ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  25.18.1. el-Mebsût
 

25.18.1.  el-Mebsût

Şemsüddin es-Serahsî  'nin (ö.483 h.) el-Mebsût adlı eseri, Hanefî mezhebini sonraki nesillere aktaran İmam Muhammed 'in altı kitabının[1] şerhidir. Bu altı kitaptaki görüşlere zahirü’r-rivaye denir. Bu görüşler güvenilir yollarla bize ulaşmış kabul edilir. el-Mebsut’un konu ile ilgili ifadeleri şöyledir:

"Bize göre sultan Cumanın şartlarındandır. Allah ondan razı olsun, İmam Şafiî   bu görüşte değildir. O, Cuma namazını diğer farz namazlara kıyaslayarak sultan ile halkı bu konuda aynı kabul etmiştir. Bizim delilimiz Cabir  radiyellahü anhın rivayet ettiği, " ... zalim veya adil bir imamı (başkanı) olduğu halde Cumayı terk eden..." ifadelerini taşıyan hadisidir. Bu hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Cumayı terk edenin cezayı hak etmesi için imamının yani başkanının olmasını şart koşmuştur. Eserde (yani sahabeden birine ait bir sözde) "Dört görevin yöneticilere ait olduğu, Cumanın bunlardan biri bulunduğu" belirtilmiştir. Bir de insanlar Cumayı kılabilmek için küçük cemaatleri bırakarak bir yere toplanırlar. Sultan şartı olmasa fitne çıkar. Çünkü bazı kimseler önceden camiye gelip kendilerince geçerli bir maksatla Cumayı kılabilirler. Bu durumda arkadan gelen cemaat Cumayı kaçırmış olur. Burada açık bir fitne vardır. Bu sebeple Cuma namazı, insanların işleri ve onların arasında adaletli davranma ile görevli imama (başkana) bırakılmıştır. Bu, fitnenin yatışması için daha uygun olur[2]."

 

25.18.2.  el-Bedai'

Alaüddin el-Kâsânî 'nin (öl.. 587 h.) el-Bedaiu’s-sanai' fî tertîbi’ş-şerai' adlı eseri Hanefî mezhebinin güvenilir kaynaklarındandır. el-Bedâî’nin konu ile ilgili ifadeleri şöyledir:

"Bize göre sultan, Cumanın edasının şartıdır. Öyle ki, sultan veya naibi (görevlisi)  bulunmazsa Cumayı kılmak caiz olmaz. İmam Şafiî  sultanın şart olmadığını söylemiştir. Ona göre Cuma farz bir namazdır, diğer namazlarda olduğu gibi bunun kılınması için de sultanın varlığı şart değildir. Bizim delillerimiz şunlardır: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem " ... âdil veya zâlim bir imamı (başkanı) varken..." ifadelerini taşıyan hadisinde, Cumayı kılmayanın cezayı hak etmesi için imamın (yani yöneticinin) bulunmasını şart koşmuştur. Ayrıca  Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin "Dört görevin valilere (yöneticilere) ait olduğunu söylediği ve Cumayı bunlar arasında saydığı " rivayet edilmiştir. Bir de Cuma namazının edası için sultan şartı olmasaydı fitne çıkardı.  Çünkü Cuma, büyük kalabalıklarla kılınan bir namazdır. Şehrin bütün halkının önüne geçip namaz kıldırmak bir şeref, itibar ve saygınlık kabul edilir. Saygınlık kazanma ve başkan olma hevesinde olanlar Cumayı kıldırmak için birbirleriyle yarışa girerlerdi, bundan dolayı aralarında çekişme ve anlaşmazlıklar çıkardı. Bu da ölümle sonuçlanacak çatışmalara yol açardı. Onun için bu görev valiye bırakılmıştır ki, Cumayı ya kendi kıldırsın ya da bu iş için yetkili gördüğü bir kimseyi tayin etsin.  Bu durumda ya valinin emrine uymayı vacip gördüklerinden veya cezalandırılma korkusundan dolayı  bazı kimseler imam olmak için niza’ çıkarmaktan kaçınırlar.

Görev sultana bırakılmazsa camiye gelen her grup, namazı ayrı ayrı kılarak Cumadan beklenen faydanın kaybolmasına yol açabilir. Çünkü Cuma namazı, tam bir fazilet elde etmek için insanların bir araya gelerek kıldıkları namazdır. Ya da namaz sadece bir kere kılınır, bu sefer de önceden kılanlar kılmış, arkadan gelenler Cumayı kaçırmış olurlar. Bu sebeplerle Cumayı kıldırma görevinin sultana bırakılması yerindedir. Sultan, bütün cemaatin gelmesinden sonra uygun bir vakitte Cumayı ya bizzat kıldırır ya da görevlendireceği bir kişiye kıldırtır.

Sultan yoksa

Anarşi veya ölüm gibi bir sebeple imamın (en yetkili  kişinin) bulunmaması veya yeni valinin henüz  göreve başlamamış olması halinde, İmam Kerhî, halkın kendilerine namaz kıldıracak bir kişinin imamlığı üzerinde anlaşmalarında sakınca görmemiştir. el-Uyûn adlı kitapta İmam Muhammed 'in de bu görüşte olduğu kaydedilmiştir. Çünkü Osman'ın etrafı anarşistler tarafından sarılınca halk Ali'ye gitti, o da onlara Cumayı kıldırdı.

el-Uyûn'da Ebû Hanîfe 'den şöyle bir görüş de rivayet edilmiştir: Bir şehrin valisi ölse, ölüm haberi Cumaya kadar halifeye ulaşmasa, Cuma namazını, ölenin vekili veya Emniyet Müdürü yahut kadı kıldırsa namaz sahih olur. Fakat bu durumda halk bir başkasını imamlığa geçirirse olmaz. Çünkü bu görevliler vali hayatta iken onun yerine namaz kıldırma yetkisine sahip kimselerdir. Ölümünden sonra halife,  valilik görevini bir başkasına verinceye kadar yetkileri devam eder.

Nevâdiru’s-salât adlı kitapta şu bilgiler vardır:  "Önceki sultan hutbe okurken yeni tayin edilen sultan çıkagelse de hutbenin tamamlanmasını istese, bu hutbeden sonra yeni sultanın cumayı kıldırması caiz olur. Çünkü eski sultan hutbeyi onun müsaadesiyle okumuş ve onun naibi (görevlendirdiği kimse) durumuna gelmiş olur. Yeni gelen sultan, öncekinin hutbeyi tamamlamasını istemeden sessizce  bekledikten sonra geçip Cumayı kıldırmak istese caiz olmaz. O, sadece öğle namazını kıldırabilir. Çünkü sessiz kalması hutbenin tamamlanmasını istediği anlamına gelebileceği gibi buna razı olmadığı anlamına da gelebilir. Böyle ihtimalli durumlarda hutbe geçerli olmaz.

Yeni atanan  sultan geldiğinde birincisi hutbeyi tamamlamışsa namazı kıldırması caiz olmaz. Çünkü okunan, görevden alınmış imamın (sultanın) hutbesidir. İkincisi de kendi hutbesini okumamıştır. Hutbe Cuma namazının şartıdır. Bütün bunlar birinci sultanın ikinciden haberdar olması halinde geçerlidir. Eğer birinci ikincinin geldiğini bilmez de hutbeyi okuyup namazı kıldırır ve yeni gelen de sesini çıkarmazsa namaz geçerli olur. Çünkü birinci, ikincinin geldiğini öğrenmeden görevden alınmış olmaz. Ama  görevden alındığına dair bir yazının veya habercinin gelmesiyle de birincinin görevi sona erer.

Bir köle, sultan (yönetici) olsa, kendisi veya görevlendireceği bir kişi Cumayı kıldıracak olsa namaz geçerli olur. Yolculuk halinde (seferî) olan sultan da aynıdır. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'yi fethettiği sene, yolcu durumunda olmasına rağmen orada Cumayı kıldırmıştır. Hatta bir gün öğlen namazını iki rekat olarak kıldırdıktan sonra Mekkelilere şöyle seslenmişti: "Mekkeliler! Siz namazını tamamlayınız, biz seferiyiz." Köle konusunda da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin  şu sözüne dayanırız: "Başınıza burnu kesik Habeşli bir köle, sultan (yönetici) olarak tayin edilse ona boyun eğiniz. " Eğer böyle bir  kimsenin imam olması caiz olmasaydı ona boyun eğmek farz kılınmazdı.

Kadının veya erginlik çağına girmemiş akıllı bir çocuğun Cuma namazını kıldırmaları caiz değildir. Bunlar diğer namazlarda da imamlık yapamadıklarına göre Cuma imamlığını öncelikle yapamazlar. Kadın, sultan (yönetici) olsa da uygun bir kişiyi imam olarak görevlendirse ve bu kişi Cumayı kıldırsa sahih olur. Çünkü kadının sultan veya kadı olması genelde sahihtir[3]."



[1] İmam Muhammed'in altı kitabı şunlardır : 1- el-Asl (diğer adı el-Mebsût) 2- ez-Ziyâdât, 3- el-Camiu’s-sağîr, 4- el-Camiu’l-kebîr, 5- es-Siyerü’s-sağîr, 6- es-Siyerü’l-kebîr.

[2] Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır l324/1906, c. II, s. 24.

[3] Alaüddin el-Kâsânî, el- Bedâi'üs-sanâi fi tertibi’ş-şerâi’, Beyrut l394/l974, c. I, s. 261-262.

Sonraki sayfa»»

 
 
  Bugün 197 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden