ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  21.1. Failin Yalnızca Men Olması
 

21.1. Failin Yalnızca Men Olması

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

 “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.” (İbrahim 14/4)

Tefsir  ve meallerin çoğunda âyete şu şekilde anlam verilmiştir:

“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.”

Ayete bu şekilde anlam verenler şunları düşünmeliydiler: Allah dilediğini yola getirecek ve dilediğini saptıracaksa neden elçi gönderir? Bu durumda elçinin, o toplumun dili ile açıklama yapmasının ne anlamı olur? Böyle anlamsız bir iş “doğru karar veren” Allah’a yakıştırılır mı? İçinde ciddi çelişkiler olan ifadeler, Allah’ın sözü olabilir mi?

Çelişkiler “yeşâ”nın faili olan “o” zamirinin Allah lafzını gösterir sayılmasından kaynaklanmıştır. Hâlbuki burada zamir, yalnız men= kim”i gösterir. Uzağında olan Allah lafzını göstermesi için karine gerekir. Burada böyle bir karine yoktur. Üstelik konu ile ilgili âyetler, yola gelmeyi ve sapmayı kişinin fiili olarak göstermektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

منِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً

“Kim yola gelirse, kendi için gelmiş olur; kim yoldan çıkarsa, kendi aleyhine çıkmış olur. Kimse kimsenin yükünü yüklenmez. Bir elçi gönderinceye kadar da azap etmeyiz.” (İsrâ 17/15)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ

“De ki, ey insanlar! Size Rabbinizden bu gerçek geldi. Artık kim yola gelirse kendi için gelmiş olur. Kim de yoldan çıkarsa kendi aleyhine çıkmış olur. Ben sizin vekiliniz değilim.” (Yunus 10/108)

وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ

“De ki; bu gerçek sizin Rabbinizdendir; isteyen inansın, isteyen kâfir olsun (Kehf 18/29)

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ ءَايَةٌ مِنْ رَبِّهِ قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ

“Kâfir olanlar derler ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Allah dileyeni saptırır, kendisine yöneleni de yola getirir.” (Ra’d 13/27)

شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ

“Allah Nuh'a ne buyurmuşsa onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: Dini ayakta tutun ve o konuda ayrı düşmeyin. Senin çağırdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah isteyen kimseyi kendi tarafına alır ve doğruya yöneleni de kendine yönlendirir.”  (Şurâ 42/13)

Elimizdeki mealler içinde Muhammed ESED’in yaptığı doğrudur. Onun meali şöyledir:

“Biz her elçiyi, mutlaka kendi halkının diliyle [vahyedilmiş bir mesajla] gönderdik ki, [hakkı] onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; artık bundan sonra Allah [sapmayı] dileyeni sapıklık içinde bırakır, [doğru yolu tutmayı] dileyeni de doğru yola yöneltir, çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibi O'dur.” (İbrahim 14/4)

 

21.2. Failin Yalnızca Allah Lafzı Olması

İçerisinde مَن يَشَاء  (men yeşâ) ifadesi geçen ayetlerden bir kısmında “o” zamiri, yalnızca Allah lafzını gösterir. Çünkü men’i göstermesine engel bulunur. Bunun örneği şu ayettir:

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء

“Allah, kendine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışındakini dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa 4/48)

Ayette tevbe şartı yoktur. Öyleyse tevbe edilmediği taktirde bağışlanmayacak tek günah şirktir.  Bu konudaki kararı verecek olan yalnız Allah olduğu için âyetteki yeşâ’nın faili Allah’tır. Yani ayetin anlamı “…bunun dışındakini dileyen kimse için bağışlar.” şeklinde olamaz. Çünkü günahının bağışlanmasını dileyen tevbe eder. Tevbe edenin bağışlanmayacak günahı yokur.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Rahmân’ın kulları Allah ile beraber bir başka tanrı çağırmazlar, Allahın dokunulmaz kıldığı canı haklı bir sebep olmadan öldürmezler. Zina  etmezler. Kim bunları yaparsa cezasını bulur. Kıyâmet günü onun azâbı katlanır ve alçaltılmış bir şekilde ebedi olarak azap içinde kalır. Ama tevbe eder, inanır ve iyi iş yaparsa başka; Allah bu gibilerin kötülüklerini iyilikle değiştirir. Allah bağışlar, ikramı boldur. Kim tevbe eder, iyi iş yaparsa o Allah’a tevbesi onanmış olarak döner. ” (Furkan 25/68-71)

DEVAMI»»

 
 
  Bugün 42 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden