmış, iyi işler yapmış, namazı sürekli kılmış, zekatı vermiş olurlarsa onların Rableri katında ücretleri vardır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.” (Bakara 2/277)

 

c) السماء Sema, gök anlamınadır. “Bir sebeple göğe uzansın” ifadesi Allah’a duadan kinayedir. Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemin yaptığı dua ile ilgili aynı kelime kullanılmıştır. قد نرى تقلب وجهكفيالسماء  (Qad nerâ teqallube vechike fi’s-semâi) “Yüzünün, zaman zaman gökte aranıp durduğunu görüyoruz.” (Bakara 2/144)

d) ليقطع kelimesi, “diğer ilişkiyi kessin” diye tercüme edilmiştir. Çünkü o kişiyi bu hale sokan, Allah ile arasına arabulucu koyma çabasıdır.Arabulucu saydığı kişiye Allah’a benzer özellikler yakıştırması gerektiğinden şirke düşer. Şirk, bağışlanmayacak bir suçtur. Dolayısıyla o ilişki derhal kesilmelidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:   

"Allah kendisine ortak koşulmasını bağışla­maz, bunun dışında olanı dilediği kimse için bağışlar."  (Nisa 4/48)

Buradaثم  = sümme atıf edatına derhal anlamı verilmiştir. Çünkü bu kelime, aşağıdaki ayette olduğu gibi مع =maa beraberlik anlamına gelir[3].

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ

“O, aynı zamanda iman edip birbirine sabrı tavsiye eden ve merhametli olmayı tavsiye edenlerden oldu.” (Beled 90/17)

e) Âyetin sonunda yer alan هـل =hel soru edatı, somut bir olayla ilgi olumlu cevap almak için kullanılır. Zihinde canlandırılan (tasavvur), yahut olumsuz cevap beklenen bir soruda kullanılmaz[4]. Geleneksel yöntemde bunun tam tersi bir anlam verilmiştir. Anlamı doğru verebilmek için soru; “... giderecek mi yoksa gidermeyecek mi?  şeklinde tekrarlanmıştır.

 

f) كيد, keyd bir şeye yaklaşma, çare bulma ve gayret gösterme anlamına gelir. Kişinin kendine keydi, kendine iyilik yapması, yönünü iyi belirlemesi demektir[5]. Âyette geçen keyd, kişinin kendine keydi olduğu için “bu yol” diye tercüme edilmiştir

Keyd, مكر mekr  anlamına da gelir. Mekr, bir çıkış yolu göstererek birini yöneldiği taraftan çevirmektir. Türkçede buna hile veya aldatma denir.

Keyd hedefine göre ikiye ayrılır. Biri hainlerin keydidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ   

Allah hainlerin keydini başarıya ulaştırmaz. (Yusuf 12/52)

 Diğeri de iyilik yapmak isteyenlerin keydidir.

كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ

“Böylece Yusuf için bir çıkış yolu (keyd) gösterdik.” (Yusuf 12/76)[6]

g) غيظ = ğayz kelimesi hışım ve gazab, tansiyonun yükselmesinden doğan ve giderek artan kızgınlık anlamına gelir[7]. Bu kızgınlık kişiyi bunalıma sokacağı için bunalım diye tercüme edilmiştir.

16. Âyet

“İşte böylece biz onu apaçık âyetler olarak indirmişizdir. Şüphesiz Allah, isteyeni yola getirir.”

 Âyetleri, öncesi ve sonrasıyla ve diğer âyetlerle birlikte anlamaya çalışınca anlatım, gerçekten apaçık görülmektedir. Geleneksel yöntemde bu yola gidilmediği için o açık âyetler, anlaşılmaz hale getirilmiştir. Bu sebeple gelenekçiler, 16. âyeti farklı açıklamak zorunda kalmışlardır. Mesela Taberî’nin açıklaması şöyledir:

Allah Teâlâ diyor ki: Ey insanlar! Ölen bir kimsenin yok olmasından sonra ona yeniden hayat vermeye gücümün yeteceğini size delilleriyle açıklayıp izah ettiğim gibi aynı şekilde bu Kur’ân’ı, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, açık âyetler olarak yani Allah’ın yola gelmesini istediği kişileri doğruya yönelten işaretler olarak indirmişizdir[8].”

Yukarıdaki örnek üzerinde düşününce, Kur’ân’ın açık kitap olmasının anlamı ortaya çıkmaktadır. Ama geleneksel yöntemde bu anlam kaybolmaktadır.



[1] أصل المد جر الشي في طول  وا تصال شيء بشيء في استطالة  Firuzabâdî, Besâir, c. IV, s. 488.

[2] ما يتوصل به إلى غيره Firuzabâdî, Besâir, c. III, s. 169.

[3] Firuzabâdî, Besâir, c.II, s. 344.

[4] Firuzabâdî, Besâir, c. V, s. 335-336.

[5] İbn Manzur, Lisanu’l-arab كيد  mad.

[6] Firuzabâdî, Besâir, c. IV, s.399-400 ve 516.

[7] Mütercim Asım, Kamus Tercümesi.

[8] Taberî, Tefisiru’t-Taberi, c. IX, s. 121.

Sonraki sayfa»»

 
 
  Bugün 68 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden