Hıristiyanlar, ölmüş din büyüklerinden yardım isterler. Aynı şeyi kimi tarikat ve cemaatler de yaparlar. Onlar da ölmüş din büyüklerinin yardımını almak, onları aracı ve şefaatçi yapmak için mezarlarını ziyaret etmeyi, onlara adaklar adamayı dindarlığın bir parçası sayarlar.
Papa II. Jean Paul, Meryem Anayı aracı yaparak şöyle dua ediyor:
“İnsan olmuş Kelâm’ın Annesi ve Kilise’nin Annesi olan çok kutsal Bakire Meryem’e Kilise’nin yeni bir Hıristiyanlaştırma çabasına çağrıldığı bu zamanda bütün Kilise’nin bütün seviyelerinde din dersi çalışmalarına güçlü aracılığıyla destek olması için dua ediyorum.”
Asırlarca önce ölmüş Meryem’i yardıma çağıran Papa, onun kendine, güçlü aracılığı ile destek olacağına inandığına göre, Meryem’in onu tanıdığına ve çağrıyı işittiğine de inanmış olmalıdır. Bu durumda ona, bazı ilahi sıfatlar ve özellikler vermiş olur. Bunlar hayat, ilim, sem’, basar, irade, kudret ve benzeri sıfatlardır.
Hayat dirilik demektir. Katoliklere göre lekesiz Bakire, yeryüzündeki yaşamını tamamladıktan sonra, günahı ve ölümü yenen Rablerin Rabbi Oğluna daha uygun olabilmek için ruhu ve bedeniyle göğe çıkarıldı. Rab tarafından evrenin kraliçesi olarak yüceltildi. Meryem Ana’nın göğe çıkartılması Oğlunun dirilişine eşsiz bir katılımı ve öteki Hıristiyanların dirilişini öncelemektir.
Meryem Ana’ya verildiği iddia edilen evrenin kraliçeliği yetkisi onu dünyanın sonuna kadar diri saymayı gerektirir. Yeniden dirilişe katılımı iddiası da kıyamet sırasında diri kalacağını kabul etmek olur. Kıyametten sonra ölüm olmayacağına göre Katolikler onu ölümsüz kabul etmiş olurlar. Ölümsüzlük Allah’a hastır. Meryem’i de ölümsüz saymak onu, bu konuda Allah’a ortak saymak olur.
İlim, bilmek ve kavramak demektir. İnsanda ilim sıfatı vardır ama Vatikan’da olan biri, Meryem’i, aracı olmaya çağırdığına göre onun, hem kendisini tanıdığına, hem de istediği şeyi, en az Allah kadar bildiğine inanmış olmalıdır. Çünkü aracı olmak için bu bilgi şarttır. O zaman o, Meryem’i Allah’ın sınırsız bilgisinin bir bölümüne ortak saymış olur.
Sem’, işitme gücüdür. Allah insana işitme gücü vermiştir; ama bu, belli uzaklıktan, belli titreşimdeki seslerle sınırlıdır. Vatikan’dan Meryem’e seslenen, onu Allah’ın işitme sıfatına da ortak etmiş olur. Bu şekilde bir işitme, Allah’tan başkası için söz konusu değildir. Üstelik Meryem ölmüştür. Ölüye bir şey işittirmeye bizim gücümüz yetmez. Allah Teâlâ, Elçisi Muhammed’e hitaben şöyle buyuruyor:
“Sen ölülere işittiremezsin.” (Neml 27/80)
“Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.” (Fatır 35/22)
Meryem ölmüş olduğu için kimse ona bir şey işittiremez.
Bedir savaşında öldürülen müşrikler bir kuyuya gömüldükten sonra Allah’ın Elçisi sallalahu aleyhi ve sellemin onların yanına gelip şöyle dediği bildirilmiştir:
“Ey falan oğlu falan! Ey falan oğlu falan! Allah’ın ve Elçisi’nin size verdiği sözün hak olduğunu gördünüz mü? Çünkü ben Allah’ın bana verdiği sözün hak olduğunu gördüm.”
Ömer dedi ki, “Ey Allah’ın Elçisi! Ruhsuz cesetlerle nasıl konuşursun? O, şöyle cevap verdi: “Söylediğimi sizin işitmeniz onlarınkinden daha iyi değildir. Ama onlar bana hiçbir şekilde cevap veremezler.”
Allah, o an için Peygamberimizin sesini onlara işittirmiş olabilir. Bunca ayete rağmen böyle özel bir olaya dayanılarak farklı hüküm verilemez. Onlar işitseler bile cevap veremeyeceklerdir.
Kıyamete kadar, hiçbir şekilde cevap veremeyecek olan ölülerden yardım isteme işi şu ayetin kapsamına girer.
“Allah’ın yakınından kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek kimseleri çağırandan daha sapık kimdir? Oysaki bunlar onların çağrısının farkında değillerdir.” (Ahkaf 46/5)
Basar, görme gücü demektir. Bir ölüyü yardıma çağıran, onun kendini görebildiğine inanmalıdır. Fiziki engellerle sınırlanamayan bir görme, yalnız Allah’a mahsus olduğundan bu şahıs Meryem’i, Allah’ın görme sıfatına da ortak saymış olur.
İrade, dilemek ve tercih etmektir. Kudret de bir şeye güç yetirme anlamına gelir. İnsanın iradesi de kudreti de sınırlıdır. Ölünce her şey biter. Meryem’in, çağrıyı kabul ettiğini ve gerekli yardımı yapabildiğini hayal eden, ona bu iki sıfatı da vermiş olur. Bu, olağan dışı bir irade ve kudret yakıştırmasıdır. Bu anlamda irade ve kudret sahibi tek varlık Allah Teâlâ’dır. Böylece Papa, Meryem’i Allah’ın bu iki sıfatına da ortak saymış olur.
Papa ile birlikte binlerce Hıristiyan da, kendi dilleri ile Meryem’i aracı olmaya çağırdığı için onun, her istek sahibini tanıdığına, dilini bildiğine, istekleri anlayıp kavradığına, onları karıştırmadan değerlendirebildiğine de inanmaları gerekir. Bu da yalnız Allah’ın sahip olabileceği büyük bir ilim ve kudreti gerektirir. Bunlar Meryem’i bu konuda da Allah’a ortak görmek zorundadırlar.
İnsanların isteklerinden haberi olmayan, ancak kıyamet günü dirilecek olan bir ölü, bize şah damarımızdan da yakın olan ve her şeyi bilen Allah’a karşı nasıl aracılık edebilir?
Meryem’in aracı olabilmesi için onun, yukarıdaki sıfatlara sahip olması gerekir. O sıfatlar, Allah’ın isimlerinden türetilmiştir. Bunlar, hay, alîm, semi’, basîr, mürîd ve kadîr isimleridir. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“En güzel isimler Allah’ındır. Siz onu, onlarla çağırın. Onun isimleri konusunda yamukluk yapanları bırakın. Onlar bu ettiklerinin karşılığını göreceklerdir.” (Araf 7/180)
Allah, Meryem Ana’da var sayılan yetkileri elçilerine bile vermemiştir. O, son Elçisine şöyle buyurur:
“Biz seni onların üzerinde bir koruyucu yapmadık. Sen onların üzerinde bir vekil de değilsin.” (En’am 6/107)
“Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah’tır.” (Hud 11/12)