Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kadınlar kocalarıyla Mârufa uygun olarak anlaştıkları zaman evlenmelerine engel olmayın.” (Bakara 2/232)
Âyetteki “kocaları” kelimesi, koca adayları anlamında mecazdır. Çünkü kadın kocasıyla zaten evli olur.
Bir başka âyette Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجاً يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْراً فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ{234}
“Sizden ölenlerin , geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına 4 ay on gün beklerler. (Kocası ölen kadınlar) Bekleme süresinin sonuna vardıklarında kendileri için Mârufa uygun olarak ne yaparlarsa yapsınlar, onun size bir günahı yoktur.” (Bakara 2/234)
Bu kadının yapacağı en önemli iş yeniden evlenmesidir.
Nikâh için kadın ile erkeğin anlaşmaları yeterli görülmez. Bu konuda her toplum, kendi inancına, gelenek ve göreneklerine göre kurallar koymuştur. Âyetlerdeki “Mâruf” bu anlamdadır. Eski Araplarda kız, babasından veya velisinden istenir, mehri verilir ve nikâhı kıyılırdı. Hıristiyanlar nikâhı kilisenin, Yahûdiler havranın gözetiminde kıyarlar. Laik toplumlarda nikâh, yetkili makamın izni ve gözetimi ile kıyılır.
Âyetler, kadının Mârufa uygun kararına engel olmayı yasaklamaktadır. Mâruf; bilinen ve malum olan şey demektir. Bu bilgi, ya gelenek ve göreneklerden ya da Kitap ve Sünnetten elde edilir. Gelenek ve görenekten elde edilmişse Kitap ve Sünnete aykırı olmaması gerekir. Böyle bir bilgiyi akıl ve din güzel bilgi sayar. Kur’ân ve Sünnette konu ile ilgili hükümler vardır. Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri, Mârufa uygunluğu velinin denetleyeceğini gösterir. O, şöyle demiştir:
“Velisiz nikâh olmaz.”
“Hangi kadın, velisinin izni olmadan nikâhlanırsa onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır. Erkek onunla ilişkiye girmişse bu ilişkiye karşılık kadının mehir alma hakkı vardır. Eğer anlaşamazlarsa sultan (yetkili kişi) velisi olmayanın velisidir.”
Veli, isteyip istemediğine bakmaksızın, bir başkasını bağlayıcı karar alma ve uygulama yetkisini elinde bulunduran kişidir. Bu yetkiye velâyet denir.
Hizam adında bir kişi, dul kızı Hansâ’yı nikâhlamıştı. Kız bu evliliği istemiyordu. Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve durumu anlattı. O da babasının kıydığı nikâhı geçersiz saydı. Sonra kadın Ebû Lübâbe b. Abdi’l-munzir ile nikâhlandı.
Bir bakire kız Aişe’nin yanına geldi. “Babam beni kardeşinin oğluyla evlendirdi ki, benimle kendi konumunu yükseltsin. Ama ben bundan hoşlanmıyorum.” dedi. Aişe, “Allah’ın Elçisi gelinceye kadar otur.” dedi. Allah’ın Elçisi geldi. Kız durumu ona anlattı. O, hemen babasına bir adam gönderip çağırttı. O konudaki yetkiyi kıza verdi. Kız dedi ki:
“Ey Allah’ın Elçisi! Aslında ben babamın yaptığına izin vermiştim ama bu konuda kadınların bir hakkı var mı, yok mu; öğrenmek istedim.”
Bir çok yerde kızlar, nikâh akdinin tarafı olmaktan hoşlanmazlar. Bazen kızın, evliliğe onay verip vermediğini öğrenmek bile zor olabilir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin konu ile ilgili sözleri şöyledir:
“Dul kadın, kendisi ile ilgili olarak velisinden daha çok hakka sahiptir. Bakirenin onayı alınır. Dendi ki, “Ey Allah’ın Elçisi, bakire konuşmaktan utanır.” Dedi ki, “Onun susması onay vermesi demektir.”
“Dul, kendi ile ilgili açık konuşur. Bakirenin susması onay vermesi demektir.”
Meşhur mezhepler, âyet ve hadislere önyargılı yaklaşmış ve farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Hanefî mezhebi, hürriyetçi yaklaşımla, velinin izni olmadan evlenilebileceğini ileri sürmüştür. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri ise gelenekçi yaklaşımla veliyi nikahı denetleme konumundan nikaha taraf olma konumuna çıkarmışlardır. Onlara göre veli, kadın adına nikâha taraf olmazsa nikâh kıyılamaz. Kadın nikâhta ne kendini, ne de başkasını temsil edebilir. Velisinden başkasını vekil etme yetkisi de yokur. Baba bâkire kızını, ona sormadan evlendirebilir. Zahirî mezhebi de hadisleri öne alan bir yaklaşım sergilemiştir. Buna göre “kadın ister bakire, ister dul olsun, velisinin izni olmaksızın evlenemez. Velileri izin vermezse onu yetkili bir kimse evlendirir. “Bakirenin nikahı, babayla kızın görüşlerinin aynı kişi üzerinde birleşmesi halinde kıyılabilir.”
Şimdi bu görüşlerin dayandırıldığı delillere bakalım:
Mehir, evlenme sırasında erkeğin eşine vermeyi üstlendiği maldır.
Tirmîzî Nikâh; İbn Mâce Nikâh 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 260.
Ebû Dâvûd Nikâh 20; Tirmîzî Nikâh 14; İbn Mâce Nikâh 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. VI, s. 66.
Şemsuddin es-Serahsî, el- Mebsût, c. XVI, s. 124, Bâbü men lâ tecûzü şehâdetühü; Kasım b. Abdullah Ali, Enîsu’l-fukahâ fi ta’rifâti’l-elfâzi’l-mütedâvile beyne’l-fukahâ, Thk. Ahmed b. Abdurrezzak el-Kubeysi, Cidde, 1406/1986, s. 148.
Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce Nikâh 12; Nesâî Nikâh 35; (Metin İbn Mace’nindir. Hansâ ismi Ebû Davûd ve Nesâî’de geçmektedir.)
Nesâî Nikâh 36; İbn Mâce Nikâh 12; Ebû Dâvûd Nikâh 26; Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 136. (Metin Nesâî’den alınmıştır.)
Müslim Nikâh 66, 67, 68; Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce Nikâh 11; Nesâî Nikâh 33, 34.
Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 13. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İst. 1967, c. II, s. 49. Paragraf 175 (Bilmen burada veliyy-i akreb ifadesini kullanmaktadır. Baba ve dedenin veliyy-i akreb olduğu açıktır.)
İbn Kudâme, el-Muğnî, c. VII, s. 5.
İbn Hazm, Ali b. Ahmed b. Said, Beyrut 1988, el-Muhallâ, c. IX, s. 25-38.
Sonraki sayfa»»