Kasten adam öldürmenin cezası ebedi cehennem azabıdır. Bir müminin hayatına kasten son veren, kendi ebedi mutluluk hakkını kaybeder. Bu hüküm şu âyette geçer:
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً {93}
“Kim bir mümini kasten öldürürse artık onun cezası içinde sürekli kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiştir, onu lanetlemiştir ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 4/93).
Katile ayrıca, işlediği suça denk bir ceza olmak üzere ölüm cezası verilir. Bu hüküm şu âyette geçer: “Ey iman edenler! Adam öldürmelerde size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın.” (Bakara 2/178)
Katilin öldürülmesinde son söz, öldürülenin ailesine aittir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’ın dokunulmaz kıldığı kimseyi öldürmeyin, hukuka uygunsa başka. Haksız yere kim öldürülürse onun velisine yetki verdik o da öldürme işinde taşkınlık etmesin. Çünkü o, yardım görmüştür.” (İsrâ 17/33)
Öldürülenin ailesi katili bağışlayabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kim öldürülenin kardeşi tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, Mârufa uysun ve bedeli güzelce ödesin. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve ikramdır. Her kim düşmanlığı bundan sonra da sürdürürse, ona acı bir azap vardır.” (Bakara 2/178)
Alınacak diyeti Peygamberimiz şöyle açıklamıştır:
“Kim bir mümini kasten öldürürse öldürülenin velilerine teslim edilir. İsterlerse onu öldürürler, isterlerse diyetini alırlar. Diyet otuz hıkka yani dört yaşına girmiş dişi deve, otuz cezea yani beş yaşına girmiş dişi deve ve kırk halifa yani hamile devedir. Bu, kasten öldürmenin diyetidir. Taraflar karşılıklı olarak bir şey üzerinde de anlaşabilirler. Bu, diyet-i muğallazadır.”
Katil tevbe edebilir. Çünkü tevbe ile bağışlanmayacak suç yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Aşırı giderek kendini tüketen kullarıma de ki; Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Onun bağışlaması çok, ikramı boldur. Siz Rabbinize yönelin; azap gelmeden önce ona teslim olun; sonra yardım görmezsiniz.” (Zümer 39/53-54)
“Rahman’ın kulları… Allah ile beraber başka bir tanrıyı yardıma çağırmazlar. Haklı bir sebep yoksa Allahın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina etmezler. Kim bunları yaparsa günaha girer.
Kıyâmet günü onun azâbı katlanır ve orada itibarsız olarak temelli kalır.
Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.” (Furkan 25/68-70)
Buna hırsızlık suçu örnek olabilir. Hırsız, belli nisaba ulaşmış bir malı, saklandığı yerden gizlice çalarsa eli kesilir. Diğer hırsızların cezası farklıdır.
Saklandığı yerden çalınan mal sahibine iade edilir. Çünkü hırsızlık mal kazanma yolu değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin.” (Bakara 2/188)
Bir malı saklandığı yerden çalan, üç suç işlemiş olur. Biri mal sahibine, ikincisi topluma, üçüncüsü Allah’a karşı işlenmiştir. Bu üç suçun cezası suçlunun elini kesmektir. El kesme cezasının caydırıcı özelliği vardır. Eli kesilen hırsız, ölene kadar, bu konuda çevresine ders olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْأَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
{38}
“Erkek olsun, kadın olsun hırsızların ellerini kesin ki, işlediklerine karşılık bir ceza, Allah tarafından bir nekâl olsun. Allah güçlüdür, doğru karar verir.” (Mâide 5/38)
Nekâl (النكال), başkasını zayıflatıp gücünü kıran şeye denir. Bu da cezanın caydırıcı özelliğidir. Suçlu, yakalanmadan teslim olur ve iyi hal gösterirse nekâl’dan kurtulur, sadece ceza ödemekle yükümlü olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {39}
“Kim, yaptığı bu yanlıştan sonra tevbe eder, düzelirse, Allah onun tevbesini kabul eder. Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.” (Mâide 5/39)
Onun cezası, çaldığı malın dengi bir mal vermesidir. Bu husus bundan sonraki bölümde anlatılacaktır.
Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ağaçtaki meyve soruldu, dedi ki: “İhtiyacı olduğu için ondan yiyen ama eteğine koyup götürmeyene bir şey gerekmez. Kim bir şey alıp götürürse iki katıyla öder ve ayrıca bir cezaya (ukubet’e) çarptırılır.”
Ağaçtaki meyveyi eteğine koyup götüren üç suç işlemiş olur. Biri meyve sahibine, diğeri topluma, üçüncüsü de Allah’a karşıdır. Meyve sahibine, çaldığı meyveyi ve bir o kadarını öder. Yani iki kilo meyve çaldıysa iki kilo ile beraber iki kilo daha verir.
Bu şahıs, mal güvenliğini ortadan kaldırdığı için topluma karşı suçludur. Bu suçun cezası, yetkili makamın takdirine bırakılmıştır.
Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
“Buluntu deve saklanırsa o deveyi, onun gibi bir deve ile birlikte vermek gerekir.”
Burada suç, o deveyi sahiplenme suçudur. Kaçmış deveyi yakalamak suç olmadığından bu kişiye başka ceza verilmez.
Kısas, işlenen suç ile verilen ceza arasında denkliği ifade eder.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. II, s. 217. Diyet-i muğallaza, ağırlaştırılmış diyet demektir.
Ömer b. el-Hattâb'ın bu hadisi uyguladığı, Ahmed b. Hanbel'in de bu görüşte olduğu bildirilmiştir. Diğer fakihler bu görüşte değillerdir. Bkz. Hattâbî, Meâlimu’s-Sünen, c.II. s. 339.
Sonraki sayfa»»