17- KUR’AN’I ANLAMADA ÖNCEKİ İLAHİ KİTAPLARDAN YARARLANMA
Kur’an, kendinden önceki ilahi kitapları kabul eder. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Allah sana bu Kitab’ı, gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri kabul eden bir kitap olarak indirdi. Tevrat’ı ve İncil’i de o indirdi.
Onlar daha önce, insanlar için birer rehberdi. Doğruyu yanlıştan ayıran her kitabı o indirdi. Allah'ın ayetlerini görmezlik edenler… İşte onlar için ağır bir ceza vardır. Allah güçlüdür, öç alması da vardır. (Al-i İmran 3/3-4)
İlk peygamberden son peygambere kadar vahiyde bütünlük vardır. Kur’an âyetlerinin büyük bir kısmı Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vahyedilene denktir. Allah Teâla şöyle buyurur:
Allah Nuh'a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Dini ayakta tutun, onda ayrılığa düşmeyin... (Şura 42/13)
Kur’an’ın bir kısmı da sadece Peygamberimize vahyedilen ve hafifletici hükümler içeren ayetlerden oluşur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Bir ayeti nesheder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını, ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah’ın gücü her şeye yeter. (Bakara 2/106)
Kur’an, önceki kitapları neshetmiştir. Çünkü nesih sözlükte; bir şeyi bir başka şeyle değiştirme, onun yerine başkasını koyma demektir . Kur’an, ilahi kitapların, Allah tarafından tasdik edilmiş son nüshası gibidir. Kur’an’a uymak; Tevrat’a, İncil’e ve peygamberlere inen tüm kitaplara uymaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi peygambere uyanlar... O onlara, iyiliği emreder, kötülükten men eder. Onlara iyi şeyleri helal, kötü şeyleri haram kılar. Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar...” (Araf 7/157)
Önceki kitaplar, ehl-i kitabı tanımayı sağlar ve onlarla ilişkilere yön verir. Allah Teâla şöyle buyurur:
De ki: "Ey Ehl-i kitap! Aramızda eşit seviyede olan bir söze gelin; Allah'tan başkasına kul olmayalım. Ona bir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ın dûnundan birimiz diğerini rab edinmesin". Eğer yüz çevirirlerse deyin ki: "Tanık olun, bizde bozuk inanç yoktur". (Al-i İmran 3/64)
Eski ilahî kitaplardan, önceki toplumlarla ilgili bilgiler alabiliriz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Onlardan önce yok etmiş olduğumuz kasabaların halkı inanmamıştı. Şimdi bunlar mı inanacaklar?
Senden önce elçi gönderdiklerimiz kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkası değildi. Bilmiyorsanız ehl-i zikre (O kitapları bilenlere) sorun.. (Enbiya 21/6-7)
Mesela Tevrat, Kur’an’dan hacimlidir. Kur’an’da kısa geçen bazı konular, Tevrat’ta genişçe yer alır. Bundan yararlanarak o âyetler açıklanabilir. Örnek olarak Tevrat’ın bildirdiğine göre, ilk Yahudilerin bulunduğu toplumda Apis adı verilen bir sığıra tapılırdı. Bakara Suresinde de Yahudilere, bir sığır kesmelerinin emredildiği ama kesmemek için bahane aradıkları bildirilmektedir. Bu iki bilgi birleşince onları anlamak mümkün olmaktadır. Bu sayede, Musa aleyhisselamın bir süre ayrılmasını fırsat bilerek yaptıkları buzağı heykeline neden taptıkları da anlaşılmaktadır. Buradan hareketle kurban bayramı kurbanında, hayvanın kanını akıtmanın şart olmasının nedenini kavramak da mümkün olmaktadır.
Bakara 93. âyetin doğru anlaşılabilmesinde de Tevrat’tan yararlanılabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Bir gün sizden kesin söz almıştık. Tur’u da tepenize kaldırmıştık. “Size verdiğimiz şeye sıkı sarılın. Dinleyin!” demiştik. “Dinledik ve sıkı sarıldık” demiştiniz. Halbuki, tanımazlık etmeniz sebebiyle o buzağı tutkusu içinize işlemişti. De ki: “İmanınız size ne kötü emir veriyor!.. Eğer inanmış kimselerseniz”.
Burada “Dinledik ve sıkı sarıldık” diye tercüme edilen bölümün Arapçası ( سمعنا و عصينا )dır. Bütün tefsir mealler ona “Dinledik ve isyan ettik” anlamı vermiştir. “İsyan ettik.” diyenler söz vermiş olamayacağı için tefsirciler bu âyeti açıklayamamışlardır. Tevrat’a bakınca buradaki (عصينا)’nın “sıkı sarıldık” diye anlaşılması gerektiği ortaya çıkar. Bu kelimenin ikinci anlamıdır.
Eski ilahi kitaplardan yararlanmanın en önemli tarafı, Kur’an’ın onları nasıl tasdik ettiğini göstererek Kur’an’ı, daha iyi tanıtmaktır. Bu sayede, o kitaplara karışan insan sözleri de ortaya çıkarılabilecektir.
ÖRNEK 1- Kurbanlık boğa olayı
Bir gün Musa ulusuna dedi ki: “Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor”. "Sen bizimle eğleniyor musun?" dediler. "Kendini bilmez biri olmaktan, Allah'a sığınırım" dedi.
Dediler ki: "Bizim için Rabbine sor, o nasıl bir şeydir, bize açıklasın". Dedi ki: "O bir sığırdır, diyor. Ne yaşlı, ne körpe. İkisinin ortası bir şey”. “Haydi, verilen emri yerine getirin!"
"Bizim için Rabbine sor, o ne renktir, bize açıklasın" dediler. Dedi ki: "O, sarı bir sığırdır, diyor. Sapsarı renkte. Görenlere zevk verir”.
"Bizim için Rabbine sor, o nasıl bir şeydir, bize açıklasın! Bize göre, sığır sığıra benzer. Allah dilerse, hedefi tam tuttururuz" dediler.
Dedi ki:”O bir boğadır” diyor. "Ne koşulup toprağı sürmüş, ne de ekin sulamıştır. Sapasağlam! Hiç alacası da yok”. "Tamam! Şimdi doğru açıklamayı getirdin, dediler”. Nihayet onu kestiler. Neredeyse yapmayacaklardı.”
Erkek veya dişi sığır anlamına gelen bakara = بَقَرَةٌ bakar = بَقَر kelimesinin tekilidir.. Sığırın erkeğine (ثور) denir . Kesilmesi emredilen sığırın erkek olduğunu ayetteki (تُثِيرُ الأَرْضَ) ifadesinden anlıyoruz. Çünkü (ثور) ile (تُثِيرُ) aynı köktendir. (وَلاَ تَسْقِي الْحَرْثَ) bunun ikinci kanıtıdır. Öyle bir sığır ki;, "Ne koşulup toprağı sürmüş, ne de ekin sulamış olacaktır” Bu bir boğadan başkası olamaz. بَقَرَةٌ, müennes-i lafzî olduğu için cümle içinde müennes gibi kullanılabilir.
Memfis’te Apis adı verilen boğaya tapılırdı. Memfis, Kahire’nin 35 km. güneyinde, Nil üzerinde yer alan eski Mısır kentidir. Bu inanç daha sonra Mısır’ın diğer bölgelerine yayılmıştı. Apis bir tane olur ve ölen Apis’in başka bir boğanın bedeninde yeniden dünyaya geldiğine inanılırdı. Bu yeni boğayı rahipler otlaklarda arar, belirgin özellikleriyle diğerlerinden ayırarak bulurlardı .
Tevrat'ta konu ile ilgili şu ifadeler vardır:
"Mısır'da bildirin, Migdol'da duyurun, Nof'ta , Tahpanhes'te duyurun: 'Yerini al, hazırlan, çünkü çevrendekileri yiyip bitiriyor kılıç!
İlahın Apis neden kaçtı? Boğan neden ayakta kalamadı? Çünkü Rab onu yere serdi." (Yeremya 46/14)
Bakara’nın ayetleri Apis özelliğinde bir boğanın kesilmesini emretmektedir. Böylece o batıl inanç ortadan kalkacaktı. Çünkü Musa aleyhisselam, 40 günlüğüne Tur’a gidince İsrailoğulları, Harun aleyhisselama rağmen buzağı heykeli yapıp tapmışlardı. “...buzağı tutkusu onların içlerine işlemişti...” (Bakara 2/93) Böyle olmasa, o sığırı kesmemek için bahane aramazlardı.
Hindular, ineğe saygı gösterirler. Bir inek camiye girse çıkarılması sıkıntı doğurur. Hindistan’da 250 milyon kadar inek olduğu belirtiliyor. Hint yönetiminin, ineği asıl konumuna getirmek için uğraştığı ama başarılı olamadığı bildiriliyor .
Müslümanların her yıl kutladığı kurban bayramı bu bakımdan önemlidir. İnsanların bir kesimi tarafından kutsanan hayvanları kurban kesen Müslümanlar bu tür inançlardan sürekli uzak kalmaktadır. Kurbanla ilgili şu ayet pek anlamlıdır:
O kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a erişecektir. Ona erişecek olan, sizin (şirkten) korunmanızdır. (Hac 22/37)
Kurban bayramı kurbanında önemli olan hayvanın kanını akıtmaktır. Etin yenmesi veya fakirlere dağıtılması şart değildir. Bu sebeple kurbanı kesip etini kendi yiyen veya öylece bırakıp kimseye yedirmeyen kişi de kurban kesme sevabını alır. Ama kurban kesmeden tonlarca eti fakir fukaraya ve eşe dosta dağıtan kişi kurban kesme görevini yerine getirmiş olmaz.
ÖRNEK 2- Bakara 93 (Sıkı tutma / isyan)
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَاْ وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ {93}
Bir gün sizden kesin söz almıştık. Tur’u da tepenize kaldırmıştık. “Size verdiğimiz şeye sıkı sarılın. Dinleyin!” demiştik. “Dinledik ve sıkı sarıldık” demiştiniz. Halbuki, tanımazlık etmeniz sebebiyle o buzağı tutkusu içinize işlemişti. De ki: “İmanınız size ne kötü emir veriyor! Eğer inanmış kimselerseniz”. (Bakara 93)
Asa (العصا) değnek anlamına gelir. (عصى) ise değneği tutar gibi tuttu veya değnekle döver gibi dövdü anlamınadır. Esmaî bazı Basralıların şu sözünü nakletmiştir: Değneğe asa denmesi elin ve parmakların, üzerinde birleşmesinden dolayıdır. Ebu Abîd’e göre asa’nın kök anlamı, birleşme ve anlaşmadır. (عصى): İsyan etti, emre karşı çıktı anlamına da gelir .
Buna göre iki ayette geçen “َعَصَيْنَا و سَمِعْنَا” cümlesi, “işittik ve sıkı sarıldık” anlamına gelebileceği gibi “işittik ve isyan ettik” anlamına da gelebilir. Kötü niyetliler, böyle ifadeleri seçerler ki, her yöne çekebilsinler. Bu tür kullanıma cinas denir.
“سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا”nın, Bakara 93’te “işittik ve sıkı sarıldık” anlamına olduğu açıktır .
Meal ve tefsirler, “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا” cümlesine “Dinledik ve isyan ettik” şeklinde anlam vermişlerdir. "İsyan ettik" diye söz alınamaz. Allah, “Bir gün sizden kesin söz aldık” dediğine göre “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا” cümlesinin tek anlamı “Dinledik ve sıkı sarıldık” şeklinde olanıdır. Cümlenin devamı da bu anlamı kuvvetlendirmektedir. Çünkü sıkı sarıldık diye söz vermişlerdi ama bir taraftan da “O buzağı tutkusu içlerine işlemişti.”
“سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا”nın Nisa suresindeki anlamı ise cinaslıdır. Ona hem sıkı sarılma, hem isyan anlamı verilebilir.
Bu konu Tevrat’ta şöyle geçer:
Musa gidip RAB'bin bütün buyruklarını, ilkelerini halka
anlattı. Herkes bir ağızdan, «RAB'bin her söylediğini yapacağız» diye karşılık verdi.
Musa RAB'bin bütün buyruklarını yazdı. Sabah erkenden kalkıp dağın eteğinde bir sunak kurdu, İsrail'in on iki oymağını simgeleyen on iki taş sütun dikti.
Sonra İsrailli gençleri gönderdi. Onlar da RAB'be yakmalık sunular sundular, esenlik kurbanları olarak boğalar kestiler.
Musa kanın yarısını leğenlere doldurdu, öbür yarısını
sunağın üzerine döktü.
Sonra antlaşma kitabını alıp halka okudu. Halk, «RAB'bin her söylediğini yapacağız, O'nu dinleyeceğiz» dedi. (Tevrat, Çıkış 24/3-7)
Sonraki sayfa»»