4. AŞIRILIK KARŞISINDA PEYGAMBERİMİZİN TUTUMU
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, kendisi hakkında aşırı gitmemeleri konusunda zaman zaman sahabe-i kirâmı uyarmış, kendisinin de tıpkı onlar gibi bir beşer olduğunu vurgulamıştır. Hadis kitaplarında bu konu hakkında birçok hadis bulunmaktadır. Bunlardan birkaç tanesi şöyledir:
"Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette methettikleri gibi, sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz ki, ben sadece bir kulum. Onun için bana (sadece) Allah'ın kulu ve resûlü deyiniz." [ ]
Enes b. Malik radıyallâhu anh’ın rivayet ettiği bir hadise göre bir adam Peygamberimize “ya seyyidî / ey efendim, ey efendimin oğlu! Ey bizim en hayırlımız, ey en hayırlımızın oğlu! Diye seslenmişti. Buna cevaben Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Allah’tan korkun. Sakın şeytan sizi aldatmasın. Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Allah’ın kulu ve resulüyüm. Allah’a yemin ederim ki beni, Allah’ın bana verdiği makamın üstüne çıkarmanızı sevmiyorum.” []
Peygamberimizin zevcesi olan Ümmü Seleme radıyallâhu anhâ’dan gelen bir rivayet şöyledir: Resûlullah, Ümmü Seleme’nin odasının kapısı önünde şiddetli bir kavga işitti ve dışarı çıkıp kavga edenlere şöyle dedi:
"Şüphesiz ben de sizin gibi bir insanım. Zaman olur ki bana sizden iki hasım gelir de, biriniz haksızken diğerinden daha düzgün konuşmuş olabilir; ben de o düzgün sözleri doğru sanarak onun lehine hükmedebilirim. Binaenaleyh kimin lehine bir Müslümanın hakkı ile hükmettimse, bilsin ki bu hak ateşten bir parçadır; ister onu alsın, ister bıraksın." []
Ebû Hureyre radıyallâhu anh’ın rivayet ettiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah’a şöyle niyazda bulunmuştu:
“Allahım! Ben senden ahid/söz alıyorum. Elbette sen bu ahdi bozmazsın. Ben ancak bir beşerim. Dolayısıyla hangi mü’mine eziyet eder, kötü söz söyler, lanet eder veya döversem bunu onun için bir keffâret ve kıyamet gününde onu kendisiyle sana yaklaştıracağın bir ibâdet kıl!” []
Bir gün Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellem 4 rekâtlık bir namazı 5 rekât kıldırınca ashab-ı kirâm: “Namaza ziyâde mi yapıldı?” Diye sormuştu. Resulullah da cevaben: “Hayır, şayet namaz hakkında yeni bir şey gelmiş olsaydı, onu mutlaka size haber verirdim. Lâkin ben de sizin gibi beşerim. Siz unuttuğunuz gibi, ben de unuturum. (Bir şey) unuttuğum zaman bana hatırlatınız.” Buyurdu ve yanıldığı için sehiv secdesi yaptı. []
Hadislerden de gayet açık bir şekilde görüldüğü gibi Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendinin bir beşer olduğunu unutmamaları ve kendisi hakkında aşırıya kaçmamaları yönünde sahabeye uyarılarda bulunmuştur. Çünkü O, bazı konularda olduğu gibi Peygamberlik konusunda da müslümanların ehl-i kitab’ı taklit etmelerinden endişe ediyordu.
Ebu Saîd el-Hudrî radıyallâhu anh’ın bildirdiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden öncekilerin izlerini, kuşkusuz karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girseler, siz de arkalarından gideceksiniz.
Dedik ki; “Onlar Yahudiler ve Hıristiyanlar mı?”
Başka kim olabilir ki! Dedi.”[]
Yukarıda İncil’den yapılan alıntı ve bazı Müslümanların İslam adına, Peygamberimizi yüceltmek adına yaptıkları, maalesef Peygamberimizin bu konudaki endişelerinin haklı çıktığını göstermiştir.
“Peygamberimizin her zaman ve her durumda insan olduğu, Allah’ın ancak bir kulu olup yalnız ona kulluk yaptığı açık ve kesin iken, İslam’a mensup kimi çevreler onun hakkında aşırı gitmekte, kulluğa yakışmayan kimi nitelemelerle nitelemektedir. Yüce Allah, onun için ve başkaları için
“Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer, 39/30)
dediği halde kimileri, başka insanlardan ayırarak bedeni ve ruhu ile yaşadığı, insanlar arasında dolaştığı, rüyalarına girdiği veya toplantılarına katılarak kendileriyle konuştuğu, kendisi ile görüşüp hadis rivayetlerinin sahih olup olmadığını kendisinden sorup öğrendikleri, kabrinde diri olup kendisine yapılan seslenmeleri ve duaları işittiği gibi şeylere inanmakta ve seslendirmektedir.” []
Öyle ki yukarıda tanımı verilen hakikat-ı Muhammediye inancında sınır tanımayan bazı sûfîler:
“Muhammed’dir cemâl-i Hakk’a mir’ât (ayna),
Muhammed’den göründü kendi bizzat” diyerek Allah Teala’nın Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellemin bedeninden bizlere göründüğünü söyleyebilmişlerdir.[]
Bununla yetinmeyip işi daha da ileri götürenler olmuştur:
“Ahmed’de gizlenen, ‘Hû’dur. Sufiler bunu ifade etmek için perde-i mîm deyişine sıklıkla baş vurur ve “Ahmed’deki mim perdesini kaldır da bir bak, ardında kim duruyor!” derler. Arapça’daki “Ahmed” kelimesinin yazılışındaki mim harfi kaldırılırsa, geriye “Ahad” kalır.”[]
İlk bakışta peygamberimizin Allah’la bir tutulduğu izlenimini veren bu ifadelere daha dikkatli bakıldığında, durumun zannedilenden daha vahim olduğu görülmektedir. Zira Ahad (أحد) ile Ahmed (أحمد) kelimeleri arasında farklı olarak bir mîm (م) harfi vardır. Bu fark yazılıştadır ve Ahmed’in lehinedir. Çünkü onlara göre bütün âlem o mîm harfinin içindedir!..[]
Yani mahiyet itibariyle ‘Ahmed’ (Peygamberimiz) hâşâ ‘Ahad’ (Allah)’dan bir adım öndedir!!
Bir başka sûfi ise şunları söylemiştir:
“Allah (…) Muhammed’deki her hakikati kendi isim ve sıfatlarının hakikatinden yaratmıştır. Muhammed’in nefsini de kendi nefsinden yaratmıştır. Bir şeyin nefsi, kendisidir.”[]
Bu alıntıya kitabında yer veren M. İslamoğlu, haklı olarak bu cümleleri şöyle yorumlamaktadır:
“Bu kısa alıntıda Hıristiyanlığın İsa’nın ulûhiyeti inancına benzeyen bir inançla karşı karşıyayız. “Allah, Muhammed’in nefsini kendi nefsinden yaratmıştır” ile “bir şeyin nefsi kendisidir” cümlesi birleştirilirse ne anlam ifade eder? Gerçekten de, tipik bir Hıristiyanlaşma örneği oluşturmaktadır bu metin.”[]
Bazı sûfilerden yukarıda alıntılanan bu tür ifadelerin Allah’ın kulu ve elçisi olan beşer peygamber tasavvuru ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını anlamak için insanın bir parça olsun “akletmesi gerekir” dememiz gerekirken, bu inanç sahipleri tarafından karşımıza büyük bir engel çıkarılmaktadır. O da şudur:
“Bunun böyle olduğunu idrak etmek doğrusu pek güçtür, çünkü bu meydanda akıllar kesmez olur.”[]
Hâlbuki diğer taraftan Allah Teala aklını kullanmayanlar hakkında şöyle buyurur:
“Allah aklını kullanmayanların üstüne pislik yığar.” (Yûnus, 10/100)
Bir tarafta aklı kullanmaya azami derecede teşvik eden ve akletmeyenleri pisliğe bulaşacakları yönünde tehdit eden Allah’ın ayetleri, diğer tarafta “bu meydanda akıllar kesmez” diyerek aklı devre dışı bırakan zihniyet…
Bir de İslam’ın öğretilerine aykırı bir iş yahut bir durum söz konusu olduğunda “Hz. Muhammed’in karşısına nasıl çıkarız, onun yüzüne nasıl bakarız, ona nasıl hesap veririz?” diyen Müslümanlara da rastlanmaktadır. Bunlara söylenecek sözler şunlardır:
“Hz. Muhammed peygamberlik görevini yapmış ve Hz. Ebu Bekir’in “Kim Muhammed’e tapmışsa, Muhammed ölmüştür.” Dediği gibi, ölmüştür. İnsanlar onun huzuruna değil, Allah’ın huzuruna çıkacaklar ve yaptıklarının hesabını ona değil, Allah’a vereceklerdir. Ceza veya mükafatlarını o değil, Allah verecektir. Mevcut Hıristiyanlık’ta hemen her şey Hz. İsa’dan istendiği ve onun her şeyi yapması beklendiği gibi, Hz. Muhammed insanları yargılamayacak, insanları iyi ve kötü diye tasnif etmeyecek (…) şu veya bu şeylerden veya yerlerden kurtarmayacaktır.”[]