H: Dinde tek kaynak olarak Kuran’ı kabul eder.
S: Dinde birçok kaynak vardır. Kuran, hadis, icma, kıyas, sahabe görüşleri, tabiin fikirleri, mezhep imamları, müçtehit yorumları, âlimler, şeyhler, hocalar… Prensip olarak hepsi kaynaktır.
H: Kuran iki kapak arasında olduğu için başı sonu bellidir.
S: Hadisler de dâhil olmak üzere hiçbir kaynağın ucu yoktur. Bu esneklikten milyonlarca farklı kombinasyonlarda din ortaya çıkarılabilir. Hocalar sihirbazları andırırlar. Her isteyene istedikleri boyutlarda renkte ve şekilde şapkadan tavşan çıkarabilirler.
H: Kuran evrenseldir. Zaman üstüdür. Bunun için değerler zamana koşula ve duruma göre değişemez. Din sabitelere bağlanmıştır.
S: Hiçbir sabite yoktur. Her isteyen bu baharatlardan dilediği oranlarda kullanarak, arzuladığı tatta bir sos hazırlayabilir. Yeryüzünde söylenmemiş söz yoktur derler. Biz bunu verilmemiş fetva yoktur şekline de çevirebiliriz. Yeter ki işin ehli hoca bulunabilsin.
Bu konuyu kısaca açmak için üç örnekte Hayrettin Karamancılık oynayalım.
Soru: Hocam, işyerinde kadınlarla tokalaşmak zorunda kalıyoruz. Ancak bu konuyu sorduğum hocalar katiyen caiz değildir dediler. Ne yapmalıyım. Bir çıkış yolu gösterin.
Cevap: Üzülme yavrucuğum! Ben şimdi seni bu dertten kurtaracağım. Şimdi bilgisayarıma yükletmiş olduğum fetva programına musafaha yazdım. Karşıma 10 binden fazla fetva çıktı. 9999 tanesi haram diyor ehlisünnete göre. Ancak o da ne! Kasani helal demiş. O zaman burada Kasani’nin görüşünü alıntılıyorum. Ben hiçbir şey demedim. Tüm suç Kasani’nidir. Al yavrum seni kurtardım.
Soru: Hocam kaş aldırmak caiz midir? Peygamberimizin kaşını aldıran kadınlara lanet ettiği doğru mudur?
Cevap: Evladım, sen de kaşınıyorsun galiba. Bu hadisi hiç yazmasan sana hemen caizdir deyip geçecektik. Şimdi bizi bir yük altına attın. Ancak ALLAH’a hamd olsun ki kompiturum var. Gene bir taratma operasyonunun sonunda buldum. Hadi gene iyisiniz. 9999 âlim kaş aldıran kadının melun olduğunu söylerken bir tevil yakaladım. İbni bilmem ne diyor ki burada kaş aldırmadan kasıt kaşların kazınmasıdır. Eğer kaşlarınızı kazımıyorsanız sorun yok.
Soru: Hocam mastürbasyon yapmak caiz midir?
Cevap: Ulan it oğlu it! Şimdi sana yapma desem yapmayacak mısın? Madem bu soruyu bize sordun, bu konuda bizi tercih ettin; o zaman şapkama bir el atma zamanıdır. Kaynanan seni seviyormuş, doğru adrestesin. O ne! Tüm Şafi, Maliki ve Hanbelî fukahası istisnasız haramdır demiş. Hanefiler de harama çok yakın bir mekruhtur demişler. Oğlum sen ayvayı yedin. Ancak araştırmayı derinleştirmemiz lazım. Yoksa insanlar bizi neden seçsinler. Bu konuya çok zaman ayırdım. Talebelerimden birine söyleyeyim de milyonlarca âlim arasından bizi kurtaracak bir fetva bulsun. Bir hafta geçmiş sipariş edilen talebe kan ter için Arşimet gibi: “Buldum! Buldum!” diyerek gelmiştir. Arşimet gibi olduğundan, galiba bu fetvayı ilk tatbik eden kendisidir herhalde “Hocam azmettim. Siz de bilirsiniz ki azimle sıçan betonu deler. En sonunda şapkadan İbni Hazm’ı çıkardım. İbni Hazm bu işe caizdir diyor. Hem de fiy tarihte Zahiri adındaki bir mezhebin de imamıymış.” Hoca büyük bir gururla klavyesinin başına geçer. Başlar döktürmeye. “Ulan kerata, kadir gecesinde doğmuşsun. Sana bir kıyak yapacağım ki baban bile yapmaz. Bu batan dinin mallarıdır. Mezhebimiz olan Hanefi harama yakın mekruh diyor. Bu seni kesmez. Şafi’de haram demiş. Sen Şafi’ye bakma bu mezhep zaten köylüler içindir. Köylü ne anlar 31’den. Malik’le Hanbel de haram diyorlar. Ancak Türkiye’mizde kaç tane Maliki ve Hanbelî var, onlar bizi ilgilendirmez. En iyisi mi sen bu işi yaparken eline manken fotoğrafları almadan Zahiri mezhebini taklit etmeye niyetlen. Emin ol, Rabbim sana tertemiz bir yol açacaktır.”
H: Kuran, tek bir doğrudan bahseder. ALLAH tek olduğu gibi hakikatte bir tanedir.
S: Söylemde hakikat 4 tanedir. Ancak uygulamada her âlim sayısınca doğru vardır. Birey bunlardan dilediğini seçebilme özgürlüğüne sahiptir.
H: İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak İslam’ın en temel şartlarından birisidir.
S: İslam’ın beş şartı vardır. Bunların içerisinde bu dediğiniz yoktur.
H: Kuran indirildiği andan itibaren noktasından virgülüne hiçbir müdahaleye uğramamıştır. Tek bir tane Kuran vardır.
S: Kuran pek çok açıdan tahrif edilmiştir. Bazı ayetler kaldırılmış, bazıları unutulmuş bazıları da lâfzen nesh edilmiştir. Başta yedi tanesi olmak üzere yüzlerce Kuran vardır. (Ancak bu dediklerimiz aramızda kalsın. Halk duymasın)
H: İslam dini evrenseldir. İlk günden itibaren güncelliğini korur. Kıyamete kadar kimsenin bir tasarrufu olamaz.
S: Din, çarık gibi eskir. Her yüz yılda bir gelen müceddidlerimiz onu yenilerler.
H: ALLAH adildir. Herkesi adilce yargılayacaktır. Cennet hiçbir zümrenin tekelinde değildir.
S: ALLAH zalimdir. Sünnilerden başka herkes ne kadar erdemli olursa olsun cehenneme gidecektir. Sırf Sünni doğdu diye birisi; ne kadar kötü olursa olsun, hatta bir milyon kişiyi öldürmüş, bir o kadar kadına da tecavüz etmiş olsun; cehennemde biraz yandıktan sonra ebedi cennete geçecektir.
H: Sürekli toplumsal bir devrim öngörür. Kodamanlardan değil mazlumdan yanadır.
S: Daima statükonun korunması için çırpınır. Mevcut durum kutsallaşır. Elit tabakanın egemenliği muhafazası üzerine kurulmuştur.
Hayrettin Karaman ülkemizin yaşayan en büyük fakihi olarak gösterildiğinden onu tercih ettik. Lakin bu ivmeyle giderse Mustafa İslamoğlu yakın bir gelecekte onu geçecektir. O zaman biz de İslamoğluculuk oynarız.
Arapça “tokalaşma” demektir
Bu tarz fetvacılık oyununu algılamak için sahneye girmeden uzaktan olan bitenleri seyretmek yeterlidir. Başlangıç için ünlü din adamlarının web sitelerindeki soru-cevap bölümleri oldukça uygundur.
Müceddid: yenileyen demektir. Ebu Davut’ta (Ebu Davut, sünen, melahim, 1 (4291)) yer alan uydurma bir hadisten ilham alan bu görüşe göre, her yüzyılda bir seçilmiş bir şahıs gelerek onun dinini upgrade edecekmiş. Bu mütenebbiliğe (peygamberimsi) her asırda pek çok şarlatan soyunmuştur. ALLAH’ın güya eskiyen dinini bunlar yenileyeceklermiş. Ülkemizde de pek çok peygamberimsi bu payeye oynamıştır. İçlerinde en meşhur olanı Said Nursi’dir. Kürdi, Enva çeşit cifirlerle, ebcedlerle, takvimlerle ve hurafelerle müceddid hatta mehdi olduğunu başta; “sikkeyi tasdik el gaybi” olmak üzere pek çok küfür yapıtında ispatlamaya çabalamıştır. Fethullahçıların haricindeki diğer tüm Nurculuk dininin temsilcileri Said’i mehdi olarak görürler. Fethullahçılar içinse o müceddiddir. Mehdi ise aralarında yaşamaktadır. Müceddid olgusu yalnızca sünnetçiler için değil laikçiler içinde hüccettir. Her fırsatta bilimden, bilimsellikten bahsedip 85 yıllık iktidarları döneminde ne bilime ne de insanlığa hiçbir katkısı olmayan bu zümrenin, böyle bir hurafeye yapışmasını yadırgamıyoruz. Onlara göre de işlerine geldiklerinde inandıkları, ancak genellikle sövdükleri ALLAH her yüzyılda bir, bir lider gönderiyormuş. Geçtiğimiz yüzyılda ki ise Atatürk’müş.
Tarih boyunca tek bir Sünni devrim bile olmayışı buna en açık kanıttır. Buradan laikçilerin yüreğine su serpecek bir tespit yapayım. Yakın zamanda %48 oy almalarına, birisi cumhurbaşkanı diğeri başbakan olmasına, hatta kabinenin tamamının onlara geçmesine rağmen, 28 Şubat gibi bu, bin yılda sürse Sünni bir devrim gerçekleşemez. Amaçları yalnızca ihale adını verdikleri ulufelerle halkın kanını emmek ve kuvvetli olup zayıfı ezenler halkasına kendilerini de katmaktır. Yani ne Gülen’den ne de Erdoğan’dan bir Humeyni çıkmaz. Hanifliği mi soruyorsunuz? …Zalimler, nasıl bir inkılâpla devrileceklerini yakında öğrenecekler! (26:227)
Dinle tüm bağlarını koparmış laik devletlerin bile Sünniliğe sarılmasının sırrı budur. Diyanet kurumuna her yıl dudak uçuklatan rakamları ödenek olarak aktaran laikçiler, aptal olmasalar gerek. Laik devlet, halka alevice (namazsız, oruçsuz, hacsız ve içkili) bir yaşam önerirken, Aleviliği resmi mezhep yapmayı gündemine bile almamıştır. Oysaki modernizmle allak bullak olmuş kitlenin çoğu, Sünniliğe harcanan paranın onda biri harcanarak Alevi yapılabilirdi. Bu durumun en temel sebebi Alevilik, İslam’la olan pek çok bağını yitirmiş olmasına rağmen, güçlü bir şekilde ezilmişin yanında bulunma öğretisi taşır. Sünnilik ise Muaviyeli Yezitli günlerinden beri hep güçlünün yanında mazlumun karşısında olmuştur. Kuvvetli tutulup zayıf ezilmiştir. Kendisini pek sevmesem de Mahzuni’nin şu dizeleri vakıayı güzel ifade eder. “Ben hoca değilim muska yazmadım. Ben hacı değilim Arep gezmedim. Kuvvetliyi tutup zayıf ezmedim…”
|