ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  14-1 Bir anlatım tekniği olarak Müteşabih
 

II.                   Bir anlatım tekniği olarak Müteşabih

 

Kur'an'ın muhkem ve müteşabih ayetlerden oluşan iki gruba ayrıldığını (Al-i îmran-7) ayetinde gördük. Anlaşmazlık Kur'anın müteşabih ayetleri üzerinde yoğunlaşmış ve bu konuda biri diğerini geçersiz sayacak birbirinden farklı tanımlar konunun anlaşılmasına katkıda bulunmamış, daha da anlaşılmaz kılmıştır.

Bu bakımdan önceki kabullerin ortaya koyduğu sonucun, konuya yeterince açıklık getirmediği ortadadır. Varılan sonuçla, Kur'an'ın bir bölümü (müteşabih olanı) anlaşılamaz kabul edilip işlevsiz kılınmıştır. Oysa ki Kur'an, bizim için gereksiz ve anlaşılmaz bilgilerin içinde bulunduğu bir kitap değildir, o halde bu anlayış temelde Kur'an'la çelişmektedir.

Bu bakımdan müteşabihatta bizim üzerinde durmamız gereken kısım, kelimelerin tek tek anlamının verilmesi yoluyla anlaşılmasını sağlamak değil, müteşabih (aracı) kelimelerle anlatılmak istenen şey neyse (amacı) onu kavramaya çalışmaktır
. Evet müteşabihat bir anlatım tekniğidir. Anlatan (yani konuyu anlatırken kullanılan kelimeler) müteşabih olabilir, bu anlatılanı anlamamıza engel değildir.

Yani, anlatan (tanımlayan) ve anlatılan (tanımlanan) vardır, Anlatan(tanımlayan) müteşabîhse de anlatılan(tanımlanan) muhkemdir. Anlatanın müteşabih oluşu, anlatılanın anlaşılmasına engeî değildir.  Bizim bilmediğimiz, görmediğiniz, anlayamadığımız şeylerin bizini bildiğimiz, gördüğümüz ve anladığımız şeylerle anlatılması, bizim o şeyleri görüyor, ve anlıyor gibi anlamamızı sağlar.

Ve bu anlatım tekniğini Kuran, müteşabih olarak nitelemektedir
. Müteşabihlik Kur'an'ı anlamada ve ona göre yaşamada bir engel değildir, bir gerekliliktir. Yoksa birçok şeyi kavramamız asla mümkün olmayacaktır
.

 

Şu tesbitlerle konuyu açmaya çalışalım;

a - Müteşabih olan, kelimenin (lafzın) kendisidir.
Bu müteşabih olan kelimelerle anlatılan şey ise muhkemdir. Kelimeler sadece bir araçtır. Aracın kendisi (kelime) müteşabih olsa da, amaç (anlatılmak istenen şey) muhkemdir. Kalplerinde eğrilik olanlar anlatılan şeye (amaca) değil, anlatan şeye (araca/kelimelerin yalın anlamına) yönelmekte ve onları tevil ederek, sapıklığa düşmektedirler.

 

b - Müteşabih ayetlerde geçen sözcüklerin kendisini tanımlamaya çalışmak ne kadar yanlışsa bu sözcüklerden gerçek anlamlarının bilinmeyişinden dolayı ayetin kendisini dikkate almamak ta en az onun kadar yanlıştır. Çünkü, muhkem olsun müteşabih olsun, bizim için anlamı olmayan hiçbir ayet olamaz. Mevcut bilgimizle tanımım (izahını) yapamadığımız ayetleri dikkate almamak veya yok saymak doğru bir tutum değildir.

c - Muhkem ve müteşabihi sözcük tanımları içinde değerlendirmek ve bu tanımlara göre bir anlayış geliştirmek, Kur'an'ın muhkem ve müteşabihe yüklediği anlamı daraltmak olur. Her ne kadar yapılan tanımları temel alsak ta yine de Kur'anın bu sözcükleri Kur'anî bir zeminde ele aldığını dikkate almalıyız. Yoksa, yapılan tanımların dar anlamı ıçinde kalırsak yanlış bir neticeye varırız.

 

Bu açıklamalrdan sonra diyebiliriz ki; Kur`anı Kerimde Allahü Tealanın sıfatlarıyla ilgili olarak geçen ve müteşabihata giren, istiva, yed, vech gibi  kelimelerin geçtiği ayetlerin hakiki ve zahiri manasının, yani reel bir tarzda anlaşılması ve tefsir edilmesi, Kur`ana göre yasak olmayıp, bunların sadece te`villeri yani insan aklınca, fiziki dünyaya bakılarak Allahü Tealaya birtakım roller biçilmesi ve O`nun birşeylere benzetilmesi yasaklanmıştır.

Allahü Teala şöyle buyurur:

فَلاَ تَضْرِبُواْ لِلّهِ الأَمْثَالَ إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ {74}

 

Allah'a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah (her şeyi) bilir, siz ise bilemezsiniz.(Nahl 74)

Bu ayetin anlamı esasen şudur; „Allahı belli ölcülere sığdırmaya ve O`na kendinizce roller biçmeye kalkışmayın.“

Allah`ın arşa istivasını, insanın sandalyeye oturuşuyla bir tutan ve O`nun Yed`i ilahiyyesi`ni  insanın uzvu olan eli gibi tasavvur olan zihniyet ile, arşına istivasını Allah`ın evrene hükmetmesi olarak anlayan, ve elini`de kudret yada nimeti olarak algılayan zihniyet, birbirlerine tavır ve metod olarak çok yakındır. Çünkü her ikiside Allah`a kendilerine göre rol biçmişler, böylece ne bir ölçü ve misale ne de herhangi bir beşeri tarif ve tahdide sığmayan Yüce Yaratıcıyı, fiziki dünyanın kaba geometrileriyle değerlendirmişlerdir.

Oysa, Yüce Allah, Kitab`ında kendi zat ve sıfatlarıyla ilgili gerekli ve yeterli açıklamayı müteaddid ayetlerde yapmış, bizlere yalnızca bunların hakikatlerine iman etme görevi yüklemiş ve bunların te`villerini yasaklamıştır.

 

Bu yüzden yukarıdaki her iki düşünce tarzında da müteşabihlerin te`viline kalkışıldığı ve Kur`ani yasağın çiğnendiği açıktır.

Burada hemen belirtelim ki; müteşabih ayetler hiç anlaşılmayan, bu sebeple de tefsir edilmeleri ümmete yasaklanmış olan ayetler değildir. Umumun zannettiğinin aksine, Asrı Saadet ve Tabiuun ve daha sonraki islam düşünürleri : „Biz bu ayetlerin manalarını bilmeyiz, Allah ne murad ettiyse odur. Biz yalnızca iman ederiz !dememişlerdir.  Çoğu kimsenin böyle zannetmesine rağmen, durum hiçde böyle değildir. Mesela İmam Malik`in şu sözü meşhurdur:

el-İstiva ma`lumun vel keyf-ü mechu`lun ve`s süaalü anhu bid`atün.“ Yani Allah`ü Tealanın arşına istiva etmiş olduğu, bilinen bir husustur. Ançak, bunun keyfiyet ve niceliği bilinmemektedir. Bu keyfiyetin araştırılıp irdelenmesi ise bid`attır.“[1]

 

Dolayısıyla İmam Malik, Allah teala`nın , mahiyet ve niceliğini bilmediğimiz bir tarzda arşının üzerinde olduğunu kabul ediyor; yani ilgili ayetleri tefsirsiz ve anlamsız bırakmıyor. Lakin, Allah`ü Tealanın bu ilahi fiil veya sıfatının, bizim dünyamızdaki keyfiyet ve hakikatler gibi algılanmamasını tembih ediyor. Yani ilgili ayetleri tefsir ediyor amma te`vil etmiyor.

 

Yine İmam Ebu Hanife bu konuya önem vermiş ve birkaç sahifelik „el-Fıkhul Ekber

Risalesinde bile ehemmiyetine binanen şunları söylemiştir:

„Allah Tealaanın, Kur`anda zikrettiği gibi `yed´i`,  ´vech`i, ve `nefs`i`, vardır. Allah tealaa`nın Kur`anda söylediği vech, yed ve nefs gibi şeyler, keyfiyetsiz olarak O`nun sıfatlarıdır. „O`nun `yed`i kudreti veya nimeti`dir“ denilemez. Çünkü böyle söylenirse, sıfat iptal edilmiş olur ve bu, Kaderiyye ve Mutezile`nin sözüdür.“[2]

 


Gerçek bu olunca da müteşabih ayetler, Kur'an'ı anlama ve kavrama konusunda bir engel teşkil etmezler. Kur'anî anlayışın belirleyiciliği içinde, müteşabihten ne anlaşılmalıdır sorusuna cevap olarak şunları söyleyebiliriz:

 - Kur'an'da müteşabih anlatımlı kimi ayetlerin bulunuyor oluşu, bizim gücümüzün ve bilgimizin üstünde olan (gaybi) şeylerin, bize indirgenerek, kavramamıza yardımcı olmanın bir gereğidir.

 - Kur'an, gerekli oluşu ve bağlayıcılığı açısından bizim için tümüyle muhkemdir.

 - Kur'an'in bizatihi kendisi muhkemdir. (Allah'tandır ve korunmuştur.)

- Bulunur muhkemlıği içinde, müteşabih kısımların oluşu onun mühkemliğine engel değildir.  Zira, Kur'an'nın bütününe iman ederiz.

 - Bizim için kapalı olan, bilinmeyen ve anlaşılmayan olarak görülen ayetlerin (anlam olarak) bilgisinin saklı olması, gücümüzün üstünde olanı haber vermede kullanıldığından, bu ayetler, olduğu gibi ve bilindiği kadarı île bizim için yeterlidir. Asıl sorun, yeterli olanı yetersizmiş gibi görerek, onu yeterli hale getirmeye çalışmaktır.

 

 Özetlersek; Yüce Allah, gücümüzün yetmediği ve bizim için bilinmez olanı anlatırken, anlamamızı sağlamak için, anlatımda kullandığı şeylerin (araçların) anlamını (ki müteşabih olan kısım burasıdır) bilmemizi değil, anlatılan şeyi(amacı) bilmemizi istemektedir.

Bunun böyle olduğunu Kur'an;

هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُوْلُوا الْأَلْبَابِ (7)

"Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, `Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır` derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır" (3 Al-i îmran 7) ayetîyle ortaya koymaktadır.

ÖRNEK

 "Allah 'in eli onların elleri üstündedir" ayetinde müteşabih olan kısım, 'Allah'ın eli nitelemesidir. Çünkü Allah'ın eli, burada, bizim somut olarak algıladığımız el değildir. Ya nedir ? işte bu sorunun peşine düşmek hastalıktır. Çünkü bizim için Allah'ın elinin nasıl olduğunu bilmek gerekli birşey değildir. El bizim için müteşabihe girmekte ve bir araçtır. Asıl amaç bu deyimle (müteşabihle) bize anlatılmak istenen şeydir. Allah bu anlatımla, müminlerin gücüne güç katacağını ifade etmektedir. Bunu görmezlikten gelerek el nasıldır? Bizim elimiz gibi ellerden mi söz edilmektedir? Allah'ın eli mi var? gibi anlamsız soruların cevabını aramak hiçbir şeyi çözmez ve gereksizdir.

 


[1] İbn Ebi`l-izz el Hanefi, Şerhu-Akideti`t Tahaviyye, Beyrut 1392

[2] Ebu Hanife, el-Fıkhul Ekber, Zahid el Kevseri Neş. s. 59

 
 
  Bugün 64 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden