Allah Teâlâ şöyle buyurur:
لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ أَن تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ{8} إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ
وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَهُمُ الظَّالِمُونَ {9}
8-“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever.
9- Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine 60/8–9)
Ayetler, gayrimüslimler için üç kırmızı çizgi belirlemiştir:
1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,
2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,
3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.
Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kuramayız. Bizimle savaşanlara karşı Allah Teâlâ şu emri vermiştir:
“Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın. Haksız saldırı yapmayın. Allah, haksız saldırı yapanları sevmez. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmeden beterdir. Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın; kendileri savaş açarlarsa başka. Eğer savaşırlarsa, onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte böyledir. Savaşa son verirlerse Allah bağışlar, ikram eder. Onlarla savaşın ki, fitne ortadan kalksın; din Allah’ın dini olsun. Savaşa son verirlerse, zalimlerden başkasına düşmanlık edilmez.” (Bakara 2/190-193)
Müslümanlar, Bedir, Uhud ve Hendek’te kendilerine saldıran Mekkelilerle savaşmış ve başarılı olmuşlardı. Hicretin 6. yılında, bugünkü Mekke’nin yerleşim alanında olan Hûdeybiye’de 10 yıl sürecek bir barış anlaşması imzalamışlar ama Mekkeliler anlaşmayı bozmuşlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz hicretin 8. yılında Mekke’yi fethetmiş, anlaşmayı bozan savaş suçlularına 15 ay dokunmamıştı. Hicretin 9. yılında Hac mevsiminde inen aşağıdaki âyetler, onlara verilmiş ültimatomdu.
1-“Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah ve Elçisi tarafından yapılan son uyarıdır:
2-Bu topraklarda dört ay daha dolaşın. Bilin ki, siz Allah’ı yıldıramazsınız. Ama Allah, kendini görmezlikten geleni rezil eder.
3-Bu büyük hac gününde Allah’ın ve Elçisi’nin bütün insanlara duyurusu şudur: Allah’ın o müşriklerle bir ilişiği yoktur; Elçisinin de öyle. Ey müşrikler, tevbe ederseniz hayrınıza olur. Sırt çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı yıldıramazsınız. Görmezlik edenlere acıklı bir azabı müjdele.
4-Bu uyarı, sizinle antlaşma yapmış ve daha sonra bir kusur işlememiş, size karşı kimseye destek vermemiş olanları kapsamaz. Onlara karşı olan andınızı süresinin sonuna kadar koruyun. Allah korunanları sever.
5-(Dört) yasak ay çıkınca o müşrikleri, bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın, onlar için her gözetleme yerinde oturun. Ama tevbe ederler, namaz kılarlar, zekat verirlerse serbest bırakın. Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.” (Tevbe 9/1-5)
Ulemanın çoğunluğuna göre bu âyetlerin sonuncusu, yukarıda geçen Mümtahine 8 ve 9. âyetlerini neshetmiştir. Bu sebeple müşriklerle ilişkide bu âyeti esas almışlardır. Burada nesih mümkün değildir. Ayetler üzerinde düşünen herkes bunu kolayca anlar. Bu iddia, siyasi baskılarla ortaya çıkmış olabilir. Sebep ne olursa olsun, kabul edilebilecek bir yanı yoktur.
Mezhepler, dinden dönen, Peygambere söven veya hakaret eden kişilerin öldürülmesi konusunda ittifak etmişlerdir. Peygambere hakaret konusu bundan sonraki başlıkta incelenecektir. Dinden dönüp kâfir olanlarla ilgili olarak şöyle buyrulmuştur:
يَا أَيُّهَاالَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ {54}
“Ey imân edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah onların yerine bir toplum getirir; o onları sever, onlar da onu severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı sert olurlar. Allah yolunda savaşa atılır, kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah'ın vergisidir, onu dileyene verir. Allah’ın imkanları geniştir, her şeyi bilir..” (Mâide 5/54)
Mukatil b. Süleyman’ın (öl. 150/767) bildirdiğine göre 12 kişi Müslüman iken kâfir olmuşlar, düşünceli bir şekilde Medine’den çıkmış, Mekke yolunu tutmuşlar ve Mekke kâfirlerine karışmışlardı. Sonra içlerinden Haris b. Süveyd pişman olup geri döndü ve kardeşi Cülâs’a haber gönderdi: “Ben tevbe ederek geri döndüm, Peygamberden öğren bakalım, tevbeye hakkım var mı, yoksa Şam’a gideyim, dedi. Cülâs durumu Peygamberimize bildirdi ama cevap alamadı. Sonra şu ayetler indi:
كَيْفَ يَهْدِي اللّهُ قَوْماً كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُواْأَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ {86} أُوْلَـئِكَ جَزَآؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ {87} خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ {88} إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ {89}
86-“İnandıktan sonra kâfir olan bir toplumu, Allah hiç yola getirir mi? Üstelik onlar o Elçi’nin doğru olduğuna şahit olmuşlar ve kendilerine açık belgeler de gelmiştir. Allah zalimler topluluğunu yola getirmez.
87-Onlar var ya, onların cezası; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir.
88-Sürekli o lanet içinde kalırlar. Sıkıntıları hafifletilmez; onlara göz de açtırılmaz.
89-Olup bitenden sonra tevbe edip durumunu düzeltmiş olanlar başka. Çünkü Allah çok bağışlar ve ikramı boldur.” (Al-i İmran 3/86-89)
Demek ki, dinden dönüp kâfir olanın cezası, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir. Tevbe eden olursa lanetten kurtulur. Hüküm bu olduğu halde mezheplerin, dinden döneni öldürme konusunda ittifak etmeleri şaşırtıcıdır. Hanefilerin bu konuda dayandıkları âyet şudur:
“Çöl araplarından geride bırakılanlara de ki: “Siz çok güçlü bir topluma karşı çağrılacak, onlarla savaşacaksınız veya teslim olacaklardır. Eğer emre boyun eğerseniz Allah size güzel bir karşılık verir. Bundan önce yüz çevirdiğiniz gibi yine yüz çevirirseniz sizi acıklı bir azaba uğratacaktır.” (Fetih 48/16)
Bu ayetin “onlarla savaşacaksınız veya teslim olacaklardır. ” bölümünü, dinden dönenin öldürülmesinin delili sayılmıştır. Bu âyetten böyle bir hüküm çıkarmak imkansızdır.
Sözü edilen yasak, Mumtahine 1. âyetteki “sevgi gösterme” yasağıdır. Şartlar ortadan kalkınca yasak da kalktığından bu âyeteki أن تقسطوا ifadesi, “onlara sevgiden pay vermeniz” anlamına olur. Tercümeyi “değer vermeniz” şeklinde yapmamız bundandır.
Müslümanlardan başkasını veli edinmeyi Maide 57. âyet yasakladığı için buradaki (onları veli edinmeniz = أن تولوهم ) ifadesi bir önceki âyette geçen iyilik ve sevgi ile sınırlı olur. Bunun için meâl, “onlara yakınlık göstermeniz…” şeklinde yapılmıştır.
Mescid-i Haram, Mekke’de Kabe’nin bulunduğu yerin adıdır.
Yukarıdaki uyarı, haram aylarının sonuncusu Zilhicce ayında yapılmıştı. Buradaki haram aylar (el-eşhuru’l-hurum) bilinen haram aylar değil, ikinci ayette belirtilen dört aydır. Haram denmesi, bu süre içinde muhatapların dokunulmaz sıyılmasından dolayıdır.
Ebûbekr el-Cessas, Ahkâmu’l-kur’ân, c. III, s. 437.
Vehb’ez-Zuhaylî, el-Fıkh’ul-islâmî ve edilletuh, 3. bas. Dımaşk 1409/1989, c. VI, s. 184, hadd’ur-riddeh.
Tefsîru Mukatil b. Süleyman, Tahkik: Ahmed Ferîd, Beyrut 1424/2002, c. 1, s. 180-181.
el-Kâsânî, el-Bedâiu’s-sanâi’, c. VII, s. 111.
Sonraki sayfa»»