|
|
|
HAYATIN KİTABI KUR`AN
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İSLAM ÖNCÜLERİ
|
|
|
|
KAVRAMLAR - MAKALELER
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
GÜNCEL-GENEL KONULAR
|
|
|
|
|
|
AMEL - İBADET- DURUŞ
|
|
|
|
|
EFENDİMİZ - ÖNDERİMİZ
|
|
|
|
|
DİNDEN UZAKLAŞMA - BİD`AT
|
|
|
|
|
|
|
|
TARİH BİLİNCİ
|
|
|
|
|
|
DAR-UL KİTAP - KÜTÜPHANE
|
|
|
|
|
MULTİMEDYA - İNTERNET
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BAŞÖRTÜSÜ
Ayette başın örtülmesi özellikle emredilmiş ve örtünmenin nasıl yapılacağı da belirtilmiştir.
“Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar....” (Nur 24/31)
Eskiden kadınlar yakaları açık elbiseler giyinirler, boyunları ve göğüs kısmı gözükürdü.[] Bu emirle başörtülerinin bir bölümüyle boyunlarını ve yakalarını örtmeleri istenmiştir.
Bütün mezhepler müslüman kadının başını örtmesinin farz olduğu konusunda tam bir görüş birliği içindedirler. Ancak Malikî mezhebi ile ilgili olarak bazılarının zihnini karıştıran bir konu vardır.
Malikî mezhebinde saçlar (avret-i hafife) hafif avret sayıldığından, acaba Malikî mezhebine göre bir kadın başörtüsü kullanmadan, saçı açık olarak dışarı çıkamaz mı?
Malikî mezhebinde kaba avret (avret-i muğallaza) ve hafif avret (avret-i hafife) ayırımı yalnız namaz açısından yapılmıştır. Kadının yabancı erkekler yanında örtünmesi gerekli yerler açısından böyle bir ayırım yoktur. Bilindiği gibi avret yerlerinin kapatılması namazın farzlarındandır. Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre namazda başörtüsü açılan bir kadının namazı bozulur.[] Ancak Malikî mezhebi bu durumda kadının namazının bozulmayacağını belirtmiş, fakat vakit çıkmadan namazın iade edilmesini istemiştir. Çünkü baş, namaz açısından hafif avrettir, bu her ne kadar namazı bozmasa da kadının başını açması haram olduğundan namaz kılarken işlenen bu haram fiilin günahından kurtulmak için henüz vakit çıkmadan namazın iade edilmesi gerekli görülmüştür. Vakit çıktıktan sonra namazı iade imkanı ortadan kalkar.[]
Malikî mezhebine göre kadının yabancı erkekler karşısındaki davranışı şöyledir:
Kadın, müslüman olan bir yabancı erkek karşısında eli ve yüzü dışındaki bütün organlarını kapamak zorundadır. Bu ona farzdır. Eğer bir fitne korkusu yoksa yabancı erkek kadının yüzüne ve ellerine bakabilir. Fitneden korkulduğunda kadının elini ve yüzünü de kapamasının farz olduğunu söyleyen Malikî alimler olmuştur. “Kadının bir sorumluluğu yoktur, bu durumda erkeğin bakmaması farzdır.” diyen Malikî alimler de vardır. Malikî mezhebine göre kadın, müslüman olmayan bir yabancı erkeğe yüzü ve elleri de dahil hiç bir organını gösteremez.[]
Demek ki, bütün İslâmî kaynaklar müslüman bir kadının yabancı erkekler karşısında başını örtmesinin farz olduğu konusunda tam bir görüş birliği içindedir.
Ayetin ilgili kısmı şöyledir: وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ
(ضرب)'ın Türkçe karşılığı ‘vurmak'tır. Bu, Arapça’da bir şeyi bir şeyin üstüne düşürmek ve sabitlemek olarak açıklanmaktadır.[9]
Burada fiil (على) harf-i cerri ile kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim’de (ضرب) fiilinin bu şekilde kullanıldığı başka ayetler de vardır. O ayetler buradaki mananın tam olarak ne olması gerektiği konusunda bizi aydınlatır.
(ضربت عليهم الذلة) Bu ayet Rağıb el-İsfahânî'nin Müfredat'ında şu şekilde açıklanmaktadır: (إلتحفتهم الذلة التحاف الخيمة بمن ضربت عليه) "Alçaklık onları, üzerine çadır kurulan kişiyi çadırın örttüğü gibi örtmüştür. (ضربت عليهم المسكنة) ayeti de aynı şekilde açıklanmıştır.[10]
Demek ki, (ضرب) fiili (على) harf-i cerri ile kullanılınca üstünü örtmek anlamına geliyormuş.
Cüyûb: Ayette geçen (جيوب) kelimesi( جيب)kelimesinin çoğuludur. Ceyb Arapçada yaka anlamınadır.
Ayette başörtüleri diye tercüme edilen kelime (خُمُر) dır. Bu, (خِمار) kelimesinin çoğuludur. Bunun da kökü (خَمْر)dir. Güvenilir bir Kur'an lugatı olan Müfredât'ta şöyle denmektedir. (خَمْر)'ın kök anlamı bir şeyi örtmektir. (خمار) da örtü anlamındadır. Ancak Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar....” (Nur 24/31)
Aklın bulunduğu yeri örttüğü için şaraba da (خَمْر) adı verilmiştir.[11]
Güvenilir hadis lügatı olan İbn'ül-Esîr'in en-Nihâye'sinde :
(أنه كان يمسح على الخُفِّ والخِمار) "O, mestinin ve hımarının üzerini meshederdi." hadisindeki (خمار) kelimesi ile ilgili olarak şöyle deniyor: "Burada sarığı kastetmiştir. Çünkü erkek onunla başını örter. Nitekim kadın da başını hımar ile örter. Bu şundandır: Arap sarığını örter ve onu çenesinin altından döndürürse her vakitte açamaz. O zaman o, mestler gibi olur. Ama bu durumda başının az bir kısmını meshetmesi gerekir. Kaplama mesh yerine de sarığının üstünü mesheder.[12]
(خمار) kelimesinin kadının başörtüsü anlamına geldiği eski sözlüklerde yazılıdır. (الخمار للمرأة وهو النصيف) Hımar kelimesi kadın için nasîf anlamındadır.[13] Nasif de başörtüsüdür.[14]
İçinde (خمار) kelimesi geçen çok sayıdaki hadisten üç örnek verelim:
1- Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ipekli elbiseler getirilmişti. Ömer'e bir elbise gönderdi. Üsâme b. Zeyd'e bir elbise gönderdi. Ali b. Ebî Talib'e bir elbise verdi ve dedi ki;
(شققها خمرا بين نسائك) Onu karıların arasında başörtüsü olarak parçalara ayır.... Akşamüstü Üsame elbisesinin içinde çıkageldi. Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem ona farklı bir bakışla bakınca yaptığından hoşlanmadığını anladı. Dedi ki, "Ya Resulellah bana neden bakıyorsun, onu bana sen göndermiştin.Buyurdu ki, "Ben onu sana giyesin diye göndermedim. Ama onu sana gönderdim ki, kadınların arasında başörtüler olarak parçalayasın. (لتشققها خمرا بين نسائك) (Müslim, Libas7-2068)
2- Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman'ın kızı Hafsa Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemin eşi Ayşe'nin yanına girdi Hafsa'nın üzerinde ince bir başörtüsü vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir başörtüsü giydirdi.
(وكستها خمارا كثيفا) (El-Muvatta, Libas, 4, hadis no 6)
3- Hz. Aişe Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirmiştir. (لا يقبل الله صلاة حائض إلا بخمار) Allah adet gören (yani büluğ çağına ermiş) bir kadının namazını başörtülü olmadan kabul etmez". (Ebu Davud Salat 58, hadis no 641)
CİLBAB
Baş tarafta belirtmeye çalıştığımız gibi İslâmiyet’ten önce Araplarda örtünme adeti yoktu. Kadına saygı gösterilmez, kadınlar da erkeklerden sakınmazlardı. Evlilik dışı ilişkiler peşinde olan bir kısım ayak takımı, kadınların arkasına takılır, onları rahatsız eder ve suçlama altında bırakırlardı. Müslümanlar henüz tuvaleti icat etmeden önce kadınlar ihtiyaçlarını gidermek için evlerin arkasındaki boş sahaya doğru giderlerdi. Bunu gören kötü ahlaklı erkekler onları incitici davranışlara girerler, Kadınlar bağırınca geri çekilirlerdi. Durum Hz. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’e şikayet edilince Ahzab Suresinin 59. ayeti nazil oldu.[]
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarını üzerlerine sıkı örtsünler. Böylesi onların (iffetli olarak) tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha elverişlidir.”
Cilbab başörtüsünden büyük ve rida’dan küçüktür. Kadın onu başına sarar ve kalan kısmını göğsü üzerine sarkıtır.[] Günümüzde müslüman kadınlar iki türlü başörtüsü kullanmaktadırlar. Birisi saçlarını ve boyunlarını örtmek için kullandıkları küçük başörtüsü diğeri de namaz kılarken ve dışarı çıkarken kullandıkları büyük başörtüsü. Buna göre başı örttükten sonra, kalan kısmı göğüs üzerine sarkıtılan büyük başörtüsü yukarıda tanımı geçen cilbab olmaktadır.
Cilbabın milhafe olduğu da söylenmiştir. [] Milhafe, yorgan ve çarşaf gibi bürünecek şey ve üstlük elbise anlamına gelir.[]
Burada yorgan söz konusu olamayacağı için cilbab, mülâe demek olur.[] Mülâe, kadınların büründükleri çâr’dır. Bir en yada iki en kumaştan yapılır. Bununla bütün vücutlarını bürüyüp örtünürler.[] Burada söz konusu olan çâr ya da çarşaf (milhafe) günümüz Türkiye’sinde kadınların giydiği, yüz ve ayaklar dışında bütün vücudu örten ve tek parça olarak dikilmiş elbise değil, bazı yerlerde ehram, bazı yerlerde de şal adı verilen ve kadınların bütün vücutlarını bürüyüp örten bir kumaştır.
Cilbabın rida olduğu da ifade edilmiştir.[] Rida başa ve belden yukarıya bürünecek çâr, şal ve kumaş gibi şeylerdir.[]
Cilbaba, kadını baştan aşağı örten çarşaf, ferace ve çâr gibi dış elbise anlamı da verilmiştir.[] Buna göre kadının yüzü ve ayakları dışında bütün vücudunu örten ve tek parça elbise olarak dikilmiş bulunan çarşaf bir cilbab olduğu gibi başörtüsü ile birlikte manto veya pardesü de cilbab sayılmaktadır.
CİLBABI ÖRTÜNME ŞEKLİ
Cilbabın nasıl örtünüleceğine dair kaynaklarda farklı bilgiler vardır.
1- Yalnız gözün biri açıkta kalacak şekilde sıkıca örtünmek. İbn Abbas (r.a.) demiştir ki, Allah-ü Teâlâ, cilbab ayetiyle mümin kadınlara, bir ihtiyaç için evlerinden çıktıklarında baştan aşağı yüzlerini cilbabları ile kapamalarını ve yalnızca bir gözlerini açık bırakmalarını emretmiştir. Muhammed b. Sîrîn diyor ki, “Ubeydet’üs-Selmânî’ye cilbab ayetini sordum, yalnız sol gözünü açık bırakarak yüzünü ve başını örttü.”[] Elmalılı Muhammed YAZIR diyor ki, “Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi.”[]
2- Cilbabını alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp gözlerinin ikisi de açık kalsa bile yüzün büyük bölümü ve göğsü tamamen örtmek. Bugün Anadolu’nun bir çok yöresinde kadınlar dışarı çıkınca böyle örtünürler. Elmalılı Muhammed YAZIR diyor ki, 1310 da (yani 1895 tarihinde) İstanbul’a geldiğimde İstanbul hanımlarının, bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi.[] Eldeki bu açık şemsiye yağmur ve güneşe karşı değil, erkekler yanından geçerken kadına perde görevi görsün diye taşınıyordu.
3- Bu ayet, örtülü ve iffetli olduklarını göstermek için genç kadınların dışarı çıkınca yüzlerini örtmeleri gerektiğini göstermektedir. Böylece düşük ahlâklı kimseler bunları rahatsız etmezler.[] Bugün Suudî Arabistan’da kadınlar bu şekilde sokağa çıkmaktadırlar.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 135 ziyaretçi bizimle... |
|
|
|
|