ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  KUR’AN’IN “RUHUNU” VE “VİCDANINI” ESAS ALAN İSLAM’DA CARİYELİK YOKTUR
 

KUR’AN’IN “RUHUNU” VE “VİCDANINI” ESAS ALAN İSLAM’DA CARİYELİK YOKTUR
Ancak bugün öyle değil. Onlardan dahi iyi bir noktadayız ve cesur olmamızı gerektirecek birçok sebep var.

Bugün yeniden üretilecek (inşa çağı) fıkhında bunun adı “savaş esirleri hukuku”dur. Buna göre bugün bir savaş olsa ve Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: Güvenliği sağlanmış korunaklı bir yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye yapılamaz. Evli olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa kıymış olsun nikâhı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, cinsel taciz yasak olur. Misafir muamelesi görürler. Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar. Ya fidye veya tazminat karşılığı salıverilirler. Ya örneğin, lisan belletme, teknoloji öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar. İçlerinden kendi istekleri ile evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) ve mehirleri tastamam verilerek bekârlarla telli duvaklı, davullu zurnalı baş göz edilip serbest bırakılırlar.

Ya da hepsi bir meydana toplanır, etkili, dokunaklı ve gayet centilmen bir hitapla; insanlığa ne getirmek istediğimizi, niçin savaştığımızı, hürriyetin ve adaletin insanlık açısından önemini, İslam’ın sevgi ve merhamet dini olduğunu, kendimizi diğer din ve ideolojilerden ayıran farkın ne olduğunu, neye hizmet için var olduğumuzu anlatılır ve kayıtsız şartsız hepsini yurtlarına, yuvalarına göndererek serbest bırakırız.

Kur’an’ın, Bedir esirleri uygulamasında, daha sonraları da Hz. Ali’nin Suriye esirlerine yönelik hitabesinde ifadesini bulan Kur’an’ın “ruhunu ve vicdanını” esas alan bir fıkıh çağımızda kanaatimce böyle olmak icap eder.

Geçmişte Bizans’ın ve Sasani’nin köleci düzenlerine ve saray cariyelerine kendini kaptıranlar, ne yazık ki İslam’ın hürriyet ve adalet iklimini çoraklaştırmış, vicdanını kurutmuş, insanlıkta estirdiği o muazzam rüzgârı içten kırmış, üstelik bunun farkına bile varamamışlardır. Zihnini ve ufkunu eski (ihya) çağlarında donduran birçoğumuz, hala farkında olmadığı için geçmişin cariye hukukunu aşamamaktadırlar. Hâlbuki her çağın fıkhı o çağda üretilir, o çağı yaşayanlarca üretilir.

·         Kur’an’da başörtüsü var mı?

KUR’AN’DA BAŞÖRTÜSÜ İLE İLGİLİ AYETLER

ELİAÇIK: Kur’an’da konuyla ilgili ayet şudur:

“Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Görünmesi zarurî olan yerler dışında cinsel cazibelerini sergilemek için açılıp saçılmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.” (Nur; 24/31)

Burada başörtüsünden mi, omuz örtüsünden mi, atkıdan mı, şaldan mı, eğer başörtüsünden bahsediliyorsa onun baştan çıkarılıp omuzlardan aşağıya örtülmesinden mi, yoksa başla beraber omuzlardan aşağıya örtülmesinden mi, neden bahsediliyor?

Ayetten anladığımıza göre, demek ki o günkü toplumda;

1. Bakışlarını sakınmayan,
2. Irz ve namuslarını korumayan,
3. Görünmesi zarurî olan yerler dışındaki yerlerini de cinsel cazibelerini sergilemek için açıp saçan,
4. Başörtülerini omuzlarının üzerinden salmayan bir takım kadınlar vardır. Ayet “mü’min” kadınlara bunlar gibi olmamaları çağrısında bulunuyor.

Ayette “başörtülerini” diye çevirdiğimiz “humuruhinne” kelimesi HAMR kökünden gelir ve tam anlamıyla “başörtüsü” manasına gelir.

Çünkü Arap bunu “baş ile ilgili” yerlerde kullanmaktadır. Örneğin başı döndürüp karıştıran, aklı örten, şarap, içki (hamr), baş döndüreni satan, şarapçı (hammâr), başı döndürme, aklı örtme yeri, şaraphane (hammâre), içkinin verdiği baş ağrısı (humâr), başı beyaz koyun (muhammera mine’ş-şiyâh) demiş Arap…

Demek ki (hımâr) kelimesinin en önemli özelliği “baş” ile ilgili olmasıdır. Nitekim bu ayetler başı açıklığın yaygın olduğu bir topluma inmiş değildir. O günkü toplumda değil kadınlar erkekler bile, kimisi sıcaktan, kimisi Arap örfünden zaten başlarını bir şekilde örtmektedirler. Yani erkek kadın hemen hiç kimse “başı açık” dolaşmamaktadır. Sarık, kaftan, tül, renkli bez vs. başlarına bir şeyler dolayıp sararak veya alarak dışarı çıkmaktadırlar. On bin nüfuslu Medine’de yaşayan Yahudiler, Evs ve Hazreçliler, Muhacirler vs. dışarıdan bakıldığında üstlerinde “baş”larında bir takım örtüler olan insanlardır. Fakat özellikle kadınlarda bu örtü, örtünmek amacıyla değil, daha da çekici ve egzotik olmak amacıyla, “azını açıp azını kapatır” tarzda olmaktadır.

·         Peki, öyleyse ayet ne demektedir?

ELİAÇIK: Dikkat edilirse “Başörtüsü takın, başınızı örtün” denmiyor da “Başınıza aldığınız o örtüleri boyunlarınıza, omuzlarınızdan aşağıya da salın” deniyor. Bunun sebebi, o dönem kadınlarının başörtülerini arkadan bağlayarak, omuzlarını ve göğüslerine kadar boyunlarını açıkta bırakmalarıydı. Böyle daha çekici olacaklarını düşünüyor olmalılar…

Buradan “Başörtüsü değil, boyun örtüsü emrediliyor” diye bir sonuç çıkarmak, işi yokuşa sürmek ve anlamamak için diretmekten başka bir şey değildir.

Çünkü Kuran’ın çoğu emri zaten böyledir. Yani ayetler çoğunlukla “yürürlükteki durum” üzerine gelir ve onu düzene sokar.

Örneğin, “Cuma namazı kılın” demez de, “Zaten kılmakta olduğunuz o cuma namazı var ya, işte onun için çağrıldığınızda alışverişi bırakın” der.

Yine örneğin, “Namaz (salât) diye bir şey icat edin, kurban (nahr) diye bir uygulama başlatın” demez de, “O yapılmakta olan namaz (salât), kesilmekte olan kurban (nahr) var ya, işte onu siz Allah için yapın” der.

Yine örneğin, “Dörde kadar evlenin” demez de, “O onar, on beşer evlenip de geçindirmek için yetimin malına el uzatmaya kalktığınız eşleriniz var ya, işte onları dörde, üçe, ikiye, hatta bire indirerek evlenin, yetimlere haksızlık yapmaktan korkuyorsanız böylesi daha iyidir” der.

Demek ki bu tür ayetler yürürlükteki duruma müdahale etmek, yanlış taraflarını düzeltmek, ıslahat yapmak amacıyla gelmektedir. Düzelttiği şekliyle de kalıcı emre dönüştürmektedir.

KUR’AN’DA BAŞÖRTÜSÜ VARDIR

Başörtüsünün de böyledir. Yani denmek istenen; “O zaten takmakta olduğunuz başörtüleriniz var ya, işte onları aşağıya doğru da salın, başınıza toplayıp da boynunuzu, omzunuzu, göğsünüzü, sırtınızı açıkta bırakmayın” demek olur…

İlginçtir, kadınların o günkü giyim tarzı bugün Fransızca’dan Türkçe’ye geçen “dekolte” kelimesi ile aynı manayı çağrıştırmaktadır. Çünkü dekolte Fransızca’da boynu açıkta bırakan giysi (decollete) demek. Bu sözcüğün kökü Latince’de boyun (col, collum) kelimesinden geliyor. Türkçe’ye de geçen, boyunda taşınan (koli), boyna sarılan (kaşkol), boyuna takılan (kolye) kelimeleri de bu kökten…

Anlaşılan o günkü kadınlar saçlarını arkadan bağlayacak şekilde başörtüsü ile örtüyorlar, omuzlarını, göğüslerine kadar boyun kısımlarını gayet “dekolte” bir kıyafetle açıkta bırakıyorlardı. Bugünün tabirleri ile “derin göğüs ve sırt dekoltesi” ile dolaşıyorlardı. İşte ayette bu tarz örtünmenin bir anlamının olmadığı beyan ediliyor. “Örtünecekseniz doğru dürüst örtünün. O başlarınıza taktığınız başörtüsünü sırt ve göğüs dekoltenizi tamamlayan bir aksesuar olarak değil, örtünmenin mantıkî sonucu olarak iyice aşağıya salın, boynunuzu, göğsünüzü, sırtınızı örtecek şekilde yakalarınızın üzerinden salın ki örtünmüş olasınız…” denmek isteniyor. 


                                                              DEVAMI>>>

 
 
  Bugün 211 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden