ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  4.1.1. Kendine Tebliğ Ulaşmamış Olanlar
 

4.1.1. Kendine Tebliğ Ulaşmamış Olanlar

Kendine bir elçinin tebliği ulaşmamış olanın sorumluluğu fıtrata uymakla sınırlıdır. Fıtrata uymak, şirke karşı yani Allah’tan başkasına kul olmaya karşı direnmeyi gerektirir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah kendisine ortak koşulmasını bağışla­maz, bunun dışında olanı dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa 4/48)

Allah’ın varlığının ve birliğinin delili her yerde sayısız miktarda olduğu halde ortak koşulanlarla ilgili bir delil yoktur. Bu konuda tek dayanak gelenektir. Allah Teâlâ şöyle buyu­rur:

“Onlara, “Allah ne indirmişse ona ve o Elçi’ye gelin.” denince şöyle derler: “Atalarımızda ne bulmuşsak o bize yeter”. Ya ataları bir şey bil­mez, doğru yolu da tutmaz kimseler idiyse?” (Mâide 5/104)

“İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Öyleyse Allah’ın yakınından ortaklara yalvaranlar neyin peşindedirler? Onların peşine takıldığı sadece kuruntudur. Onlar sadece yalan söylerler.” (Yunus 10/66)

Aklını kullanan bu batağa düşmez. Çünkü (Allah) o pisliği aklını kullan­mayanların üs­tüne bırakır.”  (Yunus 10/100) Bu sebeple insana tebliğ ulaşsın veya ulaşmasın, onun bağışlanmayacak günahı, şirk günahıdır. Yukarıda geçen ilgili âyetlerden birini burada tekrarlayalım.

“Şunu diyemezsiniz: “Önceden ortak koşanlar babalarımızdı. Biz ise onlardan sonra gelen bir nesil idik. O batıla sapanların işlediklerinden ötürü bizi yok mu edeceksin?” (A’raf 7/173)

Kendine peygamber tebliği ulaşmamış olanlar, bir peygamberden öğrenilebilecek şeylerden sorumlu olmazlar. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyu­rur: “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286)

Bu konu ile ilgili olarak “Cennete Kimler Girer” başlıklı yazının da okunması yararlı olur.

 

4.1.2. Kendine Tebliğ Ulaşmış Olanlar

Kendine Allah’ın elçisinin tebliği ulaşan kişi önce o elçiyi sorgulamalıdır. Çünkü Allah her elçiye, elçiliğini ispatlayacak belge vermiştir. Taklidi mümkün olmadığı için o belgeye mucize denir. Mucizeyi gören kişi, Allah’ın ona elçilik görevi verdiğini gözüyle görmüş gibi kavrar. “Eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh.” Yani “Ben şahitlik ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir.” dememiz bundandır. Onun mucizesi olan Kur’ân’ı anlayan herkes bu kanaate varır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Doğru yol kendisi için apaçık belli olduktan sonra kim o elçiden ayrı düşer ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse onu gittiği yolda bırakır ve cehenneme sokarız. Ne kötü hale gelmedir o!” (Nisa 4/115)

Fıtrata uyanlar, benliklerini koruyan, doğru olduğu için dine uyanlardır. Allah Teâlâ bunlarla ilgili olarak şöyle buyurur:

اِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلۤئِكَةُ اَلاَّ تَخَافُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ (30) نَحْنُ اَوْلِيۤاؤُكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي اْلاٰخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِۤي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ (31) نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَحِيمٍ (32) وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعۤا اِلٰى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ (33)  

30-“Rabbimiz Allah'tır diyen, sonra doğru davrananlar.. onların üzerlerine melekler iner ve «korkmayın, üzülmeyin, size söz verilmiş cennet ile sevinin» derler.

31-Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Ahirette sizin için canınızın çektiği her şey vardır. Sizin için orada istediğiniz her şey vardır.

32-Bu, bağışlaması ve ikramı bol olan Allah tarafından bir ziyafet olarak verilecektir.

33-Allah'a çağıranın, iyi işler yapanın ve «ben müslümanım» diyenin sözünden daha güzeli kimin sözüdür?” (Fussilet 41/30-33)

 

4.2. Kararsızlar

Kendi arzularına uygun olarak yaşamak isteyenler, Allah’ın her şeyi vermesini ama emir vermemesini isterler. Bunlardan bazıları da Allah’a kulluğu, isteklerinin kabulüne vasıta sayarlar. İşler iyi giderse sevinir, dine sarılırlar. Kötü giderse umutsuzluğa kapılır, yoldan çıkarlar. Bunlar dine, doğru olduğu için değil, menfaatlerine uygun düştüğü için uyarlar. Menfaatleri bozuldu mu kararları değişir, çareyi başka kapılarda aramaya başlarlar. Onun için bunlara kararsızlar demek uygun olur. Bununla ilgili olarak “Müşrikin Din Anlayışı” bölümünü okumak gerekir.

 

4.3. Fıtrata Uymayanlar

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Sizi yaratmış olan, sonra size rızık veren, sonra canınızı alacak olan, sonra yeniden diriltecek olan Allah’tır. Ortaklarınız içinde bunlardan birini yapan var mıdır? Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.

İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulmalar ortaya çıktı. Bu, yaptıklarının bir kısmı-nı onlara tattırsın diyedir. Belki vazgeçerler.

De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın ki, bundan evvelkilerin sonu nasıl olmuştur?» Onların çoğu müşrik kimselerdi.

Sen yüzünü o doğru dine yönelt. Bunu Allah tarafından gelecek olan ve savma imkanı olmayan bir günden önce yap. İnsanlar o gün bölük bölük bölüneceklerdir.

Kim kâfir olursa kâfirliği kendi aleyhinedir. Kim de iyi iş yaparsa kendileri için hazırlık yapmış olurlar. (Rum 30/40-44)

İnsanların çoğunun müşrik olması, çoğunun fıtrata uymaması demektir. Müşrik, ortak koşana denir. Ortaklık en az iki şey arasında olur. Bunlardan biri daima Allah’tır; ikincisi değişir. Bazen değer verilen bir varlık, bazen de bir ruhani olur. Allah’a ortak sayılan bu varlıklara, Allah’a ait özellikler yakıştırılır. Allah ile bitecek işin, ancak onların araya girmesi ile olacağına inanılır[1]. Böylece kişi, Allah’tan önce bu aracıya kul olur. Çünkü aracılar yarı insan, yarı tanrı sayılırlar. Hıristiyanların 451’de Kadıköy’de toplanan dördüncü ökümenik konsil’de İsa aleyhisselamın “.. mükemmel Tanrılığa ve mükemmel insanlığa sahip, gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğuna[2] karar vermeleri bundandır. Bu, aklın ve fıtratın kabul edemeyeceği bir iddiadır. Bu sebeple bu tür inançlara sahip olanlar akıllarını kullanmaya yanaşmaz, uydurma iddialar, telkinler ve manevi baskılarla insanları şartlandırmaya çalışırlar.

İnsanlardan bir kısmı da kendilerini tanrılaştırarak Allah’tan önce kendilerine kul olurlar.



[1] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, (Terc: Abdulkadir Akçiçek), İstanbul, 1396/1976, s. 172.

[2] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, par. 467.

DEVAMI»»

 
 
  Bugün 56 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden