FELSEFE TAHTINDAN İNİYOR (Eş`ari - Gazzali - İbni Teymiyye)
Felsefenin müslüman toplumdaki yıkım ve bozgununa ilk sistemli tepki Eş`ari`den gelir.
Onun, felsefe karşısında felsefenin metodlarını kullanarak İslamı savunması bir ölçüde başarılı olur.
Ancak ondan sonra da felsefenin müslümanlar arasındaki olumsuzlukları devam eder. Filozoflar bu sefer karşılarında en az kendileri kadar felsefeden haberdar bir İslam taraftarı bulurlar. Bu Gazzali`dir. Filozofları Dehriyun (Materyalist), Tebiyun (Naturalist), ve İlahiyun (Metafizikçiler) olmak üzere üçe ayıran Gazzali, onlar içerisinde en mükemmel filozof olarak Farabi ve İbn-i Sina`yı gösterir.
Çünkü onlar, öncekilerin felsefesini aslına sadık kalarak nakletmişlerdir. Gazzali`ye göre hakka kısmen yakın olanlar bulunsa bile, filozoflara “Küfür ve ilhad damgasını vurmak gerekir.” Bu, özellikle Farabi ve Ibn Sina için gereklidir. Çünkü onlar yirmi konuda İslam`a muhalif olmuşlar, bunlardan üç konuyla küfre girmişler onyedisiyle de bid`ata sapmışlardır.
Gazzali`ye göre Farabi ve İbn Sina`nın küfre girmesine neden olan fikirleri şunlardır:
1- Kainatın ezeli olduğunu iddia etmeleri,
2- Ölümden sonra cismani dirilişi inkar etmeleri,
3- Allah`ın cüz`iyatı bilmediğini söylemeleri.
Zamanında sözlü eleştirileri kadar, yazdığı kitaplarıyla da felsefeye büyük darbe indiren Gazzali, özellikle Tehafüt el-Felasife isimli kitabıyla felsefeyi tahtından indirir. Onun değerli çalışmalarıyla yaklaşık dört asır süren felsefe saltanatı sona erer.
Onun başarısındaki en büyük avantajı, İslam`ı bilmesinin yanısıra felsefeyi de çok iyi tanımasından kaynaklanır. Felsefeyi çok iyi öğrenmiş, sonra onu eleştirmiştir.
Halbuki ondan önceki İslam alimleri sadece İslamı bilmekle beraber felsefe hakkında geniş bilgiye sahip değillerdi. Bu ise felsefe karşısındaki başarılarını engelliyor ve felsefeye daha çok güç kazandırıyordu. Gazzali ise her iki bilgiyi de kendisinde toplama başarısını göstermiş bu nedenle felsefe eleştirileri tutarlı olmuştur.
Ancak onun başarısında harici başka unsurların bulunduğuda gözardı edilemez. Bunların içinde en önemlisi, müslüman toplumdaki düşünce canlılığının kaybolması, felsefenin başta Eş`ari olmak üzere birçok kelamcı tarafından yapılan eleştirilerle büyük yaralar almış olmasıdır. Zaten Gazzali`den sonra felsefenin tamamıyla yok olduğuda düşünülemez.
Şüphesiz onun eleştirileriyle yere serilen felsefe, bir daha kendini toparlayamamıştır.
Fakat istisna olarak İbni Rüşd`de tekrar canlı şekilde ortaya çıkmışsada, varlığını genel olarak bazı değişiklerle özellikle kelam ve tasavvufun bünyesinde devam ettirmiştir.
Başta İbni Arabi olmak üzere halefleri olan Sadreddin Konevi ve Celaleddin Rumi`de felsefe unsurlarının etkin olduğu tasavvuf düşüncesi açığa çıkar.
Felsefenin, kelamın bünyesinde varlığını devam ettirmesini büyük oranda, kelamcı olduğu kadar felsefeci de olan Fahreddin Razi`ye borçludur. Felsefenin düşmanı görünümüne sahip olmasına rağmen, gerçekte felsefeyi, kelam sisteminde olduğu gibi kullanan Razi, görünüşte felsefe düşmanlığı altındaki felsefe sevgisini, Suhreverdi`nin “ Telvihat”ı kendisine sunulduğunda onu öperek, hayranlık gözyaşları dökmesiyle belli eder.
Kelam ile felsefeyi mükemmel şekilde kaynaştırarak iki öz kardeşin beraberliğini sağlayan Razi, bu eklektik yapının, kelam ismi altında kendinden sonra devamını da sağlamıştı.
Özellikle tefsirinde bu elektik yapıyı görmek daha kolaydır. “el- Muhassal”ı ise bunun en canlı örneği ve tanığıdır.
Felsefeye getirdiği eleştiri ve onun karşısında Vahiy islamı`nı ikame çalışmalarında İbni Teymiye`yi anmamak haksızlık olur. O Gazzali`nin başardığı işi bir ileri safhaya götürür ve Gazzali`nin daha çok felsefeyi felsefeyle vurma taktiğine karşılık, İslam`ın ağılıkta olduğu bir eleştiri getirir ve felsefe eleştirileri karşısında İslam`ın esaslarını gösterip, onları tamamıyla açığa çıkarır.
Sonuç olarak bilgi ve ihtisas düzeyinde olmak üzere felsefe bütün güç ve özelliklerini kaybetme tehlikesi yaşayınca kelam ve tasavvuf örtüsüne bürünür ve kendini bu örtüler altında halka kabul ettirme imkanı bulmuş olur. Yeri geldikçe, fırsat buldukcainsanların inanç ve fikirlerini İslam dışı noktalara çekmeye devam eder. Bunun açık ifadesi, sayfalardır birçok filozofların bütün bu islam karşıtı özelliklerine rağmen, geleneksel islam`da takdirle karşılanmaları ve birer İslam Filozofu olarak tanınmalarıdır. Onlar yaptıkları bazı bilimsel çalışmalardaki başarılarıyla bu ünvanlarını devam ettirmektedirler.
Halbuki Seyyid Kutub`un haklı olarak ifade ettiği gibi her türlü vahiy dışı unsuru bünyesinde barındıran ve bu haliyle kurtuluşu(!) simgeleyen Kültür İslam`ında kurtulup, Vahiy İslam`ına ulaşabilmek için yapılacak şeylerden birisi, hatta en önemlisi “İslam felsefesi”ni dışlamaktır. Seyyid Kutup, konuyla ilgili olarak şunları söyler ve bunlara katılmamak mümkün değildir: “Kesinlikle şuna inanıyorum ki, “İslam düşüncesi”ni bu bozulma ve sapıklıklardan , bu yanlışlık ve hurafelerden kurtarmak ancak “İslam Felsefesi”ni söküp atmakla mümkündür”.