ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  34- KUR'AN'A DÖNMEK Her mümin Allah'ın Elçisi'ne varistir
 

34- KUR'AN'A DÖNMEK

 

MÜRİT- Mezhep imamları gerçekten değerli kişi­lerdir. Onları olağanüstü kişiler saymanın  ne za­rarı var?

BAYINDIR- Çok zararı var. O zaman iş değişir. Onlar Hz. Muhammed'in yerine, görüş­leri de Kur'an'ın yerine geçer. Biz bu fe­laketi ya­şıyoruz.

Hiç kimsenin mezhep imamlarına inanma görevi yoktur. Allah'ın huzurunda bundan sor­guya çekil­meyeceğiz. Ama hepimizin Hz. Muhammed sallal­lahu aleyhi ve selleme inanma görevi vardır. Ona boyun eğmek, Allah'a bo­yun eğmekle bir sayıl­mıştır. Ayette "Kim Elçi'ye boyun eğerse gerçekten Allah'a boyun eğmiş olur."  (Nisa 4/80) buyurulmuş­tur.

Bu âyet dışında Kur'an'ın tam on bir ye­rinde Allah'a boyun eğme emri, Resulüne bo­yun eğme emri ile birlikte veril­miştir[1]. Haşr suresinin yedinci âyetinde şöyle buyurulur:"Elçi size ne verirse onu alın, sizi neden men ederse ondan geri durun."

Ahzâb suresinin 36. âyeti şöyledir: "Allah ve Elçi'si bir işte hüküm verince inanmış hiçbir erkek ve kadın o  işle ilgili davranışlarında ser­best ola­maz."

Nur suresinin 63. âyetinde şöyle bir uyarı vardır:"Elçi'nin emrine aykırı hareket edenler baş­larına bir belanın gelmesinden veya çok elemli bir azaba uğramaktan sakın­sınlar."

a- Mucize

Önemli olduğu için mucize konusunu bir başka açıdan tekrar ele alıyoruz.

BAYINDIR- Hz. Muhammed kadar önemli bir in­san yoktur. Bunun nedenini düşün­dünüz mü?

MÜRİT- Tabiî, çünkü o Allah'ın  Elçisi'dir.

BAYINDIR- Allah'ın Elçisi olduğu nereden bili­nebilir? Onu nasıl ispat edersiniz?

MÜRİT- Hz. Muhammed Allah'ın son elçisidir. Herkesin buna inanması gerekir.

BAYINDIR- Tamam, doğru ama insanlar Hz. Muhammed'in ger­çekten Allah'ın  elçisi olduğunu nasıl bilebilirler?

Baksanıza, itibarlı bir kişi, günün birinde kalkıp ben Amerika'nın Ankara Büyükelçisi oldum, dese Türk Devleti bunu kabul edebilir mi? Çünkü bundan sonra yetkili makamların karşısına Amerika Birleşik Devletleri adına çıktığını söyleye­cektir.

MÜRİT- Amerikan hükümetinin onu elçi olarak görevlendirdiğine dair belge getirirse olur.

BAYINDIR- İşte Hz. Muhammed de Allah'ın bana gönderdiği bir elçidir. Onun da görevlendirme belgesini bana getirmesi gerekir.

MÜRİT-  Sen o kadar değerli misin?

BAYINDIR- Bana, size ve bütün insan­lara bu değeri Allah veriyor. O şöyle buyurur:

"And olsun ki Allah, inananlara büyük lütufta bulundu. Çünkü içlerinden birini elçi olarak gönderdi. O onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları arıtıyor, onlara Kitap ve hikmeti öğretiyor. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklık içinde idiler." (Al-i İmran 3/164)

MÜRİT- Tamam, şimdi anladım. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin elçilik belgesi onun gösterdiği mucizelerdir.

BAYINDIR- Doğru.

MÜRİT- Mesela Hendek Savaşı için hendek kazıl­ması sırasında Cabir b. Abdullah Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin şiddetli açlık çektiğini görmüştü. Hemen küçük bir hay­van kesti. Karısı bir sa' (yaklaşık üç kilo) arpa öğüttü. Sonra gelip gizlice, Resulüllah sallallahu aleyhi ve selleme, birkaç sahabesiyle gelmesini söyledi.   Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem Hendek'teki herkesi kaldırdı. Bin kişi idiler. Hepsi de bu yiye­cekten yedi ve doydular. Sonunda tencere olduğu gibi et dolu olarak ve hamur da olduğu gibi pişirilmeye hazır halde arttı[2]."

BAYINDIR- Bütün elçilerin böyle mucize­leri yani elçiliklerini ispat belgeleri olmuştur. Hz. Salih'in devesi, Hz. Musa'nın değneğinin yı­lana dönüşmesi, elini çıkarınca bembeyaz ol­ması, Hz. İsa'nın çamurdan kuş heykeli yapıp üflemesiyle gerçek bir kuş haline gelmesi, ölüleri diriltmesi, anadan doğma kör ve alaca hastalığına tutulmuş kişileri Allah'ın izniyle iyileştirmesi birer mucize, el­çiliğin birer belgesidir. Bilim ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanlık ne ölçüde ilerleme gös­terirse göstersin, kayadan deve çıkarmak, değneği gerçek bir yılana çe­virmek, ölüleri diriltmek veya birkaç kişilik yiye­cekle bin kişiyi doyurmak müm­kün olmaz. Ama bunlar zamanımız insanı için bir belge olma özelliği taşımazlar.

Mesela Hz. Salih aleyhisselâmın kavmi, ora­daki büyükçe bir kayadan[3] dişi bir deve çıkar­masını isteyince Allah Teâlâ, Salih aleyhisselâma şöyle buyurmuştu:

"Onların gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için dişi deveyi gönderiyoruz. Onları izle ve sabırlı ol. Onlara bildir ki, su aralarında pay edilmiştir. Sırası gelen onun başında bulunsun." (Kamer 54/27-28)

Suyu bir gün deve, bir gün de şehir halkı içi­yor, ertesi günün suyunu da o günden alıyor­lardı. Devenin nöbetinde halk onun sütünü alı­yordu[4].

Konuyla ilgili âyetlerden bir kısmı şöyledir:

"Semud'a  da elçi olarak  soydaşları Salih'i gön­derdik.  Dedi ki: "Ey ulusum!  Allah'a kulluk  edin, si­zin ondan başka  tanrınız yoktur.  Bakın, size Rabbinizden  açık bir belge  geldi: İşte Allah'ın bu dişi devesi size bir  mucizedir. Bırakın onu da Allah'ın toprağında  otlasın; ona bir  kötülük dokun­durmayın, yoksa  sizi can ya­kıcı azap çarpar.

Düşünsenize, hani  sizi Allah,  Ad'dan sonra onun  yerine getirmişti. Sizi  bu yere yerleştirdi.  Buranın düzlüklerine köşkler kuruyor,  dağlarını oyup  evler yapıyorsunuz. Evet, Allah'ın nimet­le­rini düşünün de taşkınlık yaparak ortalığı ka­rıştır­mayın.

Ulusunun büyüklük taslayan ileri gelenleri, zayıf görülenlere, onlardan iman edenlere dedi­ler ki, "Siz Salih'in, gerçekten  Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu mu biliyorsunuz?" Onlar şöyle cevap verdiler: "Doğrusu onunla gönderilen ne ise  biz  ona inanıyoruz"

"Büyüklük taslayanlar, "İşte biz de sizin inan­dığınız şeyi tanımıyoruz" dediler.

Sonra o dişi devenin ayağını kesip devirdi­ler; Rablerinin buyruğuna baş kaldırdılar ve dediler ki; "Ey Salih, eğer sen  elçilerden isen  haydi, tehdit ettiğin şeyi başımıza getir de gö­relim." 

Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve olduk­ları yerde diz üstü çöküverip öldüler.

Bunun üzerine Salih onlardan ayrıldı ve "Ey ulusum! And olsun ki ben size Rabb’imin sö­zünü bildirmiş ve öğüt vermiştim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz" dedi."  (Araf 7/73-79)

Hz. Salih'in devesi sağ kaldığı sürece ona karşı çıkanların başarılı olması mümkün değildi. Çünkü kayadan çıkmış mucize deve, onun  elçiliğini belgeliyordu. Ama deve kesilince Hz. Salih, tayin belgesi yakılmış büyükelçi gibi oldu. Ya yeni bir belge getirecekti ya da oradan ayrıla­caktı. Cenabı Hak yeni bir mucize vermedi, Hz. Salih'i oradan ayırdı ve inanmayanları yok etti.

MÜRİT- Deve ölünce mucize olmaktan çıktı mı?

BAYINDIR- Ölmüş bir deveyi artık kim Hz. Salih'in mucizesi sayar?

b- Hz. Muhammed'in mucizesi

MÜRİT-  Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin gösterdiği mucizeler de bugün yoktur. Şimdi o da tayin belgesi yakılmış bü­yükelçi gibi mi oldu yani?

BAYINDIR-  Hayır, Hz. Muhammed sallal­lahu aleyhi ve sellemin mucizesine hiçbir şey olmadı. Onun asıl mucizesi Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an, kı­yâmete kadar bozulmadan kalacaktır. Onu koru­mayı Allah Teâlâ bizzat üstlendiği için Hz. Muhammed ölmüş olsa da elçiliği devam etmek­tedir. Çünkü Allah onu son elçisi yapmış ve in­san­lardan istediği her şeyi onun aracılığı ile bil­dirmiştir. Artık Allah'ın insanlardan yeni bir isteği olmaya­caktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım. Size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a rıza gösterdim." (Maide 5/3)

MÜRİT- Hz. Muhammed öldüğüne göre onun görevini kim yürütüyor?

BAYINDIR- Elçiler Allah'tan vahiy alır, Allah'ın izniyle mucize gösterir ve aldıkları vahyi tebliğ ederler. Kur'an, hem Hz. Muhammed sallal­lahu aleyhi ve sellemin Allah'tan aldığı vahiyleri en gü­venilir biçimde koruyan bir kitap, hem de onun mucizesidir. Artık vahiy alma işi bitmiştir. Kur'an, mucize olarak elimizde durmaktadır. Onun yapa­madığı tek görev tebliğdir. Neyin tebliğ edileceği de açık ve net olarak bellidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Ey Elçi! Rabbinden sana ne indirilmişse onu tebliğ et, eğer bunu yapmazsan ona elçilik yapmamış olursun" (Maide 5/67)

Ona indirilen Kitap elimizde olduğuna göre her mümin tebliğ görevini sür­dürebilir. 

c- Her mümin Allah'ın Elçisi'ne varistir

MÜRİT- Her mümin bunu nasıl yapar?

BAYINDIR- Her mümin, Kur'an'a göre ya­şama ve onu insanlara anlatma görevini ya­pabilir.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Alimler,  elçilerin varisleridir.” buyur­muştur[5].

MÜRİT- Herkes alim olamaz ki.

BAYINDIR- Herkes bildiği konunun alimi, bil­mediği konunun öğrencisidir. Kur'an'dan bir tek mese­leyi iyi bilen bir mümin o meselenin alimi olur. Onu tebliğ ederse o ölçüde Hz. Muhammed'e varis olur. Bilmediği meselelerin de öğrencisi olur. Bu durum ölene kadar sürer.

Bu hadis-i şerife dayanarak tebliğ görevini ilim adamlarına bırakıp kenara çekilmek olmaz.

MÜRİT- Şeyhler peygamber varisi olamazlar mı?

BAYINDIR- Neden olamasınlar? Kur'an'a aykırı itikadı olmayan şeyhler de bu kapsama girebilirler.

Varis, kendine miras bırakan kişiyi temsil eder ve temsil gücüne göre mirasından pay alır. Babanın, annenin, erkek ve kız evlatların, eşin ve kardeşlerin paylarının farklı olması bun­dandır.

Elçilik ne bir miras malıdır, ne de babadan oğula geçen bir saltanattır. Hz. Muhammed'in  elçi­liği kı­yamete kadar süreceği için onun, Kur'an'ı tebliğ konusunda temsil edilmesine ihtiyaç vardır. İşte her mümin, Kur'an'ı tebliğdeki payına göre Hz. Muhammed'e varis olur. Ama asırlardır bu görev ihmal edilmiş­tir.

MÜRİT- Kim ihmal etmiştir? Kur'an'ın yazıl­ması, okunması, ezberlenmesi ve nesilden nesile intikali konusunda nasıl bir ihmal var­dır? Bugün Kur'an'a en büyük hizmeti o be­ğenmediğin tarikat­lar yapı­yor. Onlara bağlı kurslarda her yıl binlerce hafız yetişiyor ve onun birkaç katı insan Kur'an oku­masını öğre­niyor.

BAYINDIR- Doğru, binlerce Kur'an Kursu'ndan her yıl on binlerce kişi Kur'an öğreniyor. Bunları kü­çümsemiyorum. Bir Müslüman  Kur'an'dan ne kadar çok şey bilirse değeri o ka­dar artar. Nitekim Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Uhud şehit­lerini ikişer üçer kabirlere koyarken "Bunlardan hangisi Kur'an'dan daha çok pay al­mıştır?" diye so­rardı. Onlardan kime işaret ederlerse onu la­hitte ön tarafa alırdı[6].

Peki ya bizler? Biz Kur'an'dan ne ka­dar pay alıyoruz? Asıl bunun cevabını vermek gere­kir.

MÜRİT- Kursa gidenlerden bir kısmı Kur'an'dan birkaç sure biliyor. Kimileri tamamını ezberliyor, çoğunluk da Kur'an'ı yüzünden okuyabiliyor.

BAYINDIR-  "Kur'an’dan payımız ne kadardır?" der­ken Kur'an'dan neleri kavradığımızı ve bu­nun ne kadarını insanlara anlattığımızı soruyorum.

MÜRİT- O konudaki ihmalimizi kabul edebi­liriz.

BAYINDIR-  Hele şükür, bir şey kabul etti­rebil­dim. Ama en önemli şeyi kabul etmiş oldunuz.

Çocuğunu Kur'an öğrenmeye gönderenler on­dan, arada sırada geçmişlerinin ruhuna Yasin ve Tebâreke surelerini okumasını, yılda bir kere de ölmüşleri için hatim indirmesini bekliyorlar.

Hocaların üzerinde en çok durdukları husus ise harflerin düzgün çıkarılması, Kur'an'ın yanlışsız ezberlenmesi ve tecvit kaidelerine uygun olarak okunmasıdır. Bunlar çok önem­lidir ama iş burada bırakılmaktadır. Halbuki bu, işin başıdır. Ama daha işin başında nefesler kesilmektedir. Yani Kur'an, manasını kavramak  için öğrenilmemekte­dir.

d- Zikir

MÜRİT- Öğrencilere Arapça, Fıkıh, Tefsir, Hadis ve Kelâm gibi ilimler de okutu­luyor. Bu ilimler eski­den medreselerde daha geniş okutu­lurdu. Bunların ana kay­nağı Kur'an değil midir?

BAYINDIR- Bakın, Kur'an'ın bir adı da Zikir'dir. Ayette şöyle buyurulmuştur:

"İşte o Zikr'i biz indirdik, ne olursa olsun onu koruyacak olan da biziz." (Hicr 15/9)

Zikir, bir bilginin hafızaya yerleştirilip kullanıl­maya hazır hale getirilmesidir. Bir şeyin insanın içine veya diline gelmesine  de zikir denir[7].

Tevrat, Zebur, İncil ve  elçilere verilmiş öğütle­rin, emir ve yasakların ortak adı da Zikirdir[8].  Kur'an bütün  elçilerin Zikir'lerini içerir. Onun korun­ması bütün ilahi kitapların korun­ması demektir. Dolayısıyla Kur'an'ı kavrayan, bütün ilahi kitapları doğru olarak kavramış olur.

MÜRİT- Bir şeyi hafızaya yerleştirmek, kalbe ve dile getirmek zikir ise bunu her Müslüman ya­pıyor. Her Müslüman, ezberlediği Kur'an'ı, zaten  hafızasında tutuyor ve gerektiğinde okuyor.

BAYINDIR- Bir şey hafızaya ya manası kav­ranarak yerleştirilir ya da kavran­madan yerleştirilir. Manası kavranmadan hafı­zaya yerleşen şeye ve onu  ifade etmeğe zikir değil, ezberleme ve ezber­den okuma denir.

Zikir, bir marifeti[9], yani bir bilgiyi kullanıma hazır tutacak şekilde hafızaya yerleştirmek ol­du­ğundan burada bilgi öne çıkmaktadır. Bilgi, bilinen şeydir. Ezberlenen şey bilgi değildir. Kaldı ki, burada marifet kelimesi kullanılmıştır. Marifet, bir şeyi olduğu gibi kavramak anlamına gelir[10].

 Zikir kökünden gelen tezekkür, müzâkere ve elh-i zikir kelimeleri de konu­nun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Tezekkür, bir şeyi hatırlamak veya başka­sına hatırlatmak demektir.

"O sakınanlar var ya, işte onlara şeytandan bir esinti gelince tezekkürde bulunurlar. Bakarsınız ki, gerçeği görmüşlerdir." (Araf 7/201)

Buradaki tezekkürü Allah'ın âyetlerini hatır­lama ve üzerinde düşünme diye anlamak  ge­rekir.

Müzakere, bir konuyu karşılıklı görüşmek an­lamına gelir. Türkçe’mizde de kullanılır.

Ehl-i zikir, bir bilgiyi kafasına yerleştirmiş ve kullanıma hazır vaziyette tutan kimselere, ilim adamlarına denir. Kur'an'da şöyle buyurulur:

"Senden önce elçi olarak görevlendirdikleri­miz, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden baş­kası de­ğildir. Bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun." (Enbiya 21/7)

Bu ayetteki ehl-i zikir, ehl-i kitap bilginleridir.

Kur'an'ın Zikir olması, yaşamak için kafaya yerleştirilen ve kendisiyle insanlara öğüt verilen bir kitap olmasından dolayıdır. Şu âyetler bu hususu ortaya koymaktadır:

"Onlar çirkin bir iş yaptıkları veya kendilerini  kötü duruma düşürdükleri zaman hemen Allah'ı zikrederler (yani  Allah'ın o konudaki emrini hatır­lar­lar) ve günahlarının bağışlanmasını isterler." (Al-i İmran 3/135)

"Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğütçü­sün.

Sen onların tepesine dikilecek değilsin."  (Ğaşiye 88/21-22)



[1]- Al-i İmran 3/32, 132; en-Nisa 4/59; el-Maide 5/92; el-Enfal 8/1,20,46; en-Nur 24/54;  Muhammed, 47/33; el-Mücadele 58/13; et-Teğabûn 64/12

[2]- Buhari, Meğâzî, 29.

 

 
 
  Bugün 220 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden