A. Muhyiddin İbnül Arâbî
"Neoplatonist teozofinin tasavvufa yansıyan bir varyantından başka birşey" olmayan vahdet-i vücut teorisini metafizik bir sistem halinde geliştiren İbnül Arabî 1165 yılında Endülüs'ün Mursia şehrinde doğmuştur. Gerçek adı Muhammed b. Ali b. Muhammed b. EI-Arabî'dir.
Kendisi 8 yaşında iken ailesi İşbiliye kentine yerleşmiş, 1194 yılına kadar burada kalmıştır. 1194 Yılında Tunus'a, geldiği, 1195'de Fas'a geçtiği ve tecessüt eden (bedenlenen) Kur'an'ın{!) rehberliği ile manevî bir miracını burada gerçekleştirdiği(!) bildirilmektedir.
İbnül Arabi 1201 yılında Magrib şehirlerinden birinde bulunurken, Hızır ile Musa'nın makamı(!) olan bir makama erişmiş, fakat bundan da bir yalnızlık ürküntüsü duymuştur. 1202 Yılında Kahire'de Hızır'ın hırkasını giymiştir!
1202 Yılında Kudüs'ten yürüyerek gittiği söylenen Mekke'de hacca katılmış, burada iki sene kalmış ve meşhur Fütûhat-ı Mekkiye adındaki dört büyük ciltlik kitabını burada yazmaya başlamıştır.
O'nun Konya'da bulunduğu yıllarda Sadreddin KONEVİ ve Celaleddin RUMİ'nin yaklaşık 12 yaşlarında iki çocuk oldukları tahmin edilmektedir. Bir rivayete göre Sadreddin'in üvey babasıdır. Ya hayatının sonlarına doğru Şam'a yerleşmiş, yahut da bir seferi sırasında Şam'da 1240 yılında ölmüştür. Şam'da belirsiz olan mezarını Yavuz Sultan Selim keşfettirmiş ve adına büyük bir türbe yaptırmıştır. (1518)
Biyografisini kısaca özetlediğimiz İbnül Arabi'nin hayatı oldukça hareketli ve ilginçtir. Hayatı esnasında yaşadığını iddia ettiği bazı hadiseler, ruhsal tecrübeler (!) ise hayatından daha karmaşık olup gelecekteki kişiliğini hazırlayan altyapılar niteliğindedir. Bizzat kendisinin yaşadığını iddia ettiği tecrübeler, kesinlikle normal beşerî ölçülerle izahı mümkün olmayan, hasta bir ruhsal kişiliğin iddia edebileceği sanrılardır. Yani biz onun ve benzerlerinin bu tür iddialarının kesinlikle bir halüsinasyon(') olduğuna inanıyoruz.
Fütuhat-ı Mekkiye'den nakledilen bilgiye göre 8 yaşında iken bir hastalık geçirmiş, hastalık esnasında (herhalde gördüğü bir kabus sonucu olsa gerektir) çirkin suratlı bazı kimselerin kendisine eziyet etmek istediklerini, iyi kişilerin ise ona yardım ettiğini görmüş. O iyi kişileri sorunca da, "Yasîn" suresi olduğunu söylemişler.
İbnül Arabi'nin ilk mürşidleri de onun kimliği hakkında yeteri kadar aydınlatıcı kanaat edindiricidir diye düşünüyoruz. Onun ilk şeyhi ümmî olup, ama "bir çok kerametleri olan" Ebu Cafer adındaki bir kişidir. Bir diğer şeyhi, Ebu Muhammed el-Bağî ise abdal'dan sayılmakta ve daima dağlarda, sahillerde yaşamakta, şehirlere gelmemektedir.
Bu şeyhlerle yıllarını geçiren Ibnül Arabî psişik rahatsızlığın o derecesine varmış olmalı ki, şeyhlerinden biri kendisini artık dirilerle değil, ölülerle yaşıyor olmakla suçlamış (yani şeyhi bile normal görememiş), o da bu şeyhini bir gün çağırarak hakiki dirilerin o Ölüler olduğunu şeyhine göstermiştir!
|