Din büyüğü sayılan bir kişiye olağan üstü özellikler yakıştırılırsa insanları onun etrafında toplamak kolay olur. Onun Allah’a yakın olduğuna vurgu yapılarak aracı ve kurtarıcı sayılması sağlanır. Sonra Allah’ın ilhamıyla yazdığı iddia edilen kitaplar oluşturulur. Böylece ayrı adı, ayrı önderi ve ayrı kitabı olan bir cemaat oluşur. Sonra sürekli büyüleyici sözler söylenir. Bu cemaate girmeyenin kurtuluşa eremeyeceğine vurgu yapılır.
Katolik kilisesi bu şekilde oluşan bir Hıristiyan cemaattir. Kilise ile cami çok farklıdır. Cami bir ibadet yeridir. Ama kilise canlı bir varlık, İsa’nın Mistik Bedeni ve hiyerarşik bir toplum kabul edilir. Onlara göre “Kilise tektir, kutsaldır ve Katolik’tir. Kilisenin tek bir Rabbi, tek bir imanı vardır. Tek bir vaftizden doğar, tek umutla tek bir Ruh tarafından canlandırılan tek bir Beden’dir. Katolik Kilisesi bütün insanlığı, Mesih’in önderliğinde, onun Ruh’unun birliğinde içerdiği iyiliklerle birlikte toparlamaya çalışmaktadır.”
Katoliklerin, Dini Gelenek dedikleri özel kitapları vardır. Onların, Kutsal Ruh’un canlı aktarımı yani vahyi ile oluştuğuna inanırlar. Tevrat ve İncil ile aynı ilahi kaynaktan fışkırmış saydıkları için aynı saygıyı gösterirler.
Katoliklerin asıl vurgusu şudur: “Katolik Kilisesine girmeyen kurtuluşa eremez.”
Nurcular da yukarıdaki gibi oluşmuştur. Önce Said Nursî’ye olağanüstü özellikler yakıştırılarak onun müceddid, mehdi, beklenen İsa ve Gavs-ı azam olduğu, birlik makamında bulunduğu, Hakikat-i Muhammediye’nin onda tecelli ettiği ve nurculara şefaat edeceği vurgulanmış, sonra Risale-i Nurlar’a kutsallık verilmiş sonra da kurtuluşun ancak Nur cemaatine girmekle mümkün olacağı söylenmiştir. Böylece farklı bir adı, farklı bir kitabı ve farklı bir lideri olan yeni bir cemaat ortaya çıkmıştır. Şimdi bununla ilgili iddialara bakalım:
.
|