ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  KUR’AN VE GAYB ALANI
 

KUR’AN VE GAYB ALANI

İlk inzal olan sûrelerde hayatın öncesi, anlamı ve sonrası ile ilgili temel, evrensel ve kaçınılmaz sorular üç kategoride aydınlatılmıştır. Kur’an bütünlüğü içinde de ele alınan gaybi ve itikadi konularla ilgili ayetler üç başlık altında tasniflenebilir:
1• Doğrudan itikad konusu olarak gaybın haberlerini aktaran ayetler.
2• Şirk koşanları veya gaybi haberlere inanmayanları uyarmaya yönelik ayetler.
3• Gayb alanıyla ilgili ölçü bildiren ayetler.
İlk olarak; ilk inzal edildikleri konusunda üzerinde icma bulunan Alak, Kalem, Fatiha, Müddessir, Müzemmil gibi sûrelerde gaybi bilgiler aktarılmaktadır. Hayatın öncesi, amacı ve akıbetiyle ilgili bu bildirimlerden bazıları şunlardır: Alemlerin rabbinin kim olduğu, insanı kimin yarattığı ve bilmediklerini kimin öğrettiği, cennet ve cehennemin ne olduğu; ibadet edilenin ve yardım istenilenin kim olacağı; Allah’tan başka ilah olmadığı, alemlere hatırlatma için indirilen zikrin O’ndan olduğu vd.

Müslümanlar için mutlak ve öncelikli gayb haberi ise Kur’an’ın kendisidir. Bakara Sûresi’nin ilk ayetlerinde belirtildiği gibi
Rasul’e indirilene iman ettiğimiz için, ahirete de görmediğimiz halde yakîni bir iman besleriz. Çünkü Kur’an’ın tümü veya tüm gaybi bildirimleri mü’minler için kesin bilgi ifade eden temel itikad konumuzdur.
Müşriklerin vahyi bildirimlere itirazları karşısında Kur’an’ın meydan okuyan ayetleri dikkat çekicidir.

İkinci olarak; kafirler “ilimsiz/bigayr-i ilim” (30/29) olarak kendi hevalarının peşinden gidip bilmeden Allah’a oğullar ve kızlar isnad etmişlerdi. (6/100) Ve “zan” haktan hiçbir şey ifade etmezken (10/36) “zanlara ve nefislerinin heveslerine uyuyorlar” (53/23) şefaat, vesile kültürü, azabın kendilerine ancak sayılı günler dokunacağı gibi vehim ve zanlarla kendi konum ve statülerini savunmaya çalışıyorlardı. Allah tarafından yaratılmış oldukları halde cinleri, melekleri, hatta bazı peygamberleri dahi Allah’a ortak koşmaya kalkışarak fıtri ve vahyi yoldan sapanlar mükerreren uyarılıyorlardı. Sapkınlık içinde bulunan çoğunluk sadece zan peşinden gittikleri ve saçmaladıkları (6/116) belirtilerek uyarılmış ve vahyi aklederek ilk ayetlerden itibaren (74/5) sürekli olarak arınmaya davet edilmişlerdir.

Muhammed (s) ümmeti içindeki siyasi yapıdaki bozulmanın akabinden baş gösteren vahiy dışı kültür ve inançların İslam dünyasına sızması ve tağileşme tutumuyla oluşan cahili sapmaların sonucunda yönetimde ve eğitimde Kur’an’ın ölçülerinden uzaklaşma süreci de başlamıştı. İslam ümmetinin tüzel/kolektif kişiliğinde de 6-7 asırdan bu yana itikadi, idari, siyasi ve kültürel alanlarda Kur’an dışı eğilimler etkin olmaya başlamış ve Kitabi bir ümmet olmaktan uzaklaşılmıştır.

Müslümanların itikadlarına musallat olan ve kurumlaşan yanlışları ve Kur’an dışı bazı sapmaları şu başlıklar altında ifade edebiliriz:

  • Nur’u-Hakikatı Muhammediye anlayışı;
  • Kutup, Gavs, masumiyet telakkileri; şefaat, vesile ve rabıta kültürü;
  • Zalim sultana itaat edilmesi ve fasık imamın arkasında namaz kılınması;
  • Rasulullah’a Kur’an’ın dışında bir mislinin veya bir mushafın daha verilmiş olduğu;
  • Hz. İsa’nın diri olduğu, Mehdi’nin ve İsa’nın zuhuru; kabir azabı; sırat köprüsü,
  • Miraç ve Miraç’ta Allah’la pazarlık senaryosu vd.

 

Bu Kur’an dışı gayb bilgilerinin/haberlerinin hemen hemen hepsi tasavvuf kaynaklarında, büyük ölçüde de Sünnilerin Kütüb-i Sitte’sinde ve Şia’nın Kütüb-i Erbâ’sında yer almaktadır. Kur’an’ın bildirmediği gaybi konuların ve rivayetlerin imanın esasları arasına katılması tevhid akidesinin bulanmasına ve Müslümanların tamamen beşeri ve zanni üretimler ile akidevi, kelami, felsefik ekollere bölünüp güçlerinin düşmesine neden olmuştur.

Kur’an dışı gayb haberlerini kesin iman esası belleyen ve gayba taş atarak imanına zulüm karıştıran bir çok dindar bulunmaktadır. Kur’an’da vahyi ölçüyü ve bildirimleri bulandıranlara karşı Rabbimizin yönelttiği uyarı ve ikazlar, kendini İslam’a nisbet eden bu tür ilim/yakîn ifade etmeyen rivayetler peşindeki dindarlar içinde geçerlidir. Şirke düşen insanlar tövbe etmeli ve kendilerini vahiyle yeniden ıslah etmelidirler.

Son olarak; gaybi konulara yaklaşımda vahyi ölçüler bildiren ayetlere dikkat edilmeli, bu konudaki ilim, yakin, zan, muhkem, müteşabih, te’vil, hars, şüphe, şek, heva, hikmet gibi kavramların Kur’an’da kullanılış biçimleri netleştirilmeli, lugat kullanımlarıyla ıstılâhi/terimsel kullanımlarının ayrımı yapılmalıdır.

Örneğin, “
zan
” bir belirtiden meydana gelen bir şeyin ismidir. Bu belirti vakıaya/bilgiye de götürebilir; harsa/boş olana yani vehme de götürebilir.[1]

Gayb katında ise şeksiz ve şüphesiz yakîn ifade eden bir bilgiye sahip olmak gerektiğinden, gaybi konularda zanda bulunmak vehimden başka bir anlam taşımaz. “Onlar yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir şey ifade etmez.” (53/28) Dolayısıyla ıstılâhi anlamıyla zan kavramı, gaybla ilgili veya iman esaslarıyla ilgili konularda kullanılmaz.

Gaybi konularla ilgili olarak “
gayba taş atmama” (34/53) bilinci içinde vahyin hudutlarını çizdiği muhkem nasslar dairesi içinde iman etmeli ve düşünmeliyiz. “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez” (5/116); “Hakkında ilmin olmayan bir şeyin ardınca gitme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunlardan sorumludur.” (17/36) gibi ayetler fıtri bir merakla yöneldiğimiz gaybi alanla ilgili sınırlılığımızı da ifade etmektedirler.


                                                                     DEVAMI>>>

[1] Rağıb el-İsfahânî, Müfredât.

 
 
  Bugün 171 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden