ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  ALIMLERIN FETVALARI
 
HÜKÜM KONUSUNDA SÜNNİ MEZHEPLERİN GÖRÜŞLERİ

 

Dinde hüküm mevzusunda Kuran’ın öngörülerini kısaca özetledik. Şimdi kendilerini İslam’a nispet eden ve belirli bir kitleye ulaşmış hiziplerin bu hayati konudaki görüşlerini Kuran’a arz edelim. Böylelikle Hem Kuran çağrısı üzerine çökmüş sis perdesini aralayabiliriz hem de kendilerini bilir bilmez bu fırkalardan birine ait hisseden kardeşlerimizin soru(n)larına ışık tutabiliriz. 

Ne yazık ki peygamberimizin vefatından daha bir asır geçmeden Müslümanlar, aralarında kanlı çarpışmaların yaşandığı birçok siyasi fırkaya bölündüler. Bu siyasi fırkalar ameli mezhepleri doğurdu. Ameli mezheplerin İtikadî hiziplere evirilmesi gecikmedi. Her geçen gün tüm bu grupların birbirlerinden ve Kuran’dan uzaklaşmaları sonucunu doğurdu. Öyle ki gulatlara nazaran merkezi temsil eden akımlar bile Kuran’a göre merkezkaç kuvvetler haline geldiler. Zaman, tüm bu yadsımalara ilaç olacağı yerde sorunu iyice kronikleştirdi. Yanlışın dogmalaşması işi iyice içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Bu konuda öylesine fanatikleşildi ki din bu mezheplerden ibaretmiş gibi algılanmaya başlandı. Ve biz popüler tabirle bir enkaz devraldık.[1] 

3:105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp mezhepleşenler gibi olmayın. İşte onlar için dehşetli bir azap vardır. 

Madem konu hakkında mezheplerin görüşlerini ele alacağız, ilk başta incelememiz gereken fırka, “ehlisünnet vel cemaat” olarak Arapça künyelenmiş, bizlerin Sünnilik dediğimiz ekoldür.  Çünkü mevcut Müslümanların %75 gibi bir çoğunluğu öyle ya da böyle bir şekilde bu yelpaze içerisinde değerlendirilmektedir. Aslında önsözde de değindiğimiz, iki kardeşin bile dini mevzularda anlaşamadığı bir dinde, Sünnilerin blok halinde aynı akideyi paylaşmalarını beklememiz hayalcilik olur. Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbelî ve Zahiri gibi yaygın ameli mezheplerin yanında Maturidi, Eşari ve Selefi olarak adlandırılan akidevi fırkalar da kendilerini bu gruba nispet ederler. Yine tamamen zıt kutuplarda yer alan Sufi ve Vahabiler de kendilerini Sünni olarak tanımlamaktadırlar. Tüm bunlara ek olarak modernizmin gölgesinde (fiy zilali’l modernite) yeni vücut bulmuş bizim, “Sünnimtraklar” ve “Orta yolcular” olarak isimlendirdiğimiz gruplar da adlarını Sünniliğin altına yazdırırlar. Bu cümbüşe, pek de ortak noktaları bulunmayan yüzlerce tarikat, cemaat ve akımı da eklersek sonucu varın siz düşünün.  

Yapıtımızın amacı mezhepler olmadığı için, aralarında ufak detay farkları varmış gibi lanse edilen ancak her birisi ayrı birer din hüviyetinde olan bu çelişkilere burada değinmeyeceğiz. Maksadımız kaçak yapının üzerine bina edildiği en alttaki tuğlayı çekerek çarpık yapıyı yok etmek ve yerine zaten Kuran’ın bizler için yapmış olduğu ancak metruk bir vaziyetteki gökdeleni, varoşlardaki halkımıza işaret etmektir. Eminim ki aklını peynir ekmekle yememiş yahut gecekondusundan illegal bir yapılanmayı yönetmeyen her Müslüman, bu saray yavrusunu gördüğünde tereddüt etmeden yıkım ekiplerinin önünde durmayacak, hatta evine ilk balyozu kendisi vuracaktır. Aksi, ilk depremde kaçak yapısıyla beraber halkın göçük altında kalacağını doğurduğundan bu ihtimali yani “azabı” düşünmek bile istemiyorum.   

Bu binaların herhangi bir kanalizasyon şebekesi olmadığından tüm lavabo atıklarını “Kuran’ı anlamazsın” adını verdikleri bir özel odaya istiflemekteler. Hücrenin açılmaması için akıl almaz bubi tuzakları döşenmiş bir durumda. En büyük güç, odanın efsunlanmış olduğuna inanan ezici çoğunluk. Sohbetlerin temel konusu kapının aralanamayacağı üzerine şekillendiğinden yeni yetme araştırıcıların tüm hevesleri kursaklarına doldurulmakta. Kapıyı açmak üzereyken çarpılanlardan tutun da, cin çarpanlar varıncaya değin her türlü psikolojik baskı mevcut. En ılımlısı ise şefkat adı altında indirilen şamarlar.  

Odanın güvenliği sadece hayali cinlere bırakılmayıp mahşerin üç atlısı da kapıya uzanmaya çalışanları sindirmek için hazır kıta beklemekte. Tüm bu engellemelere karşın kapıyı bir parça aralayanları ise her türlü ikna, telkin ve baskı mönülerinden birisi hayata geçirilerek pasifize etmek oldukça revaçta. İçerideki pisliğe ancak ulema adı verilen zebaniler ulaşabilmekteler. Onların kalış süreleri ise mertebeleriyle orantılı. Burnun yapısından olsa gerek boğazlarına kadar bok çukuruna dalmış olmalarına rağmen pek de şikâyetçi değiller bu durumdan. Asıl sıkıntı ise kokuya arada bir şahit olanlarda. Zebanilerden rütbesi düşük ve haris olanlar arada bir odaya dalıp birkaç kürek tezek ortaya dökerek zırlasalar da, ağızlarına dayanan meme hemencecik susmalarına ve yatışmalarına yaramakta. Boşuna dememişler ağlamayan bebeğe meme verilmez diye. 

Odayı açamayan ancak buradan yayılan pis kokulardan rahatsız olan milyonlarca kişi var. Bu güne kadar iyi getirdiler. Ancak artık inisiyatifi kaybetmiş durumdalar. Kapıya dayanan yalnızca birkaç kişi değil ki. Kitleler kapıda vuruyorlar açın açın diye. Hatta memeyle tatmin olmayan yahut meme kavuşturulamayan, ille de kilidi açacağız diye tutturmuş zebaniler de mevcut. Çeşitli sandviç teorileriyle rics ile tayyibi katmanlamak isteyeninden tutun da necisi temizin üzerine sararak hepsini çöpe atmaya çabalayanına kadar kapının önünde acayip bir kuyruk oluşmuş durumda. Bu kapı mutlaka açılacak. Görünen köy bu ve kılavuza da artık ihtiyaç duymuyor. Ancak kimin ne amaçla açacağı ve neye hizmet edeceği tam bir muamma. İçeridekileri ahalinin başına dökmekten zevk duyan onlarcası da kuyruğa dizilmiş hinlikle beklemekteler. Eğer bu senaryo gerçekleşirse, kitle uzaktan burnuna pis kokuların geldiği günleri bile arayabilir. İnşallah en azından bu seferlik şeytanlar başarılı olmaz da mahallenin sakinleri güvenlikli bir şekilde Kurankent villalarına intikal edebilirler.  

10:100 ALLAH’ın izni olmadan kimse iman edemez… Ve ALLAH pisliği akletmeyenlere yağdırır.  

Mahallemizin halini bu şekilde özetledikten sonra konumuza kaldığımız yerden dönebiliriz. Üst katları ziyaret etmeyip temel üzerinden fizibilite çalışmaları yaptığımız için yukarılardaki keşmekeşi yokmuş gibi kabul ederek, tabanından ötürü tüm bu karmaşıklar yuvası kitleyi, tekmiş gibi kabul edeceğiz. Aynı işlemi diğer mıntıkalara da uygulayacağız.  

Sünnilik, çok geniş bir yelpazeyi temsil etse de ana kitle hüküm konusunda dört temel kaynak sıralamaktadır. Kuran, Hadis (sünnet), İcma ve Kıyas. Ancak erken dönemde kabul edilen yahut sağlanan konsensüs yeterli olmamış olacak ki ilerleyen asırlarda sahabe, tabiin, tebe-i tabiin, mezhep imamları ve ulema görüşleri de hükmün belirli bir parçasını işgal etmiş durumdadır. Biz tüm bu erkleri aşağıdan yukarıya doğru Kuran ışığında irdeleyerek bir sonuca ulaşmaya çalışacağız.


 

[1] Detaylı bilgi için 1400 yıllık çalkantılarla dolu tarihimizi anlatmaya çabaladığımız kitabımız “Ümmetim Kuran’ı Terkedilmiş Bıraktı”ya bakmanızı öneriyoruz.

                                                                ******************************************************

ÂLİMLERİN FETVALARI

 

 

4:127 Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: “Onlara dair fetvayı ALLAH veriyor…” 

Kuran, etraflıca belirttiğimiz gibi apaçık, anlaşılır ve kolaylaştırılmış bir kitaptır. Onun için ortalama zekâ ve bilgi düzeyine sahip herkes, temel konuları kendi başına dahi olsa rahatlıkla kavrayabilir. Ancak vasatın altında olanlar ve kavranması için yoğun mesai ve birikim gerektiren çetrefilli konularda bilginlere danışmak en sağlıklı yöntemdir. Tabi ki uzmana düşen, muhatabının sorununu referanslar ve deliller ışığında çözümlemektir.  

Her konuda olduğu gibi din alanında da ihtisaslaşmak farz-ı kifayedir. Her ne kadar günümüzde “İslam dininde din adamı yoktur.” balonu şişirilse de siz dolduruşa gelmeyin. Bu iddia hayattan kopuk, gerçekçilikten uzak bir slogandır sadece. Halka düşen, azami derecede kendisini bilgilendirmesi ve danıştığı şahıstan delil istemesini bilmesidir. Bu delili, elinin altında bulunan Kuran’la karşılaştırmasını beklememiz büyük bir külfet değildir umarım. 

54:17, 22, 32, 40 Kuran’ı öğüt alınabilsin diye kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı? 

Lakin yalın ve duru İslam dininin aksine şahısların oluşturduğu mezhepler, duruma Fransız olan halk şöyle dursun, hayatını bu işe vakfetmiş olanların bile altından kalkamayacağı kadar karışıktır. Asgari bir hesapla hiçbir iş yapmadan Kuran’ı anlamak için, Kuran’ın önüne yerleştirilen kitapları talebenin yalnızca okuması 40 yılını alır. İnanın yetmez de. Dolayısıyla halkın gözü alabildiğince korkmuş ve bu şirret işi kendisi adına başkalarına ihale etmiştir. Yıllarca işkence gibi önüne konulan duvarları bir şekilde geçebilmiş hocamız da, kendisine bunca yıldır eziyet edenlerin hayıfını mukallitlerinden alır. Benim anam ağladı sizinki de ağlasın dercesine.  Bunun aksinin de olması mümkündür. Herkesin ana ağlattığı bir ortamda her şeyi helal addederek popülaritesini arttırmak yoluna gidenler de çıkar. 

68:36-41 Neyiniz var! Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa kitabınız var da ondan mı öğreniyorsunuz? Galiba onda neleri seçerseniz sizindir. Yahut “dilediğiniz gibi hüküm verebileceğinize dair diriliş gününe değin bizden söz mü aldınız? Sor onlara: “Buna kim kefildir?” Yoksa onların ortakçıları mı var? O zaman şeriklerini getirsinler delikanlılarsa.  

Tabi ki tüm bu kasılmaların, süründürmelerin ve sürünmelerin arkasında yatan bir gerçek vardır: O ki, hoca sıfatını elde edenlerin yaşayan bir tanrı unvanına sahip olacaklarıdır. Kolay değil kimseye hesap vermeden din koyabilmek. Her hangi bir denetçi ve standarda bağlı kalmadan haramlar helaller oluşturabilmek. Şeyhimize bu yetkiyi veren olgu ilk zamanlarda “rey” adı altında ortaya çıkan, sonra içtihada derken fetvaya dönüşen süreçtir. İçtihat kapısını kapatanlar sıkıntıyı görmüş olacaklar ki, babda fetva deliği oluşturup gaz birikmesini bir şekilde almayı hedeflemişlerdir.  

İslam dininde kimsenin rey, içtihat ve fetva adlandırmalarından hangisi altında olursa olsun kural ve kaide koyabilme hakkı yoktur. Âlimlerin tek yetkisi soru sahibinin algılayamadığı hususu ona deliller koyarak izah etmektir. En başta yapılması gerekense mümine sürekli balık vermek değil, ona da balık tutmasını öğreterek hayatında karşılaştığı sıkıntıları bizzat Kuran ışığında çözebilecek perspektif edinmesini sağlamaktır.  

37:154-157 Neyiniz var! Nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi düşünmezsiniz? Yoksa apaçık bir deliliniz mi var? Getirin kitabınızı, harbiden dürüstseniz.

                                                                                              
                                                                                   DEVAMI>>>

                                                                                                     
 
 
  Bugün 59 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden