Peygamberimizi biraz tanıyalım
Efendimizi tanımak ve tanıtmak elbette böyle birkaç sahifeye sığacak bir iş değildir. Onun her yönüyle tanımak ve anlamak için elbette aylarca çalışmak ve gayret etmek gereklidir. Bizim gayemiz sadece kardeşlerimizin ağzına bir parmak bal sürmektir. Balın tadını alanlar belki böylece Balküpüne ulaşmak için harekete geçerler.
Allahü Teala peygamberimiz hakkında şöyle buyurur:
لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ {128}
"Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir." (9 Tevbe 128)
KUR’ÂN’ın bize Peygamberimizi anlatan ve ona uymayı emreden pek çok âyeti vardır. Bu âyetlerden biri olan Tevbe Sûresinin 128. âyeti, onu beş önemli özelliğiyle bize tanıtıyor:
1. O bir elçidir, bir peygamberdir.
2. O bizden biridir.
3. Bizim sıkıntıya uğramamız ona ağır gelir.
4. O bize çok düşkündür.
5. Mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.
Bu maddeleri alt alta sıraladığımız zaman, pek büyük bir ibret tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz:
Âyet,onu bir elçi olarak nitelemiştir. Bu elçi, Âlemlerin Rabbi tarafından gelen bir elçidir; izzet ve şerefi pek yüksektir. Onun emrine uymak ve yasakladığı şeyden sakınmak, onu elçi olarak gönderen Âlemlerin Rabbine itaat etmek anlamını taşır. Ona isyan da, dolayısıyla, Allah’a isyan demektir.
Fakat âyet, dikkat çekici bir şekilde, onun elçiliğinden sonra sıraladığı özellikleriyle, onun heybet ve haşmetinden ziyade, bize yakınlığını vurguluyor, bize düşkünlüğünden ve bize olan şefkat ve merhametinden söz ediyor.
Burada tasvir edilen Peygamber, biz âciz ve günahkâr kulların asla erişemeyeceği, çok
uzaklarda duran, durduğu yerden de bizim ihmal ve isyanlarımızı çatık kaşlarla izleyen haşin bir gözetleyici değildir.
Günümüzde insanlığın asıl ıstırabı, Allah'ın Resulu Hazreti Muhammed'i (a.s.m.) tam mânâsı ile tanıyamamış, hakiki şahsiyetini bilememiş olmasından ve getirdiği hayat bahşeden esaslara aşk ve şevk içinde kucak açamayışından gelmektedir.
Dünyanın mânevi sarsıntısı da, sıkıntısı da, anarşi ve huzursuzluk içinde bocalayışı da bundan doğmaktadır.
Onu anlamadıkça, sevmedikçe ve âb-ı hayat yerine geçen prensiplerini kendisine rehber edinmedikçe de insanlığın bu sıkıntı, sarsıntı ve buhrandan kurtulması mümkün değildir.
Efendimiz bizim için her konuda örnektir. Allahü Teala bize onu her konuda örnek göstermiştir, o şöyle buyurur:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً {21}
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır. (33 Ahzab 21)
Onun bize güzel örnek olabilmesi, bizim onu anlayabilmemiz için, onun bizim gibi yani bizden biri olması çok önemlidir. Rabbimiz bu yüzden onu içimizden seçip bize göndermiştir. Kur`anda şöyle buyurulur:
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
"De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım, ancak bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve kulluğunda Rabbine hiç kimseyi ortak koşmasın" (18 Kehf-110).
.
1-Efendimizin şemaili
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) uzuna yakın orta boylu, insanlar arasında hoş ve güzel sayılacak ölçüde irice başlı idi. Bedeninin rengi kırmızımtırak nurânî beyaz idi. Burnunun iki kaşının birleştiği tarafı gayet itidal üzere yüksekçe, gözleri siyah, kaşlarının arası az aralık, sakalı sıkça, omuzlarının arası genişçe, omuz başları kalın, elleri ayakları kalınca, saçları kumral olup, düz ile kıvırcık arasında idi.
Peygamberimiz (s.a.s.)’in saçları genellikle kulak yumuşağına kadar uzanmaktaydı, saçını iki yana doğru ayırarak tarardı, saç sakal bakımını ihmal etmez, gerektikçe yapardı; saçlarını bazen Hz. Aişe gibi eşlerine tarattığı da olurdu. Süs için değil, sağlık için yatarken gözlerine sürme çeker, sabahleyin yıkardı. İki kürek kemiği arasında peygamberlik mührü (bir çeşit sembol) olduğunu ashâb-ı kiram nakletmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s)’in uyuduğu yere misvak (diş fırçası), abdest suyu ve tarak konurdu. O, her konuda temizliğe büyük önem veriyordu, bilhassa diş temizliği hususunda hassas davranıyor, her abdest alışında dişlerini misvaklıyordu.
2-Tevazuu
Hz. Ömer'(r.a)den rivayete göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: 'Hristiyanların İsa hakkında Allah 'ın oğlu dedikleri gibi, beni övgüde, aşırı gitmejyin. Ben ancak Allah 'ın kuluyum. Siz de benim hakkımda Allah 'in kulu ve elçisi deyin."
Hz. Enes (r.a) nakleder: Bir adam Hz. Peygamber (s.a.s.)e: ' Efendimiz ve Efendimizin Oğlu!" diye hitab edince:"Böyle söylemeyiniz Şeytan sizi heva ve hevese kaptırmasın. Ben sadece Abdullah 'in oğlu Muhammed ve Allah 'in Rasüluyüm. "diye cevap verdi. .
Birgün Ashab-ı Kiram'dan Abdullah b. Yusr Yarete gelmiş, huzuruna girince titremeye başlamıştı. Bunu gören Peygamberimiz (s.a.s) o kişiye şöyle dedi: ' titreme! Ben kral değilim, Kureyş 'den kuru ekmek yıyen bir kadının oğluyum.
Birgün Ashab-ı Kiram'dan Abdullah b. Yusr (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'e pişirilmiş koyun eti hediye etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) yanındaki Müslümanlarla diz çöküp yemeye koyuldu. Derken, çölde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi geldi ve 'Bu nasıl oturuştur?" diye şaşkınlığını açığa vurmaktan kendini alamadı. Çünkü diz çöküp oturmak, törede aciz ve miskinlerin, yoksulların adetiydi. Böylece bedevi, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in, yoksullar gibi oturuşuna bir anlam verememişti. Yüksek sezgisiyle bunu anlayan Peygamberimiz (s.a.s.): "Şüphesiz ki Cenab-ı Hak, beni kerem sahibi bir kul kıldı, cebbar ve muannit kılmadı." buyurdu.
3-Oturuşu
Otururken -yemek yeme durumu hariç- sağ veya sol tarafına yastık koyup dayanırdı. Yemekte bundan kaçınmasının sebebi bu tür oturuşun gurur ve kibir işareti sayılmasıydı. Peygamberimiz (s.a.s.) gururlu değil, aksine mutevazi idi.
.
DEVAMI»»
Müslim, Fedâil, 91-98; Sahih-i Buharı Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi,IX, 263 vd./ 1446;Tirmizi, Şemail, 1-7: îbn Sa'd, Taba-kâtü'l-Kübrâ, I, 410 vd