Şefaatsözlükte, yardımcı olmak ve bir şey istemek için birine eşlik etmektir. Daha çok, saygın birinin düşük konumda olana arka çıkması anlamında kullanılır[1]. İnsanlar arasında bu tür ilişkiler olur. AllahTeâlâ şöyle buyurur:
“Her kim iyilik için şefaatederse (arka çıkarsa) bundan kendine pay vardır. Her kim de kötülük için şefaat ederse (arka çıkarsa) onun da bundan sorumluluğu vardır. Allahher şeyi korur ve kollar.” (Nisa 4/85)
Şefaat terimi, saygın birinin Allah’ın yanında başkasına arka çıkması ve yardımcı olması anlamında kullanılır. Allah böyle bir davranışı kabul etmez. O, şöyle buyurur:
“Öyle bir günden çekinin ki, o gün kimse kimsenin cezasınıçekmez. Kimseden şefaatkabul edilmez. Kimseden fidye alınmaz. Onlar yardım görmez haldedirler.” (Bakara 2/48)
“Rablerinin huzurunda toplanacakları günden korkanları Kur’ânile uyar; onların Allah’tan başka ne bir dostları ne de şefaatçileri olur. Belki kendilerini korurlar.” (En’am 6/51)
“De ki: O şefaat, bütünüyle Allah’ındır. Gökler ve yer üzerindeki hakimiyet [yalnız] O'nundur ve sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz”.(Zümer 39/44)
“De ki: Allah’ın dilemesi dışında ben kendime bile bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.” (A’raf 7/188)
Ensar’dan Ümmü’l-Alâdiyor ki: “Muhacirlere kura çekilince bize Osman b. Maz’ûn düştü. Onu evimize yerleştirdik. Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yıkandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki, “Ebû’s-Sâib[2]! Allahrahmet eylesin; Allah’ın sana gerçekten ikramda bulunduğuna şahidim.” Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dediki: “Allah’ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?”
“Babam sana kurban ey Allah’ın Elçisi, Allah ya kime ikram eder?” deyince Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki, “Evet ona kaçınılmaz gerçek geldi. Vallahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama ben Allah’ın Elçisi olduğum halde nasıl karşılanacağımı vallahi bilmiyorum.”
Ümmü’l-Alâdedi ki, “Vallahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem[3].”
Müşrik, Allah’ı yer yüzü krallarına benzettiği için kendini, onun vereceği cezaya karşı koruyacak birini arar. Ona göre bu, Allah’a yakınlığı olan ve onun geri çeviremeyeceği biri olmalıdır. Mekkeli müşrikler putlarını bu konumda görürlerdi. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allahile kendi aralarına koydukları öyle şeye kulolurlar ki, onlara ne bir zararları olur ne de fayda sağlar. “Bunlar, Allahkatında bizim şefaatçilerimizdir” derler. De ki: “Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi ona haber veriyorsunuz?” Allah, onların ortakkoştukları şeyden uzak ve yücedir.” (Yunus 10/18)
Şefaatçi, kişiyi Allah’ın vereceği cezadan kurtacaksa ondan güçlü ve merhametli olmalı ve insanı daha iyi tanımalıdır. Böyle biri ancak ikinci tanrı olur. Bunun farkında olan Katolikler, şirklerini pekiştirircesine İsaaleyhisselam hakkında şöyle derler:
“Şimdi o, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunmaktadır[4]. Kendisi aracılığı ile Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter[5]."
Ebû Hureyre’nin bildirdiğine göre “Kabilenin en yakınlarını uyar[6].”âyeti inince Allah’ın elçisi şöyle bir konuşma yaptı:
“Ey Kureyştopluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. (Amcasına döndü:) Ey Abdulmuttaliboğlu Abbâs.! Allah’ın yanında sana bir faydam olmaz. (Halasına döndü:) Ey Safiyye! Allah’ın yanında sana bir faydam olmaz. (Kızına dönerek) Ey Muhammed kızı Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana bir faydam olmaz.” dedi. (Buhârî, Vesâyâ, 11)
[1](الانضمام إلى آخر ناصرا له وسائلا عنه، وأكثر ما يستعمل في انضمام من هو أعلى حرمة ومرتبة إلى من هو أدنى)Müfredât, شفع. mad.