DİNE RAĞMEN FELSEFE
Dinin temel özelliklerinden, varlığın ve varoluşun nedenlerini açıklama özelliği, felsefeninde ilgi alanı içerisinde yer alır. Varlık nedir ?, Niçin var olunmuştur ?, Sonrası ne olacaktır?, Varoluşun bir gayesi var mıdır ?, Varse bu gaye nedir ?... vs. gibi sorularla açığa çıkrılan konulara din tarafından cevabı verilmiş durumdadır. Ançak felsefe de bu sorulara cevap verme ifadesi taşır. Din ilahi kaynaktan aldığı bilgiyle (vahiy) cevapları verirken, felsefe, „Dine rağmen“bir duruma sahip olarak, beşeri bilgiyle cevap vermeye çalışır.
Bu durum dinin bir bölümüyle ilgi alanı aynı olan felsefe arasında çatışmanın çıkmasını zorunlu kılar. Zira felsefe, dini kabul edecek olsa, kendi fonksiyonunu (beşeri cevap anlayışını ) kaybeder, ortada felsefe kalmaz. Onun için felsefenin var olabilmesi „Dine rağmen“ özelliğini zorunlu kılar.
Felsefenin bu temel özelliği nedeniyle filozofun dine cephe almasını beklemek gerekir. Ancak ne kadar dejenere olmuş olursa olsun, genel muhteva olarak İslam`ın hala etkin olduğu müslüman toplumunun üyeleri olan filozofların İslam`a açıkca cephe almaları mümkün olmaz. Çünkü, İslam kesin, şüphesiz cevaplar getiren bir dindir. İslam`a rağmen felsefe yapmak kolay şey değildir. O zaman görünüş itibariyle hem İslam`a muhalif olmadan hem de onun temel esaslarına rağmen felsefe yapmak gerektiği kanaatine varılır. Müslüman toplumunun filozofları bunu yapabilmenin çaresi olarak da din-felsefe beraberliğini oluşturmaya gayret ederler. Bunlara göre din ve felsefe aynı hakikatin değişik ifade ediliş şekilleridir. Bu nedenle onlar din-felsefe karşıtlığından bahsetmenin anlamsiz olduğunu açıklarlar. Onlara göre felsefe ve din „Aynı memeden emmiş (öz) kardeştirler.“
İkiside haktır ve hak olan bir şeyin diğer hak olana karşıtlığı düşünülemez. Bilakis onlar birbirlerinin doğruluklarına şahitlik ederler.
Felsefe ve dine rağmen hakikatın çift olduğu düşünülemez. Çünkü zihnin kabul ettiği genel kural gereği hakikat tektir. Din ve felsefe bu tek hakikatin sadece değişik ifade ediliş şekilleridirler.
Filozoflara göre bu nedenlerden dolayı ifadelerdeki felsefe din ayrımı, hakikatın iki olduğu kanaatine yol açmamalıdır. Hakikat tektir ve eğer buna rağmen felsefe ile din arasında bazı ayrılıklar görülüyorsa, hatta bazı zıtlık biçiminde bile açıga çikarsa, bunun sebebi dindir. Dinden dolayı yanlış anlayışlar oluşmaktadır. Onlara göre bu ayrılık ve zıtlığın kaynaklanmasının nedeni ise, dinin halk için (cahil insanlar için ) gelmiş olması ve hakikatı halkın anlamasını sağlamak içinsembollerle ifade etmesinden kaynaklanır.
İşte bu sebeble sembollerin değişik yorumlanması değişik inanç ve anlayışlara yol açmaktadır. Halbuki bunun yanında felsefe hakikatı olduğu gibi ifade eder ve yanlış anlamlara yol açmaz.Bundan dolayı dini doğru anlayabilmek için, onun bildirdiklerini felsefeye uygun şekilde tevil etmek gerekir. Bu ise filozofların başarabileceği bir iştir. Bu yapıldığında da felsefe ile din arasındaki ayrılıklar kendiliğinden kalkmış olur.
Kısaca özetlediğimiz görüşlerden anlaşılmaktadır ki, filozoflar düşünce ve inançta kendilerine yer açabilmek ve söylediklerini meşrulaştırabilmek için dini kendi anlayışları içerisinde yorumlamaktan, istedikleri şekle sokmaktan çekinmemişleridir.
Eğer bir filozofun söz ve düşüncelerinde dine aykırı şeyler görülüyorsa bunun nedeninin normal insanların (filozof olmayanların) bilgilerinin yetersizliğinden kaynaklandığı inanci genel kabul görür hale getirilmiştir. Buna göre felsefe zeki, aydın insanların kavrayabileceği birşeydir ki böylelerinin sayısı ise çok azdır. Bu durum filozofların sayısının neden az olduğunuda göstermiş olur.
DEVAMI>>>>>