1- CÜBBELİ AHMET’İN “BERAT KANDİLİ HADİSLERDE VAR AMA HOCALAR YOK DİYORLAR!” İDDİASINA REDDİYE!
Yahudi inancında ki ‘Yomkipur’ (kurtuluş günü) (Hz. Musa’nın Firavunun elinden kavmini kurtardığı gün olarak bilinir ve Yahudi dininde bugün bayram olarak kutlanılmaktadır.) Raşhaşananın birinci gününden itibaren devam eden on günlük tövbe zamanının sonundaki kefaret günüdür. Yahudi inancına göre bugün; İnsanın Raşhaşananaya yapılan tasarımı bir yıllık Yomkipur’da son halini alır ve mühürlenir.
Aslında örf olan Berat Gecesi, birçok Müslüman tarafından arınma gecesi olarak kabul edilen bu gecede, herkesin ve her şeyin kaderi kaydedilir. Doğumlar, ölümler, zenginlik, fakirlik o senenin hacılarının sayısının bu gecede belirlendiğine vs... şeylere inanılır. Ama dinimizde böyle bir gece yoktur ve israliyattır! Gerekçesi de şudur:
Önderimiz, Kâinat Güneşi, Efendimiz Muhammed (s.a.v)’in miraç hadisinde: “Cibril’e sordum, bir şeyler çıkarken gördüm! Acayip bir şeyler! Tarifini yapamayacağım bir şeyler! O çıkan şeylere karşılık bir şeylerde iniyordu. Sordum ya Cibril bu nedir? Dedi ki: “ Şu çıkan insanlığın amelleri, bu inenlerde anında amellere karşı yaratılan durumlardır.” Hadis-i Şeriften de anlaşılacağı üzere, Allah hayata her an ve daima müdahildir.
Berat Gecesini, `arınma` günü olarak kabul edip inanmak, Yahudi dünyasının inandığı gibi: “ Tanrı dünyayı altı günde yarattı, yedinci günde yoruldu istirahata çekildi.” gibi Allah tasavvurunda yamuk bir bakışa sebep olur vesselam...
Not: Berat Gecesine has özel bir rivayet olmamakla beraber, Allah Râsûlü Recep, Şaban aylarında Ramazan ayına ibadet olarak kademeli bir hazırlık gerçekleştiriyordu. Bu geceleri Ramazan’a hazırlığın bir üst kademesi olarak anlamalı ve yaşanmalıdır. Toptan silmeci değil, ayıklayıcı olunmalıdır.
2- CÜBBELİ AHMET’TEN BİR ALÎME YAPILABİCEK EN KÖTÜ İFTİRA!
“Mustafa İslamoğlu’nun kitapları okunamaz, sohbetleri dinlenemez, çok tehlikeli biridir, yanlış bilgiler karmaşa, bilinçli yanlıştır.”
Hariciler gibi müslümanı öyle oturduğu yerde kimse kafasına göre dinden çıkaramaz! ‘Sen Ehl-i Sünnet vel cemâ’at’tansın sen dinde kal, sen değilsin dinden çık!’ bu din yolgeçen hânımı hâşa öyle girilip girilip çıklılsın!
İman esaslarına riayet ederek Müslüman olmuş ve hayatında, Allah inancında olmassa olmaz olan Tevhît inancında bir yamulma meydana gelmemiş bir kişi, sırf bir, başkasının “sen kâfirsin” sözüyle kâfir olmaz. Aksine böyle birisine “sen kâfirsin” diyen kişi kâfir olur. Bakınız bu konuda Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Kim bir insanı kâfir diye çağırırsa yahut öyle olmadığı halde, ‘Ey Allah düşmanı” derse, söylediği söz kendisine döner.” (Sahih-i Müslim C. 1 s. 321)
“Mü’mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü’mini küfr ile itham eden onu öldürmüş gibi olur.” (Sahih-i Buhari (İmam Buhari) C. 7, s. 233
Mustafa İSLAMOĞLU’nun Kur’an’a verilmiş hayatına şöyle bir bakıldığında; Eşini, çoluk çocuğunu ve dünyalık malını insanlığa sadaka vermiş, yaşadığı değerler doğrultusunda bedel ödemiş bir İslam Âlimine “Kitapları okunamaz, sohbetleri dinlenemez, çok tehlikeli biridir, yanlış bilgiler karmaşa, bilinçli yanlıştır.” diyerek tekfir etmek insanlık suçuyla eşdeğer olsa gerek ne dersiniz?!
3- CÜBBELİ AHMET’TEN HAYİZLİ MÜSLÜMAN KADINA: “MESCİDE GİREMEZ, KUR’AN OKUYAMAZ!” FETVASINA REDDİYE!
YAHUDİLİĞİN GELENEKSEL ADET HALİ TASAVVURUNU görüyoruz. Yahudiler adet halindeki kadını "necis" olarak görürler. Yahudilikte kişi eşi adetli iken onunla aynı yatağa girmez. Ona dokunmaz ve onu kendisine dokundurtmaz. Adetli iken yemek pişirtmez. Pişirdiğini yemez. Adetli kadın adet süresince adeta bir cüzamlı muamelesi görür. Bu tutum kadını kadın doğduğuna bin pişman eden bir vaziyet haline gelir. Kadın kadın olduğu için doğuştan cezalandırıldığı vehmine kapılır. Erkekler de kadını böyle görmeye başlarlar. Adet haline karşı bu sakat yaklaşım o kültürün kadın tasavvurunu da böylece yamultur.
Yahudilerin Adetli kadına karşı bu kabul edilemez tavırları Hz. Peygamber Medine'sinde de hayli yaygındı. Hatta onların bu yanlış tasavvurları Araplara da sirayet etmişti. Sadece kadının adet halini değil, cünüplülük durumunu da aynı tasavvur etkisiyle değerlendirmeye tabi tutanlar çıkıyordu. Mesela bunlardan biri olan Ebu Hüreyre'ye kendisini görünce yolunu niçin değiştirdiği soran Hz. Peygamber'e "Pistim ya Rasulallah" (Kuntu necisen) demiş, Efendimizden aldığı cevap ise, bu yaklaşımı külliyyen reddeden ve yere seren bir tavırdı: "Hiç bir müslüman pis olabilir mi?" (Heli'l-mu'min yences). Peygamberimiz bu yanlış tasavvurla mücadele etti. Onlar peygamberimizin adetli kadına cüzamlı muamelesi yapmayıp onu gündelik hayatını adetli iken de sürdürmesini istemesine karşı kara propaganda yapıyorlardı. Efendimiz adetli eşleriyle aynı yatağı paylaşmalarını, onların pişirdiğini yemelerini, onları horlamamalarını istiyordu sahabeden. Bunu duyan Medine Yahudileri dedi kodu çıkarıyorlardı. Efendimiz de buna mukabil "Eşleriniz adetli iken onlarla cima dışında her şeyi yapın" şeklinde bu kara propagandaya karşı tokat gibi bir cevap verdi. Hadisin metninden de anlaşılacağı gibi bu Yahudi tasavvuruna bir tepki idi.
Zira peygamberimiz adet halini bir "pislik" (necaset) olarak algılamıyor, tabii ve fıtri bir olay (HADES: HADİSE: OLAY: OLGU) olarak algılıyordu. Adını da öyle koydu. Hac yolunda adet gördüğü için ağlayan eşi Hz. Aişe'nin gözyaşlarını dindirmek için "Niçin ağlıyorsun ey Aişe! Bu Allah'ın Adem kızlarına yazdığı bir yazgıdır; tavaf dışında tüm menasiki yerine getir!" diyordu (BUHARİ) Yani mi? Yanisi açık: EFENDİMİZ ADET HALİNİ ALLAH'IN İNSANOĞLUNUN YERYÜZÜNDEKİ BEKASI İÇİN KOYDUĞU İLAHİ BİR KANUN OLDUĞUNU biliyordu.
Allah Rasulü'nün bu tavrından yola çıkan çağımız allamelerinden Musa Carullah, kadının ay hali için ERKEKLER ÖMÜRDE BİR KERE ŞEHİT OLMA ŞANSINA SAHİPKEN KADINLAR HER AY ŞEHİT OLMAKTADIRLAR der. Yerden göğe haklıdır. Zira kadın ay halini insan nesli devam etsin diye yaşar. Adeta insanlık adına insanlığın bekası için üstlendiği analık görevini ifa için her ay bu sıkıntılı ve eza verici duruma katlanır. Peki tüm erkekleri bir kadın doğurduğu halde, erkekleri doğurmak için kadınların katlandığı bu haratsızlığa alacakları karşılık YAHUDİCE Mİ OLMALIDIR? Bin kalbimle hayır? Mustafa İSLAMOĞLU
Kur’an’da Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ona ancak temizler dokuna bilirler.” Vâkı’a Sûresi 79
Hem bu (vahyi) asla şeytanlar indirmiş değildir. Zira bu hem onların ağzının işi değildir, hem de buna güçleri yetmez: çünkü onlar (vahyi) işitmek ten bile kesinlikle men edilmişlerdir. Şu’arâ Sûresi 210, 211, 212
Vâkı’a Sûresi 79, Şu’arâ Sûresi 210, 211, 212 ışığında anlaşılmalıdır. Bu ayetin Mushafa abdestli dokunmanın hükmüyle herhangi bir alâkası yoktur. Çünkü:
1) Bu ayet indiğinde henüz elde “kitap” denilebilecek bir “Mushaf” bulunmamaktadır.
2) O dönemde henüz abdesti farz kılan Maide 6 inmemişti.
3) Ayetin hitap bağlamı mü’minler değil kâfirlerdir.
4) Ayetin konusu insanlar değil cin ve melek gibi görünmeyen varlıklardır.
5) Ayetteki temizlik de maddî değil 3:55, 8:11, 9:103 gibi birçok ayette kullanıldığı üzere mânevî temizliktir ki, vahyin sayfaları da “temiz sayfalar” olarak anılır (98:2).
6) İnşa değil haber cümlesidir. Yani; “dokunmasın” değil, istese de “dokunamaz” denilmektedir.
7) Ayet ahkâm ayeti değildir, çünkü Mekkî dir.
8) Meknûn kitap, yani “korunmuş/saklanmış kitap” elle tutulup gözle görünmez. Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tevsir, Vâkı’a Sûresi 79 dip notu.
SANA kadınların ay hâli hakkında soruyorlar. De ki: “O sıkıntı verici bir rahatsızlıktır: Ay hâli sırasında kadınları (rahat) bırakın ve onlar temizleninceye kadar (cinsel) ilişkiye girmeyin! Temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği gibi yaklaşın!” Bakara Sûresi 222
Aslen el-eziyy “dalga” anlamına gelir, denizde dalgalarla sallanıp içi bulanan kimseye de mu’iz denir. Bu anlamı göz önüne alacak olursak “sıkıntı verici bir rahatsızlık” karşılığı daha uygun görünüyor. Bu ayet, Medine’de Yahudi kültürünün bir ürünü olan âdetli kadını aşağılama ve pis sayma, onun her tür ailevî, dini ve sosyal hayatın dışında tutma tavrını red için gelmiştir. Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tevsir, Bakara Sûresi 222 dip notu.
4- MUSTAFA İSLAMOĞLU ÜZERİNDEN “CENNET TAPUSU DAĞITILMASINA” REDDİYE!
Sizi ilk önce, Cübbeli Ahmet ve arkadaşlarının hazırladığı “Mustafa İslamoğlu’nun Bâtıl Görüşlerine HAK SÖZ” isimli kitabın 105. Sayfasıyla baş başa bırakayım:
“Artık size düşen; İslamoğlu gibilerin bid’ad sayılacak sapık fikirlerinden uzak durup başkalarını da bu konuda uyarmak ebedî cenneti, kazanıp sonsuz cehennemden kurtulmaya çalışmaktır. Zâten yakında ahrete gidildiğinde her şeyin hakîkati ortaya çıkacaktır.” (Mustafa İslamoğlu’NUN Bâtıl Görüşlerine HAK SÖZ, s. 105)
İnsanın ağzı açık kalıyor değil mi?! İnsan: “Hadi canım bu kadarda haddi aşmayın!” diyor. İnsanın: “Bu ne hiddet bu celal, bu ne kin be kardeşim!” diyesi geliyor! Aslında insanın bir Müslümanın bir Müslümana bunu yaptığını görmektense İNSANIN ÖLESİ GELİYOR!!!
Not:
Bundan böyle size REDDİYE falan yazmayacağım ve bu kitaptan sonra sizi ciddiye dahi almayacağım... Çünkü ne Cennet bu kadar ucuz ne de Müslüman bu kadar ucuz; gerisini varın siz düşünün diyeceğim ama düşünseniz zaten yazmazsınız değil mi?!!!...
5- MUSTAFA İSLAMOĞLU’NUN MÂİDE SÛRESİ 33. AYETİNİ İNKÂRI İFTİRASINA REDDİYE!
“Allah’a ve Rasûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir.” Mâide Sûresi 33. Ayet, Mustafa İSLAMOĞLU, Hayat Kitabı KUR’AN Gerekçeli Meal Tevsir s. 196
a) Mustafa İSLAMOĞLU Hocanın bu ayetin dip notunda şu tefsiri yapmaktadır:
“Bu cümle bir ‘inşa’ cümlesi değil bir ‘ihbar’ cümlesidir ve dolayısıyla Kur’an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bundan öte, Allah Rasûlü’nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir.”
b) Muhammed ESED ise Kur’an Mesajı Meal- Tevsirinde Mâide Sûresi 33. Ayetin dipnotunda şu tefsiri yapmaktadır:
“Çoğu zaman klasik Arapça’da ‘birinin elini ve ayağını kesmek’ deyimi ‘birinin gücünü yok etmek’ ile eş anlamlıdır ve burada da muhtemelen bu anlamda kullanılmıştır. Alternatif olarak, hem fiziksel hem de mecazî anlamda ‘mefluç/kötürüm hale getirilme’yi gösteriyor olabilir.” Detaylı için bilgi için ilgili Meale bakınız...
Not:
Türkçemizde deyim olarak kullanılan: “Kahveye gitmekten elimi eteğimi kestim (çektim olarak da kullanılır), Oraya gitmekten ayağımı kestim vb. gibi...”
c) Seyyid KUTUB, Fİ ZILÂLİ’L – KUR’AN Tefsirinde, Mâide Sûresi 33. Ayetinin Tefsirini söyle yapmaktadır:
“a) Normal bir şekilde öldürülmeli;
b)Veya can verinceye kadar asılmalı; (Bazı İslam hukukçuları ayeti, ibret olması ve korku salması için öldürdükten sonra asmalı... şeklinde açıklamışlardır.)
c) Ya da sağ el ve sol ayakları çaprazlama kesilmelidir.
Devlet başkanının bu cezalar konusunda serbest olup olmadığı, ya da isyan edenlerin durumlarına uygun düşen bu cezalardan birine çarptırılıp çaptırılmayacağı gibi hususlarda, İSLAM HUKUKÇULARI ARASINDA GENİŞ ÇAPLI BİR GÖRÜŞ AYRILIĞI VARDIR.” Detaylı bilgi için, Seyyid KUTUB, Fİ ZILÂLİ’L – KUR’AN, c.3 s. 337 bakınız.
d) Bu da Cübbeli Ahmed’in “Tefsiri!”
“Bu ayki yazımız yine Ehli Sünnet müdâfaası ve Ehli Bidat reddiyesi kapsamında Mustafa İslamoğlu’nun Kur’an mealine ve tefsirine soktuğu bir bidati, bir tahrifi ve bir inkârı eleştirmek üzerine olacaktır.” Deyip, ucunu zehirlediği tekfir okunu, ömrünü Kur’an’a hizmetçi olarak vermiş bir âlimin ilminin kalbine sokmak ne kadar akıllıca olduğunu siz söyleyin Allah aşkına?! Ve Cübbeli Ahmet şöyle devam etmekte:
“Onun (Burada Cübbeli Ahmet’in çoğul eki kullanması gerekirken, “Onun” deyip tekil eki kullanması ayrı bir soru işareti! Çünkü bu ayete bu yorumu bu şekilde veren sadece Mustafa İSLAMOĞLU Hoca değil!) dediğine göre bu âyet-i kerîmede zikredilen ceza hükümleri, bir haber niteliği taşımaktaysa, bu haber kimlerin uygulamasını bize nakletmektedir. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ayrıca bu ceza uygulanmayacaksa, sadece anlatılıp geçilecekse bu durumda âyet-i kerîmede beyan edilen “Dünyadaki rüsvaylık” teröristlere nasıl ulaşacaktır. Onlar bu cezalara maruz kalacak yerde sadece bunları hikâye gibi dinlediklerinde, rezil olacak yerde gülüp sevineceklerdir.”
Cübbeli Ahmed’in bu “tefsir”mi? Eleştiri mi? İlmi mi? Ne olduğunu bilmediğim bu yorumunu, siz okurlara bırakıyorum. Ama bildiğim şu ki, Allah Râsûlü yürüyen Kur’an olarak, dönemin teröristlerine bu el, bacak kesme uygulamasını yapmamışsa ki yapmamış, Cübbeli Ahmed’in bu açıklamasının Ayete ve Allah Râsûlü’ne saygısızlık olduğu düşüncesini bende uyandırmaktadır:
“Onlar bu cezalara maruz kalacak yerde sadece bunları hikâye gibi dinlediklerinde, rezil olacak yerde gülüp sevineceklerdir.
Eyvâh ki ğarîb oldu şerî‘at-i Muhammed,
Ki kaldı bu misilli ulemânın eline!
Sizi Mustafa İSLAMOĞLU Hocanın sözleriyle baş başa bırakıyorum:
“Piyasada “Hayızlı kadın Namaz kılar!” fetva verdi diyen müfteriler dolaşıyormuş. Benim için. Eğer bir konuda kalbim yatmışsa bir hususa açıksa söylerim ve hiç bir kınayıcının kınamasından çekinmem. Ama ben böyle bir şeye fetva vermedim vermem çünkü doğru değil.
Peki birileri çıkarda böyle der?! Niye der?! Bu iftirayı niye yapar?! Ne elde etmek isterler bununla?! Bir insan iftirayı boşa yapmaz! Bir şey elde etmek için iftira yapar! Ve bunlarda “Müslümandır!” biliyor musunuz!!! “Müslümandır!” biliyor musunuz!!! Beni bitirmek için yaparlar böyle şeyleri! Beni bitirip de ne olacak?! Eline ne geçer?! Ben bitsem bu adamın eline ne geçer?! Benim bitmemle bunun nesi artar söyler misiniz?!
Allahınız aşkına, bu nasıl akıl! Bu nasıl kafa! İnsan ayağına kurşun sıkar mı?! Bindiği dalı keser mi?! Ben senin bir parçanım be Müslüman! Sen benim bir parçamsın! SENİ HİÇ TANIMIYORUM Kİ!!! Tanımadığım biri beni bitirmeye çalışıyor! Beni yüreğimden vurmaya çalışıyor! Düşüne biliyor musunuz!
BU NASIL BİR AHLAKTIR BE MÜSLÜMAN!? Ve bu ahlak böyle olduğu sürece Allah nasıl rahmet etsin be Müslüman?! Allah niye rahmet etsin! Allah kalplerimizi niye birleştirsin be Müslüman! Ve burnumuz pislikten nasıl kurtulsun be Müslüman! Ve İslamın düşmanları tepemizden NASIL ABDEST BOZMASIN be Müslüman! İstediğin ne kardeşim senin?! Senin derdin ne?! Neyi elde edeceğini umuyorsun?! Allahınızın aşkına ben herkesle baş edebilirim ama bu tiple baş edemem!!! Allah’a sığınıyor ve Allah’a havale ediyorum! Sadece Allah’a havale ediyorum!
SUAT MUTLU