41:3 Bu (Kuran), bilen bir toplum için Arapça bir okungan olarak ayetleri detaylanmış bir kitaptır. …
ALLAH düşmanlarının Müslümanları can evlerinden vurmak için tasarladıkları diğer bir yalan ise Kuran’ın detay konulara girmeyen bir anayasa olduğu tezidir. Böylelikle, muhatapta günümüz hukuk normlarını çağrıştırıcı bir hiyerarşi olduğu izlenimi verilerek, ALLAH’tan rol çalmaya çalışılmaktadır. Nasıl ki anayasaların altında kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelikler vb varsa İslam dininde de bu gibi normların doğal olduğunu empoze etmektedirler.
Ancak unuttukları bir şey var ki o da, ülkem özelinden ele alacak olursak darbeci generallerin birkaç teorisyen ve tercüman vasıtasıyla 19. asır Avrupa devletlerinin anayasalarından bozuk bir Türkçeyle çevirdikleri anayasaları, ALLAH’ın yasasıyla bir tutmalarıdır. Oysaki ALLAH, tüm insan ve cinlerin bir araya gelseler Kuran’ın bir suresini bile ortaya koyamayacaklarını belirtir. (2:23; 10:38; 17:88) Nasıl olur da her üç ayda bir maddeleri değişen ve ortalama 20 yılda bir de kökten yenilenen kul yasalarıyla ALLAH’ın hükümleri bir tutulabilir? Ne yazık ki kul hükümleri üzerinde normal hatta zorunlu olan bu update işlemini, bizimkiler tevil, nesih, hiç oralı olmama ve aksinde hadis, icma ve fetva uydurma opsiyonlarıyla Kuran’a reva görmekten de imtina etmemişlerdir.
Gerçekten de Kuran, bu müptezellerin çığırtkanlığını yaptıkları gibi anayasa mıdır? Aslında bilimsel metotta “ispat iddia sahibine vaciptir.” kuralı uyarınca bu savlarını onların kanıtlaması gerekir. Fakat Yaratan, şeytanların bu tarz şayialarla ortaya çıkacaklarını bildiğinden pek çok ayetinde kitabının detaylı ve ayrıntılı olduğunu ısrarla belirtmiştir. (6:55, 114; 7:52; 10:37; 11:1; 16:89; 17:41; 17:89; 41:3) Yani Kuran, Müslümanlar için tek yasadır.
11:1 E.L.R. Bu ayetleri sağlamlaştırılmış bir kitaptır. Sonra her şeyi bilen ve haberdar olan tarafından detaylı bir şekilde açıklanmıştır.
Ayrıca bir kez mealinden okuyan herkesin göreceği üzere Kuran, ilk bakışta gereksiz olduğunu bile düşünebileceğimiz pek çok detayı bile bünyesinde barındırmaktadır. Çocuklar ve hizmetçilerin ebeveynlerin odasına girerken izin istemeleri gereken vakitler (24:58); tüm yakın akrabaların isimleri ayrı ayrı zikredilip ayrı veya beraberce kimlerle yemek yiyebileceğimiz (24:61); Kuran’ın en uzun ayeti olan (2:282)’deki az olsun çok olsun borçlanmaların katipli, şahitli yazılmalarına dair ince detaylar; yolculuktayken ölüm yetişmiş olanın vasiyeti ve şahitlerle ilgili uzun ayrıntılar (5:106); leşin aksamları (5:3), peygamberin evine giriş çıkış ve yemek adabı (33:53); mirasta varislerin (4:11-12), hicapta mahremlerin teker teker isimleriyle birlikte zikredilmeleri (24:31); savaş esnasındaki namaz (4:101-104); çocuğun emzirilmesi ve süt anne ile ilgili hükümler (2:233)…
Kuran bu ve benzerleri gibi hayatımızda belki hiç karşılaşmayacağımız ve Kuran’da yazmazaydı önemsiz olarak nitelendirebileceğimiz onlarca detay buyruk içerir. Eğer konu iddia makamının belirttiği istikamette seyrediyor olsaydı, bu tarz tali konuların Kuran’da hiç yer almayıp sünnet, hadis, icma, kıyas, içtihat ve fetva yollarıyla halledilmesi gerekecekti.
Kuran’ın ayrıntısız olma söylemi beraberinde eksikliğini de getireceğinden, noksansız olmasına dair ortaya sunduğumuz tüm deliller detaylılığına da kanıttır. Çünkü tafsilatsız olan bir şey en nihayetinde eksik demektir.
6:114 O size kitabı ayrıntılı bir şekilde indirmişken, ALLAH’tan başka hüküm koyucu mu arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, Kuran’ın Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde asla şüphecilerden olma.
“Kuran”, kelimesi ALLAH’ın son kitabının isimlerinden birisidir. Kıraat (okumak) mastarından ful’an vezniyle müştak olup, “çok okunan” manasına gelir. ALLAH’ın Kitabında genellikle özel isim olarak kullanılmasına rağmen bazı durumlarda cins isim olarak da kullanılmıştır. (10:15; 20:113; 39:28; 42:7; 43;3; 56:77; 72:1; 75:17-18) ayetlerinde olduğu gibi. Ancak Kuran kelimesinin dilimize yalnızca özel isim anlamındaki yaygın kullanımı geçmiştir. Arapça olan, ALLAH’ın Hz. Muhammed vasıtasıyla indirdiği tek bir kitap… Nitekim cins isim olarak geçtiği yerleri de aynen Kuran olarak çevirmek anlatım bozukluğuna ve yanlış anlamalara sebebiyet verir. Örneğin bu ayette olduğu gibi. “Arapça bir Kuran”, “acayip bir Kuran” ibareleri birden çok Kuran olduğu sonucunu doğurur. Oysaki Kuran denilince halkımız tek bir kitabı bilmektedir. Dolayısıyla bu ayetlerde geçen Kuran kelimelerinin Türkçe karşılığını vermeliyiz. Türkçe meallerin pek çoğu bu detayı fark etmemiş olacaklar ki kelimeyi aynen bırakmışlar. Birkaç tercüme ise “hitap” ve “okuma” karşılıklarını vermiş. Ancak bu iki kelime de dilimizde “çok okunan” anlamını içermemektedir. “Okuma” kelimesi bir noktaya kadar kabul edilebilir olsa da hitap kelimesi tamamen uygunsuzdur. Çünkü hitap sözlü anlatımdır. Kuran ise yazılı bir belgedir. Yeterli araştırmalar yapmış olmama rağmen 1000’lerce yapım eki, 100’lerce ağız ve 10’larca şive ve lehçesi olan dünyanın en güçlü dili Türkçemizde maalesef en temel kelime olan Kuran kelimesinin karşılığını bulamadım. Aslında bunun kasıtlı yapılmış olduğunu düşünüyorum. Kuran’ın ne demek olduğunu gören halkın onu harıl harıl anlayarak okumasından çekinmiş olmalılar. Çünkü “kıraat” kökü “tilavet”ten farklı olarak anlayarak okumayı bünyesinde barındırır. Bu gerekçelerle işin başa düştüğünü görüp engin “yapım ekleri” deryamıza dalarak okumak (kıraat) mastarına hangi eki getirirsek “çok okunan” anlamını verir bulmaya çabaladım. Nasıl ki Arapçada kelimeler köklerin vezinlere göre çekimlenmesiyle türetiliyorsa, bizim dilimiz de eklemeli bir dil olduğu için uygun bir yapım ekiyle mesele kolaylıkla halledilecekti. Pek çok aday ek arasından biz “kan-gan” ekinin cup diye oturduğunu fark ettik. Çünkü fiilden isim yapan bu ek, failinin fiili sürekli, tekrarlı ve çok yaptığına tekabül ediyor. “Çalış-kan”, “atıl-gan”, “alın-gan”, “üret-ken”, “kay-gan”, “unut-gan”, vs örneklerinde olduğu gibi. Sonuç olarak okumak (kıraat) fiiline Arapçada uygulanan tekniğin aynısını uyguladık. Ful’an vezni “mebni lil meçhuldür”. Yani bizdeki edilgen (passive voice). dolayısıyla öncelikle “oku” kökünü edilgene çevirerek okunmak haline dönüştürmeliyiz. Geriye yalnızca uygun yapım ekinin bulunması kalıyor. Her ne kadar milyarlarca bütçelik bir devlet çiftliği olan dil kurumumuza öykünerek “okungaç”, “okuntay”, “okunsal” “okunga”, “okungun” gibi kelimeler aklımıza gelse de imdadımıza konumuzun dilbilgisi terimleri “et-ken” ve “edil-gen” yetişerek bizi bu müşkülden kurtardı. Her ne kadar yeni duymuş olduğumuz için kulağımızı tırmalasa da filolojik olarak yanılmadığımızı ve benim alıştığım gibi sizlerinde alışacağınızı düşünüyorum. Elbette ki bu konuda yapıcı önerilere açığız. Vergilerimizi oturdukları yerden sağıp “oturgaçlı götürgeç”i icat edenlerden daha çok isabet ettiğimizse muhakkaktır.
|