["Bil ki, Hakkın nüshası insan-ı kâmildir. Nitekim Rasulullah 'Allah. Ademi sureti üzere (kendisi gibi) yarattı' ve başka bir hadiste 'Allah, Adem'i Rahman'in sureti üzere yarattı' demiştir"[].
"Allah hay, alim, kadir, murid, semi', basir, mütekellimdir. İnsan da hay, alim, kadir, semi', basir, mütekellimdir. Allah hüviyetini hüviyetiyle, inniyyetini (benliğini) inniyetiyle, zatını zatıyla, küllü (tümü) küllü ile, şümulünü şümulü ile ve hususunu hususu ile karşılamaktadır. Başka bir karşılaması da vardır. Hakka zati hakikatlarıyla tekabül etmektedir"] [].
["Bil ki, zatın isimlerine ve ilahi sıfatlara insan-ı kâmil, zatı gerektirdiği için istihkak ve mülkiyet hakkıyla sahip olmaya layıktır. O ibarelerle hakikati anlatılan ve o işaretlerle latifesine işaret edilen odur. Alemde o hakikatin insan-ı kâmilden başka bir dayanağı yoktur.
İnsan-ı kâmil ve Hak, kişinin kendi suretini gördüğü ayna gibidir. Ayna olmasa kendi suretini görmesi mümkün değildir. Allah ismi aynadır, insan-ı kâmil de Allah'ın aynasıdır[]. Şüphesiz Allah, isim ve sıfatlarının sadece insan-ı kâmilde görünmesini kendine vacip kılmıştır"][].
Allah için söyleyin, bu sözlerde açık ve pervasızca bir küfürden başka ne vardır? Bu sözlerde, zavallıları uyutan cüretkârlık ve Allah'ın dinine karşı sırıtan bir saldırganlıktan başka ne vardır? Acaba bu sözlerde el-Cili, kâmil insanı mı, kafir insanı mı tarif etmektedir?
Ey tasavvuf dilinin sırlar ve semboller olduğunu iddia edenler! Şüphe yok ki hak açıktır. Yeter ki, Allah rızası için körü körüne taklitçiliği bırakıp gerçekleri görmeye çalışalım ve batılın yüzüne hakkı haykıralım. Aksi halde Allah'ın huzurunda
''Hayır! Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve onların izlerinden gidiyoruz" derler. Senden önce herhangi bir kasabaya gönderdiğimiz uyarıcıya, o kasabanın şımarık zenginleri sadece 'Şüphesiz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların yolunu izliyoruz' demişlerdir... Bunun üzerine biz de onlardan öç aldık, Yalancıların sonunun nasıl olduğuna bir bak!" [] diye örnek verilenlerin durumuna düşeriz.
"O zaman kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşırlar. O anda her iki taraf da azabı görmüşler, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır" [].
"Yüzleri ateşte kızartıldığı gün 'Keşke Allah'a itaat etseydik' derler. Rabbimiz! Büyüklerimize ve efendilerimize itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat derler" [] ayetlerinin muhatabı olmamak için başımızın çaresine bakalım.
["Alem kar gibidir. Allah, karın aslı olan sudur. Donmuş olan şey için kar ismi ödünçtür. Su ismi ise hakikattir. Şunu demek istiyorum;
Misalde yaratıklar kar gibidir, ondan kaynayan su ise sensin.
Biliyoruz ki, kar gerçekte sudan ibarettir, ne var ki. şeriatlar farklı anmıştır.
Ama kar eriyince hükmü kalkar ve hüküm suyun hükmü olur.
Zıtlar güzel 'Bir'de toplanmış, O'nda yok olmuş, onlardan parlayan O'dur"][].
El-Cili, karın aslının su olduğu gibi, yaratıkların da aslının Allah olduğunu söylemektedir. Onlara yaratılmış adının verilmesi geçici bir emanet, yani ödünç olup asıl adlarının Allah'ın adları olduğunu belirtmektedir. Karın erimesiyle karın hükmü yok olup su hükmü konduğu gibi, yaratıklara ödünç olarak verilmiş yaratık isminin kalkması halinde asılları olan Allah hükmünün konacağını söylemektedir. Kısaca, bütün varlıkların aslında Allah'ın görünümleri olduğunu, Allah'ın onlara sirayet ettiğini söyleyerek panteist bir inancı sergilemektedir. Nitekim bundan önceki paragrafta Allah'ın bütün varlıklara sirayet ettiğini açıkça belirtmektedir.
Bir takım tasavvufçuların Firavn ve İblis gibi Allah'ın düşmanlarını kitaplarında kutsallaştırmaya çalışmalarını, müslüman bir aklın alamayacağı sapıklıklardır. İbn Arabi, Firavn'ı göklere çıkarıp Allah'ın kendisiyle konuştuğu Hz. Musa'nın da üstüne yükseltirken, el-Cili'nin de insanlığın ilk düşmanı İblisi temcid ve tebcil etmesini anlamak mümkün değildir. Yüce Allah, İblisin Hz. Adem'e secde etmesini reddedip "Ben ondan üstünüm" deyişini Kur'an'-da kınayarak anlatırken, el-Cili bunun aksini savunmakta ve bu davranışını İblisin Allah'ın emrine tamamen bağlılığının ifadesi olarak göstermekte ve şöyle demektedir:
[ "Bil ki, Allah, Muhammed'in nefsini kendi zatından yaratınca -ki, zatı iki zat taşımaktadır- daha önce belirttiğimiz gibi, yüce melekleri Muhammed'in nefsinin cemal, nur ve hidayet yönlerinden yarattı. İblis ve tâbilerini de Muhammed'in nefsinin celal, karanlık ve sapıklık (dalalet) yönünden yarattı".
İblis'in adı Azazil'di. Yaratıkları yaratmadan önce şu kadar bin sene Allah'a ibadet etmişti. Allah ona "Ey Azazil, benden başkasına ibadet etme" demişti. Allah Adem'i yaratıp meleklere ona secde etmelerini emredince, İblis ne yapacağını bilemedi ve Adem'e secde edecek olursa, Allah'tan başkasına ibadet etmiş olacağını sandı, Allah'ın emri ile secde edenin Allah'a secde etmiş olacağını bilemedi. Bundan dolayı Adem'e secde etmeyi kabul etmedi. İblis diye adlandırılmasının sebebi de içine düştüğü bu karıştırmadır. Anla! Bundan önce adı Azazil, künyesi Ebu Murra idi.[]
Allah ona "İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Kibir mi tasladın, yoksa yüce meleklerden mi oldun? deyince, "Ben ondan daha üstünüm, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" dedi.
Alûn, Nün diye adlandırılan melekler, benzerleri gibi ilahi nurdan yaratılan meleklerdir []. Diğer melekler unsurlardan yaratılmış ve yalnız onlara Adem'e secde etme emri verilmiştir.
(Verdiği) bu cevap, yaratıklar arasında İblisin Allah'ı en iyi bildiğini, soruyu ve bu sorunun gerektirdiği cevabı en iyi şekilde anladığını gösterir. Çünkü yüce Allah ona secde etmekten alıkoyan sebebi sormamıştır. Öyle sorsaydı, "İki elimle yarattığıma niçin secde etmedin?" diye sorardı. Ona secde etmekten alıkoyan engelin mahiyetini sormuştur.
Onun için İblis "Ben ondan üstünüm, beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın" demiş ve başka bir şey eklememiştir. Çünkü içini Allah'ın bildiğini ve makamın bast makamı değil, kabz makamı (yani uzun anlatma yeri değil, kısa kesme yeri) olduğunu biliyordu. Eğer uzun anlatma yeri olsaydı, buna "Benden başkasına ibadet etme emrine bağlı kaldım" kısmını da eklerdi. Fakat kendisine sitem edildiğini gördü, edepli davrandı ve işi temelde karıştırdığını bu sitemden anladı. Çünkü Allah ona İblis dedi. İblis kelimesi iltibas (karışmak)'dan gelmektedir. Daha önce bu isimle anılmamıştı. Anladı ki bu iş bilmiştir. Feryat etmedi, pişman da olmadı, tevbe de etmedi ve Allah ne isterse onu yapacağını bildiği için bağışlanma da istemedi. Allah ne isterse, gerçeklerin gereğidir. Onları değiştirmek mümkün değildir, dedi.
Allah, onu yakınlıktan, uzaklık aşağılığına kovdu ve "Çık ordan, lanetlisin sen" dedi. Yani yüce huzurdan aşağılık yerlere in, dedi. Çünkü recmetmek, bir şeyi yüksekten aşağıya atmaktır. "Kıyamet gününe kadar lanetim üzerine olsun" dedi. Lanet, kovmak ve ürkütmek demektir ] [].
İblis'i masum göstererek savunması, ona hayranlık duyması ve kıyamet günü nasıl Firdevs cennetinde olacağını söylediğini görmek için el-Cili'nin el-İnsanu'l-Kâmil kitabını okumanız yeterlidir. Kitabında şöyle demektedir:
["Kıyamet gününe kadar lanetim üzerine olsun" dedi. "Kıyamet gününe kadar" sözü sınırlama ifade eder. Kıyamet (din) günü bittikten sonra ona lanet okunmaz. Çünkü tabiatındaki zulmetin hükmü kıyamet günü kalkmış olur. Onun için İblis'e, aslının gereği olarak, ancak kıyamet gününden önce lanet okunabilir, yani Allah'ın huzurundan kovulabilir. İblisin aslı, ilahi hakikatlerin tahakkuk etmesine engel olan tabiat engelleridir. Kıyamet gününden sonra tabiatlar engel değil, onun için kemalat cümlesinden olur. Artık lanet olmaz. Aksine Allah'a tam yakınlık olur. O zaman İblis daha önce bulunduğu, Allah'a yakın olan yerine döner. Bu da cehennemin yok olmasından sonra olur. Çünkü Allah'ın yarattığı her şey mutlaka daha önceki aslına döner. Bu kesin bir prensiptir..."] []
Evet, el-Cili'nin söylediği bunlar. Bu sözlerin hangi dinde yeri varsa, onu ve benzerlerini sevenler ve savunanlar oraya yerleştirsinler ve bu gibi şeytanca oyunlarla müslümanların inançlarını bozmasınlar! İbn Arabi, cehennemin kafir ve günahkârlar için tatlı bir yer olacağını, oradan zevk duyacaklarını söylerken, el-Cili de cehennemin kafirlere zevk vereceğini, sonra yok olacağını ve İblisin lanetten kurtularak Allah'ın sevgili kulları arasına gireceğini söylemektedir.