ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  Fesubhanallah-devam
 

Hakikat-ı Muhammediye inancında sınır tanımayan Hasan Sezai Gülşenî gibi bazı mutasavvıflar ise:

Muhammed’dir cemâl-i Hakk’a mir’ât,

Muhammed’den göründü kendi bizzat

diyerek Allah Teala’nın Muhammed (sav)’in bedeninden bizlere göründüğünü söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.[11]

Bununla da yetinmeyip işi daha da ileri götürenler olmuştur:
“Ahmed’de gizlenen, ‘Hû’dur. Sufiler bunu ifade etmek için perde-i mîm deyişine sıklıkla baş vurur ve “Ahmed’deki mim perdesini kaldır da bir bak, ardında kim duruyor!” derler. Arapça’daki “Ahmed” kelimesinin yazılışındaki mim harfi kaldırılırsa, geriye “Ahad” kalır.”[
12]

İlk bakışta peygamberimizin
Allah’la bir tutulduğu izlenimini veren bu ifadelere daha dikkatli bakıldığında, durumun zannedilenden daha vahim olduğu görülmektedir. Zira Ahad (أحد) ile Ahmed (أحمد) kelimeleri arasında farklı olarak bir mîm (م) harfi vardır. Bu fark yazılıştadır ve Ahmed’in lehinedir. Çünkü onlara göre bütün âlem o mîm harfinin içindedir!..[13] Yani mahiyet itibariyle ‘Ahmed’ (Peygamberimiz) hâşâ ‘Ahad
’ (Allah)’dan bir adım öndedir!!

“Bu tür ifadelerin Allah’ın kulu ve elçisi olan beşer peygamber tasavvuru ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını anlamak için “
akletmek gerekir” dememiz gerekirken, bu inanç sahipleri tarafından karşımıza büyük bir engel çıkarılmaktadır: “Bunun böyle olduğunu idrak etmek doğrusu pek güçtür, çünkü bu meydanda akıllar kesmez olur
.”[14]
Hâlbuki diğer taraftan Allah şöyle buyurur:


وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ

Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. Allah aklını kullanmayanların üs­tüne pislik yığar.” (Yûnus, 10/100)

Bir tarafta aklı kullanmaya azami derecede teşvik eden ve akletmeyenleri pisliğe bulaşacakları yönünde tehdit eden Allah’ın ayetleri, diğer tarafta “
bu meydanda akıllar kesmez
” diyerek aklı devre dışı bırakan zihniyet…

İslam’ın öğretilerine aykırı bir iş yahut bir durum söz konusu olduğunda

“Hz. Muhammed’in karşısına nasıl çıkarız, onun yüzüne nasıl bakarız, ona nasıl hesap veririz” diyen Müslümanlara da rastlanmaktadır. Bunlara söylenecek sözler şunlardır:

“Hz. Muhammed peygamberlik görevini yapmış ve Hz. Ebu Bekir’in “
Kim Muhammed’e tapmışsa, Muhammed ölmüştür.” dediği gibi, ölmüştür. İnsanlar onun huzuruna değil, Allah’ın huzuruna çıkacaklar ve yaptıklarının hesabını ona değil, Allah’a vereceklerdir. Ceza veya mükafatlarını o değil, Allah verecektir.
Mevcut Hıristiyanlık'ta hemen her şey Hz. İsa’dan istendiği ve onun her şeyi yapması beklendiği gibi, Hz. Muhammed insanları yargılamayacak, insanları iyi ve kötü diye tasnif etmeyecek (…) şu veya bu şeylerden veya yerlerden kurtarmayacaktır.”[15]

Allah’ın bizlere öğrettiği sağlam ve her türlü aşırılıktan uzak “
beşer peygamber” tasavvurunu gözden geçirmek için yine O’nun sözlerine başvurmak gerekmektedir. Allah

Teala şöyle buyurmaktadır:

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى

أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئاً وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ {144}

“Muhammed, sadece bir resûldür / elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir. (Âl-i İmrân, 3/144)


أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَراً رَّسُولاً {93}

Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız. De ki: «Fesubhânallâh! Ben beşer peygamberden başka bir şey miyim?» (İsrâ, 17/93)

 


قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو

لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً {110}

“De ki, ben de tıpkı sizin gibi bir beşerim. Bana, ilâhınızın bir tek ilâh olduğu bildiriliyor. Artık kim Rabbine kavuş­mayı umuyorsa hemen iyi bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak etmesin.” (Kehf, 18/110)

 

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ{107}

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 21/107)

 


يَا أَيُّهَاالنَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً {45} وَدَاعِياًإِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجاً مُّنِيراً {46}

“Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45–46)

قُلْ مَا كُنتُ بِدْعاً مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ {9}

“De ki: «Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.»

(Ahkâf, 46/9)

 

قُل لاَّ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ

إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَفَلاَ تَتَفَكَّرُونَ

“De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (En’âm, 6/50)

Ayetler gayet açık ve net.. Biz, “
yüzü suyu hürmetine tüm kâinatın yaratıldığı ve kendisinde Allah’ın tecelli ettiğine” inanılan insanüstü bir peygambere değil; tıpkı bizim gibi bir beşer olan ve bu yüzden bize örnek gösterilen, melek olmayan, gaybı bilmeyen, yeri geldiğinde Rabbinden azar işiten[16]
ama risâleti açısından âlemlere rahmet olarak gönderilen beşer peygambere iman etmekle mükellefiz.

 

    Sonraki sayfa»» 

 
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bkz. Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’ân, 12. Bs., Dâru’ş-Şurûk, 1986, C: 4, s: 1872. (Hûd Suresi 28. ayetin tefsiri)
[2] Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, Çev. Dominik Pamir, İstanbul, 2000, s: 95, par. 331.
[3] Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Aracılık Ve Şirk, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 82.
[4] Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkâni, el-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ahâdîsi’l-Mevdûa, Thk. Abdurrahman el-Muallimî, el-Mektebetu’l-İslâmî, 2. Bs., Beyrut, 1392 h., s. 326.
[5] Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, 1997, C: 15, s: 179-180.
[6] Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye”, DİA, C: 15, s: 180.
[7] Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye”, DİA, C: 15, s: 180.
[8] Buhârî, Enbiyâ, 48.
[9] Ahmed b. Hanbel, 3/153, 241, 4/25, 40. Benzer bir hadis için bkz.: Ebû Davud, Edeb, 9.
 [10] İbrahim Sarmış, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, Ekin Yayınları, 3. Bs., İstanbul, 2007, cilt: 1 s: 95.
[11] Cihat Arınç, “Hakk’ın En Parlak Aynası: Ahmed-i Muhammed”, Anlayış Dergisi, Nisan 2006, sayı: 35, s. 77.
[12] Cihat Arınç, “Hakk’ın En Parlak Aynası: Ahmed-i Muhammed”, s. 77.
[13] Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Aracılık Ve Şirk, s. 83.
[14] Cihat Arınç, “Hakk’ın En Parlak Aynası: Ahmed-i Muhammed”, s. 77.
[15] İbrahim Sarmış, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, cilt: 1 s: 96.
[16] İlgili ayetler için bkz: Enfal, 8/67–68; Tevbe, 9/43; Ahzâb, 33/37; Tahrîm, 66/1; Abese, 80/1–16.

Yahya ŞENOL 29. 03. 2007 Süleymaniye     
 
 
  Bugün 190 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden