BİR REZALETNAME: MARİFETNAME VE BİLİMSEL GERİLİĞİN KÖKENİ
Kuran evde bohçalar içinde sarılı, okunmadan dururken dini yayınlar adı altında öyle kitaplar satılmakta ve okunmaktadır ki buna akıl erdirmek hiç mümkün değildir. Bu bölümde 250 yılı aşkın bir süredir rekor düzeyde satan, hala sadeleştirilip farklı yayınevleri tarafından tekrar tekrar basılan Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnamesi’ni inceleyeceğiz.
Erzurumlu İbrahim Hakkı, gelenekçi dini savunanlar tarafından büyük alim, ilim ve irfan okyanusu olarak takdim edilir. İbrahim Hakkı’nın Marifetname’deki izahlarına geçmeden, bu kitabı öven açıklamalara bir iki örnek vereceğiz. Bu övücü açıklamaları aklınızda iyi tutarsanız İbrahim Hakkı’nın değerli (!) açıklamalarını okuduğunuzda daha iyi değerlendirebilirsiniz. Kitsan tarafından 1984 yılında basılan Marifetname’nin 2. sayfasında İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya’nın takdimi şöyledir.
“Yazıldığı asırlara ışık tutan, günümüze kadar değerinden bir şey kaybetmeksizin dini eserler arasında müstesna bir yer işgal eden Marifetname’nin tekrar irfan hayatımızda yer alması sevindirici bir olaydır.”
Bedir Yayınevi ise Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı tanıtırken, bizim gibi mezhepleri eleştirenleri ve sonuç olarak da Marifetname’yi de eleştirenleri kınayarak ve İbrahim Hakkı’yı överek okuyucularını bu muazzam (!) esere hazırlar:
“Bu kitabın müellifi Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri zahir batın ilimlerinde son derece yüksek bir mevkiye sahip olup, hem ulema-i amilinden, hem de meşayihi kiramdan bir zat-ı celil-ül kadirdir. Kendisini rahmetle anar, onun ve diğer piranın ruhaniyetlerinin bizimle beraber olmasını Hak Teala’dan niyaz ederiz. Müellif hazretleri Ehl-i Sünnet Vel Cemaat mezhebindedir. Zaten hem itikad ve hem amelde tek yol Sünniliktir. Zamanımızda İslâm dünyasında ve bu arada memleketimizde türeyen bazı gafil ve cahiller Ehl-i Sünnet yolundan saparak yüce dinimizin safiyetini bozmak istemektedirler. Reformcular, Vehhabiler, Selefiye cereyanı salikleri, mezhepleri inkar edenler, mezhepleri birbirine karıştırmak isteyenler, İran Rafizilerinin peşine düşenler, din perdesi altında hizipçilik, anarşi ve terör kundakçılığı yapanlar ortalığı ifsad etmektedirler. Tüm mü’min kardeşlerimizin bu zararlı bidat cereyanlarına karşı son derece uyanık bulunmaları, onların aldatıcı propagandalarına kanmamaları ve Ehl-i Sünnet mezhebine sımsıkı sarılmaları lazımdır. Ta ki dinimiz yücelsin, ümmetimiz selamet bulsun. Marifetname’nin bu baskısı büyük emeklerle hazırlanmış gerektiği zaman selahiyet sahiplerine danışılmış ve elden geldiği kadar eksiksiz bir eser vermek için gayret sarf edilmiştir. Türkiye’mizin yetiştirmiş olduğu büyük İslâm alimi ve arifi olan Şeyh İbrahim Hakkı Erzurumi hazretlerinin Marifetname’si eski tabirle bir muhital maariftir yani bir ilim ve irfan okyanusudur. Baştan sona kadar inceliklerle, hikmetlerle dolu bir hazinedir. Böyle bir eseri milletimize sunmaktan bahtiyarlık duyuyoruz ve bizi buna muvaffak kıldığı için Halıkımıza hamdu senalar ediyoruz.”
Bedir Yayınevinin kitabı takdimi bu şekildedir.
Birazdan vereceğimiz örnekleri incelemeniz Ehli Sünnet alimi diye gösterilenlerin seviyelerini anlamanızı, dini yücelttiklerini sanırken neler yaptıklarını, bunun yanında bunları öven mezhepçi zihniyeti eleştirmekte isabetli veya isabetsiz olduğumuzu belirlemenizi sağlayacaktır. (Eğer bu kitabı almak isterseniz İbrahim Hakkı’nın yaptığı Cennet haritasını da kapsayan bir kitabı alın. Ne yazık ki Marifetname’nin bazı baskıları bu çok değerli(!) haritayı kitaptan çıkarmış bulunuyorlar.) Değerlendirmelerinizi daha rahat yapabilmeniz için Marifetname’den (Başlıklar bize aittir) örneklere geçiyoruz:
Bütün bu saf saf olan meleklerin ötesinde bir büyük yılan vardır. Arşı azamı başı kuyruğunun üzerine gelmek üzere çevrelemiştir. Başı beyaz inciden, bedeni sarı altından ve gözleri kırmızı yakuttan yaratılmıştır. Her bir tüyünün dibinde bir meleğin tespih ettiği yüz bin kanadı vardır. Bu sarı yılanın tespihinin sesi diğer bütün meleklerin tespih seslerini bastırarak onlara korku verir. Ağzını açtığı zaman gökleri ve yeri bir lokma etmesi mümkündür. Eğer o büyük yılana ilham olunmasa idi, onun sesinin heybetinden bütün mahluklar helak olurdu.
Birisi Cebrail aleyhis-selamdır ki altı yüz kanadı vardır. Her birinin yüz teleği vardır ki her teleğin uzunluğu Batı ile Doğu’nun arası kadardır. Tüm kanatları renkli nurlarla olmakla beraber, büyük cüssesi kardan beyazdır. Ayakları yerin altına kadar uzanır. Kanadının bir tüyü ile dağları devirecek kadar kuvvetlidir.
.... Bunun altında dördüncü gök vardır ki beyaz gümüştendir. Bunun ismi Erkalun’dur. Buranın melekleri at suretindedir. Reislerinin ismi Kabail’dir. Bu dördüncü göğün bekçisidir. Bunun altında üçüncü gök vardır ki sarı yakuttandır. Bunun ismi Maun’dur. Buranın melekleri kartal suretindedir. Reislerinin ismi Saftail’dir. Bu üçüncü göğün bekçisidir.
Allah sözü edilen derya içinde Güneş için üç yüz altmış kulplu elmastan bir araba yaratıp, üzerine Güneş koymuştur. Güneş’i arabası ile doğudan batıya doğru çekip götürmeleri için her kulpundan tutacak bir melek tayin etmiştir. Ay içinde Hak Teala üç yüz kulplu sarı yakuttan bir araba yaratarak, üzerine Ay’ı yerleştirmiştir. Ay’ı arabası ile doğudan batıya çekip götürmeleri için her kulpu tutacak bir melek tayin edilmiştir. Ayrıca Ay için cevherden altmış kulplu bir kılıf yaratmış, her kulptan tutacak altmış melek tayin etmiştir. Ay’ın arabasını götüren melekler onu her gün Güneş’ten uzaklaştırdıkça, kılıfını tutan melekler de kılıfı her gün Ay’dan biraz daha sıyırarak Güneş ile Ay karşı karşıya geldiğinde kılıfından tamamen çıkıp dolunay halinde görülür. Sonra Ay’ı Güneş’e melekler yavaş yavaş yaklaştırdıkça kılıfını da diğer taraftan her gün biraz daha yaklaştırıp Ay Güneş’e iyice yaklaştığında kılıfını Ay’a tamamen giydirirler. Kıyamete kadar bu şekilde devam eder. Bu sebepten Ay bazen hilal, bazen yarım ay, bazen dolunay şeklinde görülür.
Hak Teala yedi göğün her birisini balıklar gibi binlerce çeşit yaratıkla dopdolu etmiştir. Yedi göğün duvarı olan Kaf Dağının ötesinde bir büyük yılan yaratmıştır. Yılan büyük dağı halka gibi kuşatıp başını kuyruğu üzerine koymuştur. Kıyamete kadar Hak Teala’yı yüksek şanıyla tespih eder. Bu denizler ortasında yedi yer bir gemi gibi hareketli ve huzursuz iken, Hak Teala bir büyük melek tayin etmiştir ki; yerlerin etrafını kavrayıp, bir omuzu üzerinde sakin kılmıştır.
Sonra Hak Teala, o meleğin ayağı sağlam dursun diye yeşil yakuttan büyük bir kare biçiminde kaya yaratmıştır ki, onun en üst düzeyinde bin vadi yaratıp, her birini bir deniz ile ve her denizi binlerce çeşit yaratıkla doldurmuştur. Daha sonra Hak Teala o kayayı sabit tutmak için bir büyük kırmızı öküz yaratmıştır ki onun kırk bin başı, kırk bin boynuzu, kırk bin ayağı vardır. Her iki ayağı arası bir yıllık yoldur. Kayayı boynuzları ve sırtı üzerine yerleştirmiştir. Bu öküzün adı Liyunan’dır. Sonra Hak Teala onun ayaklarını sabitleştirmek için bir büyük balık yaratmıştır ki yedi deniz onun ağzında bir damla gibidir. Sonra Hak Teala o balığın altında bir büyük deniz yaratmıştır ki bu büyük balık, bu büyük denizde sukun ve karar etmiştir. Sonra Hak Teala o denizin altında yedi tabaka cehennem yaratmıştır. O büyük deniz cehennem üzerinde sakin olmuştur. Sonra Hak Teala yedi cehennemin altında sert rüzgar yaratmıştır ki cehennemin iki tabakası onun üzerinde karar kılmıştır...
Hanımını insanların kalabalık olduğu yerlere bakan eyvanlarda oturtmamak. Ta ki namahreme bakıp, halka meyli akmasın. Hanımına değerli ve süslü elbise giydirmemektir. Ta ki ziynet satmak için dışarı çıkmayıp evine bağlı olsun.
1. Günah işlemek
2. Yalan söylemek
3. Sabah vakti uyumak
4. Bir gün bir gecede sekiz saatten çok uyumak
5. Soyunup çıplak yatmak
6. Çıplak iken abdest bozmak
7. Bir yanı üzerine yaslanıp ekmek yemek
8. Ekmek kırıntılarını yere dökmek
9. Cenabet iken ağzını yıkamadan yemek
10. Soğan ve sarımsak kabuklarını yakmak
11. Geceleyin evi süpürmek
12. Çöpleri evin içinde biriktirmek
13. Yaşından büyüklerin önünde yürümek
14. Anne ve babasını isimleri ile çağırmak
15. Eline geçen çer çöple dişlerini kurcalamak
16. Toprak ve çamur ile ellerini ovalamak
17. Eşik üzerinde oturmak
18. Kapının bir kanadına dayanmak
19. Helada abdest almak
20. Elbisesini üzerinde dikmek
21. Yüzünü yıkayınca yeniyle ya da eteği ile silmek
22. Evde örümcek yuvasını saklamak
23. Namazı kılmada gevşek davranmak
24. Sabah namazını kıldıktan sonra camiden erken çıkmak
25. Her sabah çarşıya erken gitmek
26. Çarşıdan eve geç dönmek
27. Dilencilerden ekmek kırıntılarını satın almak
28. Kendi evladına beddua etmek
29. Biti ateşe atmak
30. Gece kapların ağzını açık bırakmak
31. Mumu, kandili nefesle söndürmek
32. Boğumlu kalemle yazmak
33. Dişi kırık tarakla taranmak
34. Anne, baba ve üstadına duayı unutmak
35. Sarığını otururken sarmak
36. Ayak donunu ayakta giymek
37. Dilenciye kızıp boş çevirmek
38. Kısıp ihtiyacından az harcamak
39. İsraf edip haddinden çok harcamak
40. Geçim işlerinde gevşek davranmak
41. Kapısız evde yalnız yatmaktır.
1. Çok günah işlemek
2. Çok düşünmek ve üzülmek
3. İş ve meşguliyeti çok ve dağınık olmak
4. Taze çeşniş yemek
5. Ekşi elma yemek
6. Ense çukurundan kan aldırmak
7. Deve katarı arasından geçip gitmek
8. Mezar taşındaki yazıları okumak
9. Asılan adamın yüzüne bakmak
10. Canlı biti yere atmak
Verdiğimiz bu örnekler, mezhepçi İslam’ın koyu savunucularından olan ve mezhepçilerin hararetli takdirlerini, övgülerini kazanan Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın iki yüz elli yılı aşkın bir süredir rekor sayılarda satan kitabından alıntılardır. Bu kitapta yazılanlar din adına yazılmış ve bu kitap İslami kitaplardan biri sayılmıştır. Bu kitaptaki bilgiler dini bir bilgiymiş gibi takdim edilmiştir. Kuran Müslümanı ile kendine Ehl-i Sünnet diyenler arasındaki fark bu kitapta da ortaya çıkmaktadır. Kuran’ı tek kaynak gören biri bu kitabı şiddetle yererken, “Ehl-i Sünnetim” diyenler ısrarla kitabı temize çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Uyuşturucu ile beyni yıkanmış bir adamın hayal dünyasında bile canlandıramayacağı manzaralar, Kuran’a, akla ve bilime ters olmasına rağmen savunulmuş ve üstelik müftüler, İslami yayınevleri bu izahları yapan kitaba ve yazarına övgüler yağdırmışlardır. Bu bilimsel (!) açıklamaları yapan İbrahim Hakkı hazretleri (!) ise tüm bu izahların “Tecrübe ile sabit” izahlar olduğunu yine marifetli kitabı Marifetname’de söylemektedir. Bu izahların nasıl bir tecrübe ile sabit olabildiğini kitabın yazarına sormak isterdik ama hayatta değil. Vardır herhalde bir açıklaması !
DEVAMI>>>