Bu genel değerlendirmeden sonra söz konusu ayetlerden anlaşılması gereken anlam üzerinde biraz durmakta yarar var:
مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا "
Peygambere itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse bilesin kir biz seni onlara bekçi göndermedik" (4 Nisa-80)
Bizce bu ayetten anlaşılması gereken gerçek şudur: Yüce Allah demektedir ki,
Peygamberin size bildirdiği hükümler var ya, onlar Benim tarafımdan ona bildirilen hükümlerdir (Kur'an'ın ayetleri dir). Siz o hükümlere uymakla, o'na değil Bana itaat etmiş olursunuz.
Onun açıkladıklarına / söylediklerine itaat etmezseniz, aslında Bana itaat etmemiş olursunuz. Çünkü, o hükümler Bana aittir. Onun için, siz, o'na uymakla Bana uymuş olursunuz, Ve o, yaptığı çağrıda sizi kendisine değil, sizin de, O'nun da Rabb'i olan Bana çağırmaktadır.
Gerçek bu iken, bu ayetten yola çıkarak peygamberi dinde hüküm sahibi olarak görmekse Kur'an'ı ve Peygamberi yanlış değerlendirmenin sonucudur.
Tevhidin bozulması, hurafe ve bid'atların dini kirletmesi, şirkin inancımızda ve hayatımızda yer etmesi konusunda, peygamberlik ve sünnet anlayışımızdaki yanlışlığın, büyük payı var.
İslam adına işlenen bu cinayetlere kim ki ortak olmak istemiyorsa, bu konudaki yanlış inancını Kur'an'a göre sorgulamalı ve dini Allah'a halis kılan Müslümanları da Sünneti inkar edenler olarak suçlamayı bir kenara bırakıp, sünneti doğru anlamaya çalışmalıdır.
Aslında sünnetin yanlış anlaşılmasından dolayı geldiğimiz noktayı anlamak için, günümüz Müslümanların yaşadığı İslam'a bakmamız yeterlidir. Küfür, İslam'ın üstünü öylesine örtmüş ki, hayatın temel dinamiklerinin, küfrün oluşturduğu anlayışa göre belirlenmesi bile önemsenmez olmuştur. Daha da kötüsü dinin, mevcut anlayışa uyan kısmı kabul edilmiş, uymayan kısmı ise ya reddedilmiş, ya da gerektiği gibi önemsenmeyerek hayattan dışlanmıştır.
Başka bîr ayette:
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru sözü söyleyin ki Allah'ta amellerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve rasulüne itaat ederse işte o büyük bir kazanç elde etmiş olur" (Ahzap -70,71) buyurulınaktadır. Bu ayet, iman edenlere kurtuluşun yolunu göstermektedir.
Nedir o yol? Allah'a ve Rasulüne itaat etmek ve bu yolun dışında kurtuluşa götürdüğünü iddia eden bütün yolları reddetmektir.Diğer bir ifade ile Allah'a ve Peygamberine uymadıkça, kurtuluşa ermek mümkün değildir. Allah'a ve peygamberine tabi olmayı ise Allah'ın koyduğu hükümler ve Peygamberin koyduğu hükümler olarak ikiye ayırıp, her birine ayrı ayrı uymak olarak anlaşılmamalıdır.
Geleneksel kültürümüzde yer etmiş ve islam'a mal olmuş anlayışla bu ayete anlam verdiğimiz zaman kurtuluşa götüren iki yol vardır: Kurallarını Allah'ın koyduğu yol ile, kurallarını peygamberin koyduğu yol. îki ayrı hüküm koyucu !!
Bu, Allah'a eş koşmak değil midir? Denilebilinir ki, Peygamber kendi adına koyduğu kurallarda tamamen vahye dayanmaktaydı. Böyle olunca da bu kurallara uymak demek, Kur'an'a uymak demektir. İşte bir çoğumuzun yanıldığı ve çelişkiye düştüğü nokta burasıdır. Bu görüşü doğru sayarsak, Peygamberi Allah'ın dinine ortak kabul etmiş sayılacağımızdan,Tevhidi İnancı bozmuş oluruz. Ayrıca dinin bir bölümü olduğuna inanılan ve Peygamberce konulduğu iddia edilen kurallar, Kur'an gibi korunmaya alınmadığından, dinin bir kısmı (Peygambere ait olanı) zamanla tahrif olduğundan, bir kısmı tahrif olmuş bir dine nasıl hak din denilebilir? Çünkü Allah yalnızca kendi Kitabını korumuştur.
Şayet peygamberin kendi adına ayrıca koyduğu iddia edilen kurallar dinîn bir parçası olsaydı, Kur'an gibi koruma altına alınması gerekmez miydi? Kaldı ki Peygamber ashabına (arkadaşlarına) kendisine ait olan sözlerin yazılmasını, vahy ile karıştırılmasın diye yasaklamıştır, bu konu ile ilgili hadisler bölümünü mutlaka okuyun.
Zaten Peygamberimizin'de en korktugu olaylardan biride diğer ümmet'lerin peygamberlerini uçurdukları gibi kendisinide bu ummetin sevme adına onu uçurmasından korkuyordu.
Önceki ümmetlerin dinlerinden sapmalarının nedenlerinden olarak, onların Peygamberlerinin sözlerini vahye karıştırmış olmalarını göstermiştir. Peygambere itaat etmekten de" O'nun verdiğini almaktan da, yasakladıklarından sakınmaktan da maksat, O'nun kendisine değil. O'nun tarafından açıklanan ayetlere uymaktır.
Çünkü, o bize ayetleri/ vahyi getiriyordu. Getirdiği ayetler, bizim uymamız ve sakınmamız gereken şeyleri bildiriyordu. Peygambere itaat etmek demek, bu ayetlerin hükmüne uymak demektir. Nasıl kî Müslümanların dinine uyun dediğimiz zaman, Allah'ın dinine uyun demiş oluyorsak, Resule itaat edin emri de vahye uyun demektir, Allah'ın dini de desek, peygamberin dini de desek, Müslümanların dini de desek netice de aynı şeyi üç değişik şekilde ifade etmiş oluruz. İşte, "Allah'a ve peygambere itaat etmek“ sözü de bu anlamda kullanılmıştır. Peygambere itaat edin sözünden Peygamberin şahsına ait olan değil, Allah'a ait olan anlaşılmalıdır.
Tekrarlarsak, Peygamber din adına kural koyucu değil, dinin kurallarını pratize edendir. 'Peygamberi sünnet' te Kur'an'ı yaşayış biçimidir. Bu boyutu ile peygambere uymadan islam yaşanamaz. Çünkü, sünnet Kuran'in hayata aktarılış biçimidir.
Peygamber din adına kural koysun diye değil, insanlara Allah'ın dinini açıklasın ve onlara örnek olsun diye seçilmiştir.
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ (44) لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ (45)
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ (46) فَمَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ (47)
"Eğer (Muhammed) bizim hakkımızda sözler uydurmuş olsaydı( Eğer o kendi sözlerini vahiymiş gibi sunmaya kalkışsaydı), onu kıskıvrak yakalar, sonra da şah damarını koparırdık. Hiçbiriniz de onu kurtaramazdınız!" (69 Hakka 44,45,46,47).
قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنْ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِي السُّوءُ إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
"De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim. " ( 7Araf - 188)
وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِآيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَا قُلْ إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يُوحَى إِلَيَّ مِنْ رَبِّي هَذَا بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
"Onlara bir ayet getirmediğin zaman: ''kendin bir tane uydursaydın ya" derler. De ki: "Ben ancak, Rabbimden bana vahy olunana uymaktayım. Bu iman eden kimseler için Rabbinizden gelen basiretler, bir hidayet ve rahmettir" (7 Araf- 203).
Sonraki sayfa»»