Ataların Dini Vicdanı Köreltir
Hz. İbrahim kıssasında da görüldüğü gibi iman etmeyen bir topluluk için atalarının doğru yolda olması, yaptıkları şeyin akılcı ve mantıklı olması önemli değildir. Çünkü onlar doğrunun peşinde de değildirler. Genel olarak tek yaptıkları, doğru veya yanlış da olsa atalarının yolunu izlemektir. Bu zihniyet ise, vicdanın körelmesi ve iradesizliğin bir sonucudur. Söz konusu kişiler vicdanlarına başvurup doğru olanı görebilecekleri ve irade göstererek doğruları uygulayabilecekleri halde, bundan kaçınıp, çoğunluğu taklit etmekle yetinirler.
Ancak bu kadar değer verip, herşeyin üzerinde tuttukları atalarını kıyamet gününde yanlarında göremeyeceklerdir. Dünyada kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran, şeytanın yoluna çağıran insanların tümü hesap günü onları yapayalnız bırakacaktır. Kuran'da bazı insanların o gün duyacakları pişmanlık, şu şekilde bildirilir:
"Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular." "Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzab 66-68)
Atalarının Dinine Uyanlar Kavrama Yeteneklerini Yitirmişlerdir
Ataların dinine uyan insanların çoğuna saplandıkları fikirlerin yanlışlığı sözlü ve yazılı, türlü şekillerde anlatılsa da bu inançlarından vazgeçmezler. Çünkü onlar atalarının dinine körü körüne bağlanmış, bu nedenle de akıl, kavrama ve muhakeme yeteneklerini yitirmişlerdir. Böylece çok küçük bir çocuğun bile kolaylıkla görebildiği gerçekleri göremez hale gelmişlerdir. Allah inkarcıların görme ve kavrama yeteneklerini kaybettiklerini Kuran'da şöyle haber vermiştir:
"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (Araf 179)
"Onlara; "Allah’ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?" (Lokman 21)
"Onlara; "Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey blimiyor ve hidayete ermiyor idilerse?"
(Maide 104)
Bir insan hayatı boyunca "atalarının dinine" göre yaşamış, hatta din ahlakına her zaman karşı olmuş olabilir. Ancak eğer bu insan, samimi olarak düşünür ve vicdanının sesini dinlerse, Kuran'ın hükümlerinin ne kadar doğru, açık ve kolay olduğunu görecektir. En önemlisi de tevbe ettiği takdirde Allah'ın tüm geçmiş günahlarını bağışlamasını umabilecektir. Unutmamak gerekir ki, insanın hiçbir atası kendisine şefaat edemez; hiç kimse Allah'ın huzurunda bir başkasına fayda sağlayamaz. İnsanların tek velisi, tek dostu ve koruyucusu alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Yüce Allah ayetlerde bu açık gerçeği kavramış kişilerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum. "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar." (Mümin Suresi, 42-43)
Tarih boyunca yapılan tebliğlerde tüm elçilerin karşılaştıkları en büyük engellerden biri, insanların Allah rızasına ve korkusuna dayalı din ahlakını yaşamak yerine din ahlakıyla uyuşmayan fikirlere ve alışkanlıklara körü körüne bir bağlılık duymaları olmuştur. Kuran'da iman etmeyenlerin şiddetle savundukları, kendilerine anlatılan din ahlakını hiçbir şekilde kabul etmemelerine neden olan bu geleneksel din, “ataların dini” olarak nitelendirilmektedir.
Şeytanın oyunu sonucu, hak din ahlakına değil atalarının dinine bağlanan bu kişilerin en büyük yanılgıları ise, atalarından kalan bu mirasa sıkı sıkıya bağlı kalmanın büyük bir erdem olduğunu zannetmeleridir . (İlmi Araştırma Dergisi 47. sayı)
Kurandaki Din ve Ataların Dini
Onlar, 'çirkin bir hayasızlık' işlediklerinde: "biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti" derler. De ki: "Şüphesiz Allah, 'çirkin hayasızlıkları' emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz? (Araf Suresi, 2)
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Kuran'ın gözardı edildiği bir ortamda gerçek anlamda bir dinin yaşandığını düşünmek imkansızdır. Bu noktada, Kuran'daki din ile, halk arasındaki dinin farkını iyi belirlemek gereklidir. Şuna çok dikkat etmek gerekir: Eğer din, Kuran'ın uygulanması değil de, atalardan kalma geleneklerin devam ettirilmesi olarak anlaşılırsa, o din artık İslam değil „atalar dini`dir“.
Bugün halk arasında dindar olarak bilinen pek çok insanın Kuran'dan habersiz olması durumun çarpıklığını ortaya koymaktadır. Din, adeta atalardan kalan bir miras olarak devam etmektedir ki bunun -Allah'ın dilemesi dışında- Allah katında herhangi bir değeri olmasını beklemek yanlış olur.
Budistlerden Yahudilere, totemlere tapan Afrika kabilelerine kadar pek çok toplum, dinlerini atadan kalma miras olarak uygulanmaktadır ve bunların hiçbiri hak din değildir. Çünkü bu dinlerde amaç, hak dinde olduğu gibi Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak değil, geleneği devam ettirmenin getirdiği nostaljik zevki yaşamak, kimi zaman da bazı çıkarlar elde etmektir.
Kuran'ın öğrettiği dinde ise temel Allah'ın rızasıdır. Müslüman kendisine bunu temel almalıdır. Bu konudaki bir ayet konuyu açıklamaktadır:
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109)
Ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah rızası üzerine kurulmamış bir iman, bunun üzerine bina edilmemiş bir din anlayışı makbul olmadığı gibi korkunç bir sonu beraberinde getirmektedir.
Çoğu kimsenin din hakkında sahip olduğu izlenimler, aslında geleneksel din hakkında sahip olduğu izlenimlerdir. Geleneksel din ise, türlü kerametlerden, sayısız batıl inanç ve törenlere kadar uzanır. Aslında pek çok kişi, bu geleneğin birtakım mantıksızlıklara dayalı olduğunu fark eder. Ama olayın doğrusunu araştırma gibi bir zahmete de girmek istemediğinden, başta değindiğimiz "dinden olabildiğince uzak kalma" yolunu seçer. Hatta din dışı fakat gelenek içinde din olarak tanıtılan bu tür safsataların varlığı, onun dinden kaçması için de kendince bir tür meşru zemin oluşturur. Ama bu insan yanılmaktadır.
SONRAKİ YAZI>>>