Kur’ân’ın şirkle ilgili âyetlerinde, tapılan ve yardıma çağrılan hayali ilahların yeri “من دون الله = Allah’ın dûnundan” kavramıyla ifade edilir. Dûn sözlükte; üstün zıddı, en üst mertebeden beri, ondan aşağıca, başka ve en yakın anlamlarına gelir.” Allah’ın dûnundan, sözü de Allah’tan aşağı seviyede demek olur. Müşrikler, Allah ile kendi aralarında aracılık yaptığına inandıkları varlığı insandan üstün, Allah’a yakın sayar; onu bir yönüyle insana, bir yönüyle de Allah’a benzetirler. Din büyükleri, ata ruhları ve din adamları da bu konuma getirilir. Hak dinin dışındaki dinler, böyle bir yapılanma içindedirler.
Allah Teâlâ, bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında şöyle buyurur: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmaları idi. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31)
Adiyy b. Hatim diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve seleme geldim, boynumda altın haç vardı. “Adiyy, at o putu” dedi. Ondan şu ayeti işittim: “Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’ın yakınından rabler edindiler…” Dedi ki, “Onlar bunlara ibadet etmediler, ama bir şeyi helal sayarlarsa helal saydılar, haram sayarlarsa haram saydılar.” Onları rab edinmeleri böyle oldu.
Doğru yolda, yani sırat-ı müstakimde olmak isteyen her insanın önüne engeller çıkar. Çünkü sırat-ı müstakim, Şeytanın çalışma sahasıdır. O, tuzaklarını orada kurar. Şeytan, Allah’tan yetki alınca şöyle demişti: “Ne olursa olsun, onlar için, senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra onlara sağlarından sollarından, üstlerinden altlarından geleceğim. Göreceksin, onların çoğu, sana teşekkür etmeyecektir”. (Araf 7/17)
Şeytan ve yardımcıları, doğru yolun üstünde oturur, oraya gelenlere aracılardan bahseder, onların Allah’a yakın ve onunla dost olduklarını, Allah ile olacak işlerde desteklerine ihtiyaç olduğunu, arabulucu ve şefaatçi olabileceklerini söylerler. Hayali hikayeler anlatarak Allah’ın onları kırmayacağını iddia ederler. Dolayısıyla onlara teslim olma gereği üzerinde dururlar. Bu konuda en büyük desteği, aklını kullanmayan insanlardan ve gelenekten alırlar. Böylece o insanlar Allah’tan önce, aracı saydıkları varlıklara kul olurlar. Bu da onların Allah ile ilişkilerini keser. Buna iki örnek verilecektir; bir ehl-i kitaptan Katolikler, diğeri de Taoistlerdir.
.