Mesânî مثَانِي) ), mesnâ (مثَنى)'nın çoğuludur. Mesnâ,, ikişer, mesânî de ikişerler anlamına gelir. Kelime, aşağıdaki dört âyette geçer:
a. “Yetim kızların haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız size helal olan diğer kadınlardan ikişer (mesnâ), üçer veya dörder nikah edin. Eşit davranamayacağınızdan korkarsanız bir kadınla veya sahip olduğunuz cariye ile yetinin. Böylesi, sıkıntıya düşmemeniz için daha uygundur.” (Nisa 4/3)
b. “De ki; size bir tek öğüdüm var: Allah için ikişer ikişer (mesnâ) ve teker teker kalkın ve iyi düşünün; arkadaşınızda bir delilik yoktur, o sadece şiddetli bir azâbın öncesinde sizi uyaran biridir.” (Sebe 34/46)
c. “Gökleri ve yeri yaratan, melekleri, ikişer (mesnâ) üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah, neylerse güzel eyler...” (Fâtır 35/1)
d. “Allah sözün en güzelini, müteşâbih ve mesânî bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23)
Muhkem ve onu açıklayan müteşâbih âyet, iki ayet eder. Bunları açıklayan iki ayet daha olur. Bazı konularda bu âyetler iki, dört, altı, sekiz… şeklinde uzar gider. Bu âyetleri bulup ortaya çıkaranlar, her konu ile ilgili en ince ayrıntıya ulaşabilirler. Birbirini açıklayan âyetler arasındaki ikişerli ilişkiyi gösteren kelime mesânî kelimesidir.
Şu âyette de mesânî geçer. “Sana o mesânîden yedi tane ve yüce Kur’ân’ı verdik.” (Hicr 15/87) Burada kelime el-mesânî şeklinde marife olduğu için Zümer suresindeki anlamdadır. Böylece Hicr 87 ile Zümer 23. âyetleri bize, bütün âyetlerin mesânî olduğunu göstermiş olur.
Hicr 87, mesânîlerden yedisine dikkat çekmiştir ki, onlar Fatiha’nın âyetleridir. Bu sebeple Fatiha, Kur’ân’dan süzülmüş bir öz ve surelerin en yücesi olmuştur. Ebû Saîd el-Muallâ diyor ki, Mescitte namaz kılıyordum, Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem seslendi cevap vermedim. Sonra “Ey Allah’ın Elçisi, namaz kılıyordum” dedim. “Allah Teâlâ; size seslendiğinde Allah’a ve Elçisine karşılık verin.” demiyor mu? Dedi ve devam etti: “Bu Mescitten çıkmadan sana bir sure öğreteceğim, o Kur’ân’ın en yüce suresidir.” Sonra elimden tuttu, mescitten çıkmak istedi; dedim ki, “Demedin mi, sana bir sure öğreteceğim ki, o Kur’ân’ın en yüce suresidir, diye?” Dedi ki; “El-hamdu lillah (Fatiha Suresi) bana verilmiş yedi mesânî ve yüce Kur’ân’dır. Allah onun gibisini ne Tevratt’a, ne İncil’de indirmiştir.”
Âyetler arası ilişkiler doğru kurulamayınca mesânîye de doğru anlam verilememiştir. Ulemanın önemli bir bölümü ona, tekrar etme, birkaç kere tekrarlama anlamı vermişler; bunu Kur’ân’da kıssaların, öğütlerin, hükümlerin, geçmişle ilgili haberlerin ve olayların tekrarlanması, rahmet âyetlerinin azap âyetlerine bitişik olması, birbirine zıt şeylerden, cennetten, cehennemden, iyi ve kötü kişilerin özelliklerinden bahsetmesi şeklinde açıklamışlardır.
Fahrettin Râzî şöyle demiştir: “Kur’ân’da geçen her şey çifttir; emir-nehiy, amm-has, mücmel-mufassal, yer ve göklerin durumu, cennet- cehennem, karanlık-aydınlık, korku ve ümit gibi çifter çifterdir. Maksat Allah’ın dışındaki her şeyin çift olduğunu açıklamaktır. Bu da her şeyin zıddıyla yani kendine ters gelenle imtihan edildiğini gösterir. Tek olan sadece Allah Teâlâ’dır.”
Râzî’nin sözleri güzeldir, ancak Kur’ân’ın açıklanmasına katkı sağlamamaktadır.
Tevîl sözlükte, (رد الشيئ إلى الغاية المرادة منه) bir şeyi hedefine çevirmektir. Kur’ân’da bu anlam, mesânî prensibine uygun olarak dört yerde açıklanmıştır.
Musa aleyhisselam Hızır’la yolculuk yapmış, bazı davranışlarına dayanamamıştı. Çünkü Hızır,, önce bindikleri gemiyi delmiş, sonra bir erkek çocuğunu öldürmüş ve sonra da kendilerini misafir etmek istemeyen bir kasabada yıkılmak üzere olan bir duvarı doğrultmuştu. Ayrılmaya karar verdikleri bir sırada Hızır;
سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
“... dayanamadığın işlerin tevîlini sana anlatacağım." (Kehf, 18/78) diyerek şunları söylemişti:
"Gemi, denizde çalışan ve başka işleri olmayan birkaç kişinindi; istedim ki onu kusurlu hale getireyim. Çünkü arkalarında sağlam gemilere zorla el koyan bir hükümdar vardı."
"Oğlana gelince; ana babası inanmış kimselerdi. Onun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korktuk. İstedik ki Rableri onlara, daha temiz ve daha merhametli birini versin."
"Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları iyi insandı. Rabbin istedi ki; onlar reşit olsunlar ve hazinelerini çıkarsınlar. Bu, Rabbinden bir ikramdır, bunları kendiliğimden yapmış değilim. Dayanamadığın işlerin tevîli işte budur." (Kehf 18/79-82)
Her bir olayın tevîli, yani ana bağlantısı gösterilince Musa aleyhisselamın şaşkınlığı geçmişti.
Rüya yorumuna tevîl denir. Yusuf aleyhisselam zindanda iken hükümdar şöyle demişti:
"Ben, yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini; yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Rüya yorumlamayı biliyorsanız rüyamı doğru yorumlayın."
Dediler ki: "Bunlar karışık rüyalar; biz böyle rüyaların tevîlini bilmeyiz".
(Yusuf ile zindanda iken) kurtulan iki kişiden biri, nice zaman sonra Yusuf'u hatırladı ve: "Ben size onun tevîlini bildireceğim, bana müsaade edin." dedi. Sonra, Yusuf, aleyhisselama geldi, o da rüyayı tevîl etti ve dedi ki:
"Yedi yıl sürekli ekim yapın, bütün hasadı başağında bırakın; yiyeceğiniz az bir kısım başka. Sonra arkadan yedi kıtlık yılı gelir, bütün biriktirdiğinizi yer tüketir; sakladığınız az bir kısım başka. Sonra arkadan, halkın rahat edeceği bir yıl gelir, o zaman da sıkıp sağarlar". (Yusuf 12/43-49)
Rüya tevîli, günlük hayattaki olaylardan hangisinin, rüyadaki sembole benzediğine bakılarak yapılır. Bu ilgiyi kuramayanlar, o tevîli yapamazlar. Hükümdarın adamları bunu yapamamışlardı.
el-Beydâvî, Tefsîru’l-Beydâvî, c. II, s. 323.
Buhârî, Tefsir, 1; Nesâî, İftitah, 26.
Tirmizi, Fedâil’ul-Kur’ân, 1.
Taberi, Tefsir, c. X, s. 628-629; Kurtubi, el-Cami’ li ahkami’l-Kur’ân, c. VIII, s. 162 ve c. IV, s. 8-14.
Razi, Tefsiru’l-kebir, c. IX, s. 446.
Rağıb el-İsfahânî, Müfredât, اول mad.
Kur’ân’da Hızır adı geçmez. Bu şahsın Hızır olduğu hadiste yer alır. Bkz. Buhârî, İlim, 44.
Sonraki sayfa»»