Bu mezhep, nikahın denetimi konusunda âyetlere değil, yalnız hadislere yer vermiştir. Bu da hadislerin doğru anlaşılmasını engellemiştir. Bu yaklaşımın mantığı şudur:
“Allah’ın, Elçisine yaptığı vahiy ikiye ayrılır; biri olduğu gibi kabul edilen vahiy (vahy-i metluvv), dizilişi insanı aciz bırakan bir telif, yani Kur’ân’dır. İkincisi, rivâyet edilen, nakledilen, telif edilmemiş, dizilişi insanı aciz bırakmayan, olduğu gibi kabul edilmeyen (gayr-i metluvv) ama okunan, Allah’ın Elçisi’nden bize ulaşan haberdir. O, Allah’ın bizden ne istediğini açıklar. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: "... kendilerine ne indirildiğini insanlara açıklayasın diye." Allah, birinciye yani Kur’ân’a uymayı farz kıldığı gibi, ikinciye yani sünnete uymayı da farz kılmıştır, arada bir fark yoktur.
Sünnet, eğer Allah’ın bizden ne istediğini açıklıyorsa, Kur’ân’a ihtiyaç kalmaz. Kitap ile Sünnet arasında fark görmemeleri bundandır. Allah Peygamber’e; "... kendilerine ne indirildiğini insanlara açıklayasın diye..." demiştir. Yoksa, "... kendilerinden ne istendiğini açıklayasın diye… " dememiştir. Bu yanlış, bir çok yanlışa yol açmıştır. İbn Hazm şöyle diyor:
“Peygamberin söylediği; “Dul kadın kendisi ile ilgili olarak velisinden daha çok hakka sahiptir.” sözü, onun izni olmadan velinin bir şey yapamayacağı anlamına gelir. O, kiminle isterse onunla evlenir ama velisinin izni olmadan nikâh kıyamaz. Eğer veli direnirse, burnu sürtülse de kadını, yetkili kişi evlendirir.”
Madem velinin itiraz hakkı yok, öyleyse varlığının anlamı nedir? Allah’ın dininde böyle anlamsız, hikmetsiz şey olur mu?
Bir de şöyle diyor: “Bakirenin nikahı, babayla kızın görüşlerinin aynı kişi üzerinde birleşmesi halinde kıyılabilir.” Demek ki, ikisinin görüşü aynı kişi üzerinde birleşmezse evlilik olmayacaktır. Mârufa uygunluk kıstası aranmayınca bu sonuçlar kaçınılmaz olmaktadır.
İbn Hazm, hadislerin âyetleri açıkladığını görse ve önce âyetlere sonra hadislere baksaydı, velinin iznine başvurmanın bir anlamı olduğunu anlar ve sistemini ona göre kurardı. Onun böyle bir metodu olmadığı için ilgili âyetlere yer vermemiştir.
Yukarıdaki âyetler ve hadislere göre nikahı, Mârufa uygunluk açısından denetlemek gerekir. Denetimi kızın velisi yapar. Âyetler, kadının Mârufa uygun kararına engel olmayı yasaklamaktadır. Bir anlaşmazlık olursa yetkili makam devreye girer. Çiftlerin evlenmesinde sakınca görülmediği taktirde onlar, şahitler huzurunda evlenme kararlarını açıklar ve nikahlanarak yeni bir aile kurarlar.
Mezheplerin konuya farklı yaklaşması, çok sayıda sıkıntının doğmasına sebep olmuştur.
Hanefi mezhebi, iki şahitle kıyılan denetimsiz nikahı geçerli saydığı için bu görüş; okullarda, iş yerlerinde ve bir çok mekanda gizli nikahlara veya kız kaçırmalarına yol açmıştır. Kaçırılan kıza iki şahit huzurunda evet dedirtilerek nikah kıyılmış ve kızın konumu meşrulaştırılmıştır.
Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinin görüşü, başlık parasına yol açmıştır. Madem velinin taraf olmadığı nikah geçersizdir, öyleyse onu ikna etmek gerekir. Bunun en kısa yolu başlık vermektir. Başlığı mehirle karıştırmamak gerekir. Mehir kızın kendine verilir. Başlık ise babasına, kardeşine, amcasına vs. verilir.
Âyet ve hadislere uyulsa ne kız kaçırma olur, ne kadının duygusallığını kullanıp onu sıkıntıdan sıkıntıya sokan evliliklere geçit verilir, ne de başlık parası ortaya çıkardı.
Yani Cebrail’in Peygamber’e getirdiği kelimelerle bize aktarıldığı için metni, tartışmasız doğru sayılır ve uyulur.
Yani Peygamberin ağzından çıkan kelimelerle değil, anlamı ile bize aktarıldığı için metni, tartışmasız doğru sayılmaz.
İbn Hazm, Ali b. Ahmed b. Said el-Endelüsî, el–İhkâm fî usûli’l-ahkâm, (Bir ilim adamları heyeti tarafından tahkik edilmiştir) Daru’l-Hadîs, Kahire 1404/1984, c. I, s, 93.
Müslim Nikâh, 66, 67, 68; Ebû Dâvûd Nikâh 26; İbn Mâce Nikâh 11; Nesâî Nikâh 33, 34.
İbn Hazm, el-Muhallâ, c. IX, s. 25-38.
İbn Hazm, el-Muhallâ, c. IX, s. 25-38.
Sonraki sayfa»»