Rahipleri rab edinmenin arkasında Baba, Oğul ve Kutsal Ruh inancı vardır. Bu inanç, çoğu Hıristiyan mezheplerinde aynıdır. Her birinin farklı inançları da vardır. Katolikleri ele alarak İsa aleyhisselamın tebliğ ettiği saf dinin, nasıl tanınmaz hale geldiğini görmeye çalışalım.
Katoliklere göre Allah birdir; ondan başka Tanrı yoktur. O, gerçeğin kendisidir. Yeri ve göğü tek başına yaratmıştır. Yaratılış düzenini ayarlayan ve dünyayı yöneten odur. O insanlara yakındır ve her şeyi bilir. O her zaman vardır, varlığının başı ve sonu yoktur. Her şey varlığını ona borçludur. Sahip olduğumuz her şey ondan gelmektedir.O, kendiliğinden var olandır. Allah’ın Baba olarak adlandırılması, her şeyin başlangıcı ve aşkın otorite sahibi olmasından ve tüm çocuklarının üstüne titreyen sevgi dolu iyiliğinden dolayıdır. Allah ne erkektir, ne kadın; Allah, Allah’tır.
Bazı Hıristiyanlar, Allah ile insan arasında bir boşluk olduğunu söyler, arayı arabulucularla doldururlar. Şimdi Katoliklerin arabulucu saydıkları varlıklara bakalım:
Katoliklere göre İsa, Baba’nın elçisidir. Baba onu kutsal ruhla meshetmiş, rahip, peygamber ve kral yapmıştır. O, kendiliğinden bir şey yapamaz. Her şeyi kendisini gönderen Baba’dan alır. Şimdi o, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunmaktadır. Kendisi aracılığı ile Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter.
Bu anlayışa göre Kutsal Tanrı yani Allah ile günahlı insan arasında büyük bir boşluk vardır. Oklar günahlı insanın Allah’a ve onun sunduğu bol yaşama ulaşmak için gösterdiği çabayı simgeler. Bu çaba, Allah’tan karşılık beklenerek yapılan iyilikler, arayış içinde felsefeden felsefeye koşma ya da dinsel inanç biçiminde kendini gösterir.
Hıristiyanlara göre Allah ile insan arasındaki kuzu İsa’dır. O kendini, insanlığın kurtuluşu için kurban etmiştir.
Pavlus’un Timoteos’a mektubunda şu söz yer alır: “Tek bir Allah ve Allah ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır.”
Üç asır sonra gelen oğul nitelemesi.
Havariler zamanında İsa, gerçek anlamda insan sayılırdı. Onun Allah’ın oğlu olduğu kararı üçüncü yüzyıldan sonra Antakya’da alındı.
325’te toplanan Ökümenik İznik Konsili, İsa’nın yaratılmış olmadığına, Baba’dan doğduğuna ve onunla aynı özden olduğuna karar verdi.
431’de, üçüncü Ökümenik Efes konsili şu kararı aldı: “İsa, kendi kişiliğini, akıllı ruhla canlandırılmış bir bedenle birleştirerek insan olmuştur. Meryem Ana ise, gerçek anlamda Tanrı’nın Anasıdır.”
451’de toplanan dördüncü ökümenik Kadıköy konsili onun gerçek tanrı olduğunu şöyle ilan etti:
“Rabbimiz Mesih İsa’nın mükemmel Tanrılığa ve mükemmel insanlığa sahip, gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğunu, akıllı bir ruhtan ve bedenden oluştuğunu, Tanrılık açısından Baba ile, insanlık açısından da bizimle aynı özde olduğunu, günah dışında hepimize her şeyde benzer olduğunu, Tanrılık açısından yüzyıllar öncesinden Baba’dan doğduğunu, insanlık açısından bizim esenliğimiz için bakire Meryem’den doğduğunu oybirliği ile kabul ettiğimizi resmen beyan ederiz.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler; Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bunlar dillerine doladıkları kendi sözleridir. Kendilerinden önce kâfir olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah kahretsin onları! Bu iftiraya nereden sürükleniyorlar? (Tevbe 9/30)
Gerçek Allah ve gerçek insan: İsa’yı İnsanla Allah arasında aracı sayabilmek için ona gerçek Allah ve gerçek insan demişlerdir. Katolikler bunu şöyle açıklıyorlar:
“Mesih İsa, gerçek Allah ve gerçek insandır. İşte bu nedenle insanlarla Allah arasında tek aracıdır. Şimdi o, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunur. Kendisi aracılığı ile Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter.”
Bu inanç akla ters düştüğünden sorumluluğu Kilise üstlenmektedir. Şöyle diyorlar:
“İmanın nedeni, açıklanan gerçeklerin doğal aklımızla anlaşılmaları ve gerçek olarak görülmeleri değildir.” İnanmak bir Kilise eylemidir. Kilisenin imanı bizim imanımızdan önce gelir, imanımızı taşır ve besler. Kilise tüm inananların anasıdır. Anası Kilise olmayanın Babası Tanrı olamaz.”
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah Meryem’in oğlu Mesih’tir” diyenler tam kâfir oldular. Oysa Mesih şöyle demiştir: “Ey İsrail oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kul olun. Şurası bir gerçek ki; kim Allah’a şirk koşarsa Allah ona cenneti haram eder, varacağı yer ateştir. Zalimlerin yardımcıları da olmaz”. (Maide 5/72)
Katoliklere göre Kutsal Ruh da Tanrı’dır. Baba ve Oğul ile aynı özdendir. O da aracı ve şefaatçi olur. Pavlus’un Romalılara mektubunda şu ifadeler yer alır: “Kutsal Ruh, bizim zayıflığımıza yardım eder, çünkü nasıl dua etmemiz gerektiğini bilmiyoruz; ama Ruh’un kendisi sözle anlatılamayan iniltilerle bizim için şefaat eder. İnsanların yüreklerini araştıran Allah, Ruh’un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Allah’ın isteğine göre kutsallar için şefaat eder. Allah’ın işlerinin etkeni olan Kutsal Ruh, duanın da efendisidir. Kutsal Ruh olmadan Tanrı’nın Oğlu’nu görmek mümkün değildir. Oğul olmadan da hiç kimse babaya yaklaşamaz.
Katoliklere göre Meryem Ana, gerçek anlamda Tanrı’nın Anasıdır. “Onun analığı bitmemiştir. Yinelenen arabuluculuğu ile ebedi esenlikler sağlayan armağanları garanti altına almaya devam etmektedir. Meryem Ana’ya Kilise’de avukat, yardımcı, yardıma koşan, arabuluculuk yapan derler.”
Onlar bu sözleriyle Meryem Ana’yı tanrı yapmış olurlar. Bir gün Allah şöyle diyecektir: “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen dedin mi ki, “Beni ve anamı Allah ile aranızda iki aracı tanrı edinin?” İsa şöyle diyecektir: “Senin böyle şeyle ne ilgin olur? Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, elbette bilirsin. Sen, benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilmem; bütün bilinmeyenleri bilen sadece sensin.”
“Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara tanıktım. Beni vefat ettirdikten sonra onları sadece sen görüp gözettin. Sen her şeye tanıksın.” (Maide 5/116-117)