ÖRNEK 3
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ{4}
Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur. (İbrahim 14/4)
وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ {192}نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ {193} عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ {194} بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ {195}
Kuran, gerçekten varlıkların sahibinin indirmesiyle inmiştir.
Onu güvenilir Ruh, Cebrail indirmiştir.
Senin kalbine… Uyarıcılardan olasın diye.
Apaçık Arap diliyle. (Şuarâ 26/192-195)
Kur’an Arapça olduğu için onu anlamada Arap dilinin önemi açıktır. Ama bugün bir çok tefsir ve mealde dile ve dil kurallarına aykırı uygulamalar vardır. Buna iki örnek verelim.
1- Dil kurallarına aykırı uygulamalar:
Bu bölümün başında mealini verdiğimiz İbrahim Suresinin 4. âyeti buna örnek olabilir. Ulaşabildiğimiz tefsir ve mealler ayete şu şekilde anlam vermişlerdir:
Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur. (İbrahim 14/4)
Allah dilediğini yola getirecek ve dilediğini saptıracaksa neden elçi göndersin ? Bu durumda elçilinin, o toplumun dili ile açıklama yapmasının ne anlamı olur? Böyle anlamsız bir iş “doğru karar veren” Allah’a yakıştırılabilir mi? İçinde ciddi çelişkiler olan ifadeler, Allah’ın sözü olabilir mi?
Çelişkiler, “يَشَاء = ister” fiilinin faili olan “o” zamirini, Arap dili kurallarına aykırı olarak, Allah lafzını gösterir saymaktan kaynaklanmıştır. Halbuki zamir, yanı başında bulunan “مَن = kim’i gösterir. Uzağı göstermesi için karine gerekir. Burada böyle bir karine yoktur. Ayetin doğru anlamı şöyledir: “... Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir...“ Bu anlam ile her şey yerine oturmaktadır. Yoksa yanlış, yanlışı doğurmakta ve bir yanlışlar zinciri oluşmaktadır.
2- Sözlüğe aykırı uygulamalar:
İnsanın Allah’ın halifesi olduğu iddiasına delil sayılan Bakara 30. âyet buna örnek olabilir: Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ{30}
Bir gün Rabbin meleklere: “Yeryüzünde bir halifelik oluşturmaktayım” dedi. “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın.” dediler. Dedi ki: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”(Bakara 2/30)
“Hilâfet” sözcüğünün; “Allah’ın yeryüzündeki temsilciliği, vekilliği” olarak anlaşılması ve “halife”nin de; “Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi, vekili”, bir başka ifade ile de “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi”(!) sayılması sonucunda, bu sözcükler öz anlamları dışında kavramlaşmış ve sözcüklerin anlamları konusunda “bilenler” arasında bile ayrılıklar oluşmuştur.
“Halife” ve “hilâfet” sözcüklerinin, sözcük anlamları dışında kullanılmasının ve kabulünün en önemli sonucu ise Müslümanlar arasında kendisini göstermiş, her zamanki gibi yine yanlış inançlar; hurafeler ortaya çıkmıştır. İşte bu sebeple sözcüklerin Kur’an’daki kullanımlarının iyice araştırılması ve anlamlarının doğru bir şekilde anlaşılması gereği vardır.
“Halife” sözcüğü, “arka” demek olan “hlf” kökünden ism-i fail kalıbında bir sözcüktür.
Başkasının yerine geçene halife veya halef denir. Her insan, öncelikle, kendi atasının yerine geçer. Hayatı boyunca, bir çok kimsenin malını, makamını ve imkanlarını ele geçirebileceği gibi elinde olanları da kaptırabilir. Bu, başkasının malına, makamına, işine ve aşına göz dikmeye yol açar. Bu yüzden kavga çıkar ve kan dökülür. Peygamberlere karşı gelenler dahi ellerindekini onlara kaptırma korkusu ile hareket etmişlerdir. Onlardan bu korkuyu gidermek için peygamberler şunu söylemişlerdir: “Ben sizden bunun bir karşılığını beklemiyorum. Alacağım karşılığı alemlerin Rabbi verecektir.” (Şuarâ 26/127)
Her halifenin yerine geçtiği kişi, onun selefi olur. Böylece bir halef-selef sistemi oluşur. Melekler; “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?” derken bu sistemden duydukları endişeyi aktarmışlardır. Allah Teâlâ bunun olmayacağını söylememiş ama meleklerin bilmediği şeyler olduğunu belirtmiştir.
Bu ayete dayanılarak insanın, Allah’ın halifesi olduğu iddia edilir. Halife, birinin bulunmaması, acizliği veya ölümü sebebiyle yerine geçen kişidir . Öyle ise insan Allah’a değil, ancak, bir başka insana halife olabilir. İlgili bütün âyetler kelimenin bu anlamını destekler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bak Davud! Biz seni bu toprağa halife yaptık. İnsanlar arasında gerçekçi kararlar ver. Arzuna uyma, bu seni Allah’ın yolundan saptırır.” (Sad 38/26)
Çünkü Davud, kendinden önce o toprağa hakim olan Talut’un yerine geçmişti. Konu ile ilgili ayetlerin tamamı insanların birbirlerine halife olmasını anlatır . Onlardan ikisi şöyledir:
“Kavmi, Nuh’u yalancı yerine koydu. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Onları ötekilere halifeler yaptık. Ayetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Bak bakalım, o uyarılanların sonu nasıl olmuş. (Yunus 10/73)
Musa’ya dediler ki: "Sen gelmeden önce de işkence gördük, geldikten sonra da." Dedi ki: "Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprakta sizi onların halifesi yapar. Sonra da nasıl davranacağınıza bakar." (Araf 7/129)
Bir alimle aramızda şu konuşma geçti:
Sordum: İnsan Allah’ın vekili olabilir mi?
Dedi ki: Hayır, Allah, peygamberini vekil etmemiştir, bizi eder mi? Peygamberine şöyle demiştir:
"Allah dileseydi şirke düşmezlerdi. Biz seni onların üzerinde bir koruyucu yapmadık. Sen onların üzerinde bir vekil de değilsin." (En'am 6/107)
"Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah'tır." (Hud 11/12)
Sordum: İnsan Allah’ın halifesi olabilir mi?
Dedi ki: “Evet, çünkü Allah meleklere, “Yeryüzünde bir halife var edeceğim” buyurmuştur.
Sordum: Halifelik mi üst görevdir, yoksa vekillik mi?
Dedi ki: “Halifelik. Vekil bazı konularda temsile yetkili olur ama halifenin yetkisi fazladır.
Sordum: Allah’ın vekili olamayan, halifesi olabilir mi?
Dedi ki: Peki sen o ayeti nasıl anlıyorsun?
Dedim ki: Kur’an’da her ayeti açıklayan bir başka ayet mutlaka vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Elif, Lam, Ra. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyden haberi olan Allah tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır. (Hûd 11/1)
İlgili âyetlere bakınca Bakara 30. âyette, bir kişinin diğerinin yerine geçeceği, halef-selef sisteminden bahsedildiği ortaya çıkar. Yoksa insan Allah’a halife olamaz. İnsanın Allah’a halife olması, hem kelimenin sözlük anlamına aykırıdır; hem de çok çirkin bir durumun ortaya çıkmasına yol açar. Çünkü Melekler; Allah’ın yerine geçecek birinin karıştırıcı ve kan dökücü olacağını söylemekle, Allah’ın karıştırıcı ve kan dökücü olduğunu söylemiş olurlar. Allah Teâlâ da Melekler de böyle şeylerden uzaktır.
Dedi ki; “Beni susturdun.
Sonraki sayfa»»