ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  G- İnceledigimiz tarikatlarda aracılar devam
 

4- Rical’ul-Gayb

Bunlar, kimliklerini gizlediğine inanılan ve kutup, gavs, evtâd, revâsî , nukebâ, ve nucebâ adı verilen kimselerdir. Bu terimler şu anlamlarda kullanılmıştır:

  5- Kutup

En büyük velî bilinir. Tarikatçılara göre, erenlerin başı  ve Allah’ın izniyle kâinatta tasarruf sahibidir. Yani evreni yönetmede yetki sahibidir.

  6- Gavs

Tarikatçıların darda kalınca sığındıkları ve yardım istedikleri kutuptur. Darda kalan sûfiler, “Yetiş ya Gavs!” diye gavsa sığınır­lar. Gavs olarak bilinenler, esmâ ve sıfât-ı ilahî mazharı sayılırlar. Yani Allah’ın isim ve sıfatlarının onların şahsında ortaya çıktığına inanırlar. Abdülkadir Geylânî, “Gavs-ı azam = en büyük gavs” lakabıyla ünlüdür.

  7- Revâsî

Dağlar, evtâd direkler anlamına gelir. Onlara göre felaket za­manında kullar evtâda, evtâd da revâs­îye yönelir. Revâsîyi Kutup idare eder.

Kutuptan sonra gelen iki kişiye “imâmân” derler. Bunlardan birine “imam-ı yemîn”, diğerine “imam-ı yesâr” adı verilir. İmam-ı yemîn (sağdaki imam) kutbun hükümle­rine, imam-ı yesâr (soldaki imam) da haki­katine maz­har sayılır. Yani biri kutbun kararlarını, diğeri de gerçek yönünü bilir, derler. Kutup ölünce yerine imam-ı yesâr geçer. Kutup ile iki imam, üçleri oluşturur.

Bunlardan başka, sayıları se­kiz veya kırk olan “nücebâ” ile, sayıları on veya üç yüz olan “nukebâ” bulunduğu ve onların in­san­ların iç dünyalarından haberdar olduğu kabul edilir[1].

Bunlar, Kur’ân’ın, küfür ve şirk sayarak yasakladığı şeylerdir. Müslümanlar, namazın her rekatında “Yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım isteriz” (Fatiha 1/5) diyerek zihinlerini canlı tutarlar ki, bu hale düşmesinler. 

 

   8- Tarikat Şeyhi

Tarikatta şeyh her şeydir. O, hem insan-ı kâmildir ve Hakikat-i Muhammediyeyi temsil eder; hem kutup, hem de gavstır. Mürit, Allah ile bitecek işin, ancak şeyhin araya girmesi ile olacağına inanır[2]. Tarikatta mürid, nefsini öldürme adına çok alçaltılır. Derler ki, “Şeyhe karşı mürit, yıkayıcı önündeki ölü gibi olur[3]

Allah müşahhas yani elle tutulan ve gözle görülen bir varlık değildir. Tarikata göre onu kavramak için kulun zihnen ve manen yoğunlaşmasını sağlayacak müşahhas (somut) bir şeye ihtiyaç görülür. Tasavvufta bu obje Al­lah’ın en mükemmel tecellilerinin mazharı sayılan “insân-ı kâmil” konumundaki şeyhtir. Yani Müridin Allah’a ge­reği gibi kul olması için önce şeyhe kul olması ve kulluk eğitiminden geçmesi istenir. Bunu sağ­lamak için râbıta gerekli görülmüştür. “....Sâlik önce insan-ı kâmil olan şeyhe, ardından Rasûl’e, onun ardından Allah’a kalbini bağlamalı ve bu su­retle huzur-i kalbe erip fena fillâh’a varmalıdır” derler. Çünkü râbıtayı Allah ile murâkabeye var­mak için yaparlar[4].

Onlara göre; “murâkabe ve teveccühe devam eden kişiye vezaret, yani bakanlık ve­rilir. Buna sahip olan, mülk ve melekûtta ko­layca tasarrufa (haşa Allah’ın yetkilerini kullanmaya) başlar; hatırlardan geçen işlere vâkıf olur. Gönülleri hidayet nuruyla aydınlatmak da onun için mümkündür[5]”.

Tarikatçılara göre; “şeyhin bakışı kalp hastalıklarına şifadır. Yüzünü göstermesi, manevi hastalıkları giderir. O, anlatılan olgunlukların sahibi, vaktin imamı, zamanın halifesidir. Kutuplar, bedeller onun ma­kamları sayesinde yetişip yaşarlar. Evtâd, nücebâ, onun kemalât denizinden akıp gelen bir katredir. Onun irşadı güneş misalidir. Kendi iste­meden her şeye feyzini yağdırır...[6]”.

Râbıta yapan mürit, şeyhinin dışında her şeyden ilgisini kesmek ve kalbinde yalnız ona yer vermek zorundadır[7]. O, şeyhin suretini alnı­nın ortasında hayal eder, sonra onu kalbinin or­tasına indirir, kendini yok, şeyhini var bilir[8]. Biri doğuda, biri batıda da olsa, şeyhin ruhaniyeti onu râbıta ile terbiye eder ve Allah’a ulaştırır[9].

Tarikatçılara göre hakiki şeyh, müritle Allah arasında vasıtadır. Ondan yüz çevirmek Allah’tan yüz çevirmektir[10]. Mürit inanır ki, şeyhini nerede düşünse, ruhaniyeti orada hazır olur. Yine inanır ki, şeyhin ruhani tasarrufları Allah’ın tasarruflarıdır[11].

İncelediğimiz tarikatlarda Şeyh, tümüyle Allah’ın yerine konur. Kilisede de papaz öyledir. Bu şirkten Allah’a sığınmak gerekir.

Bu tarikatlara göre “Mürit şeyhinin kendisine emrettiği şeyi yap­makta acele etmeli, onu derhal yerine getirmelidir. Hiçbir tevil ve tehir yoluna sapma­malıdır. Zira tevil ve tehir yol kesicilerin en büyü­ğüdür[12].”

“Sâlik, mürşidinin yanında ve uzağında daima onun rızasını elde edeceği yolda yürümeğe bak­malıdır. Mürşidinin nelerden hoşlanacağını anla­mak ve ona göre çalışmak zorundadır[13].”

İslamla uzaktan yakından alakası olmayan iddialarını şöyle sürdürürler: “Mürşidler Allah Teâlâ’nın bulunduğu oturumda bulunurlar, dolayısıyla Allah Teâlâ’yı zikirle elde edilecek fayda, bu zatları görmekle aynen elde edilir. Allah’ın Elçisine tam uymayı, bu kamil şeyhin sevgisi ile bir tutmak gerekir[14].”

Bunlar hiçbir delile dayanmadan bazı kimselere kul olmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah ile kendi aralarına koydukları öyle şeylere kul olurlar ki, Allah onun hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onunla ilgili kendilerinin de bir bilgisi yoktur. O zalimlerin yardımcısı olmaz.”  (Hacc 22/71)

Sonuç olarak Kur’ân’da “من دون الله = Allah’ın dûnundan” ifadesinin geçtiği yerlerin büyük bir bölümü, aracı sayılan tanrılara yakıştırılan yer anlaşılır. Yukarıdaki iddialar, o aracıların ne gibi hayali yetkilerle donatıldığını göstermektedir.

 


[1] Hasan Kamil YILMAZ, Altınoluk Mecmuası, Aralık 1995, s. ?

[2] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, (Mütercim: Abdulkadir AKÇİÇEK), İstanbul, 1396/1976. s. 172.

[3] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 173.

[4] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 268.

[5] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 268.

[6] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 238.

[7] Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri I, s. 39-40.

[8] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 239-242.

[9] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 239-242.

[10] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 244.

[11] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 239-242.

[12]Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 172, 173.

[13] Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri I, s. 41-42. Metin sadeleştirilmiştir.

[14] Muhammed b. Abdullah Hani, Adâb, s. 235.

 
 
  Bugün 236 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden