10- Seyyid Nesimi
“Vahdet-i Vücûd nazariyesinde “Lâ ilâhe illallah” lafzı “Lâ - mevcûde illallah. Allah’tan başka varlık yoktur” şeklinde ifade edilir. Buna göre her şey onun çeşitli şekillerde tecellisidir, hatta daha ileri bir söyleyişle ondan bir cüzdür.”
“O mâşuk ile âşık oldı bir zât
Mahf oldı vücûd-ı nefy isbât
Her katre muhit-i âzam oldı
Her zerre Mesih-i Meryem oldı
Mescûd ile sâc id oldı vâhid
Mescûd-ı hakiki oldı sâc id
Gayr oldu helâk-ü ‘vech’ kaldı
Bahr oldu şu kim bahre daldı
Ref’ oldı hicâb-ı mâ-sivâ’llah
El kudretü vel - bekaü li’llâh
Sırr-ı ezel oldı âşkârâ
Arif nice eylesün müdârâ
Külli yer ve gök Hak oldı mutlak
Söyler def ü çeng ü ney “Ene’l - Hak”
Nesimi, şiirde Vahdet-i Vücûd’çuluk yaparak her şeyin “Ene’l - Hak” dediğini söylemektedir. Örneğin : Secde edenle, secde edilenin, sevenle, sevilenin bir olduğunu. Yer ve gök’ün mutlak olarak Hak yani Allah olduklarını, def, çeng, ney’in de Ene’l - Hak söylediklerini söylemektedir.
11- Sadrettin-i Konevi
Sadrettin-i Konevi’den, bir hadisi tefsiri :
“Şimdi işin sonuna geliyoruz...
Bütün bu işlerden sonra.. Olacakları ondan duymaya çalışacağız.
Yüce Allah, bize şu manayı anlatmak istiyor
- .. Ve sen baki kalırsın.. Ama, sensiz olarak..
Ve.. Sen, ben olursun.
Sonra.. Ben, sen olurum.. Sen dahi bensin..
Hasılı : Her şey onda ve O olur..”
12- Niyazi-i Mısri
Halveti terikatinin Mısriyye kolunun kurucusu olan Niyaz-i Mısri 1105 tarihinde Limni adasında ölmüştür. Onun beğendiği önder Hallac-ı Mansur’dur.
“Esselâ dâr-ı Enel - Hak’da bugün Mansur olup
Can u başından geçen serdâr’ı aşka esselâ.”
Bu şiirde Hallac-ı Mansur gibi ilâhlık iddia edip, bu yolda canını vermeyi göze alanlara övgü ve yardım çağrısında bulunuyor. Vahdet-i Vücûd iddiasıyla ilgili, diğer sözlerinden örnekler verebiliriz, Şöyle ki :
“Hak yüzü insan yüzünden görünür
Zât-ı Rahman şeklin insân eylemiş.”
“İsteyü git âlemi
Ademde bul âdemi
Sırr-ı nefahtü demi
Nefsidürür kâmilin”
Daha önceki sofistlerden verdiğim örnekler gibi, Mevlana’nın Allah kendi kendisiyle huzur tavlası oynuyor iddiasını, Niyazi Mısri şu sözlerle ifade ediyor :
“Ân-ı dâimdir hakikat güneşi
Ol ânım ben gitmezem ben gelmezem
Meryem içre ben doğurdum bir gulam
Hem bugün de bir gülüm kim solmazam
Ben doğurdum atasız hem İsa’yı hem
İttisalim var ana ayrılmazam
Sanma kim Mehdi benim Mehdi odur
Adı Yahya’dır anın yanılmazam
Vasıtasız esmâ-i hüsnâ cümleten
Bu sözü isbata âciz kalmazam
Sır ile bana içimden söylenir
Mısriyâ ben doğmazam ben ölmezem.”
13- Hacı Reşid Paşa
Hacı Reşid Paşa’nın, Tasavvuf isimli kitabından :
“Eyle iska-ı izâfat hüviyet birdir
Nazar-ı ehl-i hakikatte hakikat birdir
Vahdet asârıdır eşyadaki renk-i kesret
Hakşinasana göre vahdet ve kesret birdir.”
14- İbnu’l-Fâraz
Daha öncede belirttiğimiz gibi, sûfistlerin Allah’ı seviyoruz sözüyle kastettikleri, aslında kendilerini sevmeleridir. Zira, onlara göre, Allah ile kendileri birdirler ve İbadet ile sevgiyi özellikle kendilerine tahsis ederler. Bu manada olmak üzere İbnu’l-Fâraz’ın, “Nazmu’s - Sülûk” diye isimlendirdiği kasidesinden şu örneği verebiliriz :
“Makamda kıldığım namazlar onadır
Ve şahit oluyorum ki o da bana namaz kılıyor.her ikimiz de namaz kılan’bir’iz;
Secde etmekle kendi hakikatı. Her secdede ‘bir’ olarak
Bana namaz kılan, benden başkası değil.
Her sevdede namazım da, benden başkasına değil
Ben O’yum, O da ben;
Ayrılık yok aramızda. Aksine zâtım, zâtımı sevdi.
Benden bana elçi olarak gönderildim.
Zâtım, âyetlerimle bana delâlet etti.
Görüldüğü gibi,sevmesi ve ibadeti kendi kendisinedir.
Sûfistlerin Vahdet-i Vücûd iddiasıyla ilgili olarak, daha birçok örnekler vermek mümkündür. Örnekleri çoğaltmak verdiğimiz örneklerin benzer bir tekrarından ibaret olacağı için, konuyu daha da örneklendirmeğe gerek yoktur. Fakat şu anlaşılmalıdır ki, Sûfistlerin en temel iddiaları ve tasavvufun yapı olarak tamamı Vahdet-i Vücûd iddiasıdır. Ve bu iddia Kuran’ın öğrettiği Allah’ı tevhid etme, yani Tek bir ilâh olarak kabul etme anlayışına tamamen zıt bir iddiadır.