8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nünde kadına dönük şiddet, cinsiyet ayırımı tekrardan gündeme geldi. İslam’a isnat edilen kadınla ilgili birçok iddiayı İlahiyatçı Yazar Recep İhsan Eliaçık’a sorduk.
· Recep İhsan Eliaçık Kimdir?
1961 Kayseri doğumlu. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okudu. MTTB ve Akıncılar gibi gençlik örgütlerinde aktif görevlerde bulundu. Değişim dergisi kurucusu, halen Bilgi ve Düşünce Dergisi Yayın Danışmanı. “Söz ve Adalet” dergisinin yayın yönetmenliğini yapmaktadır. Arapça ve İngilizce bilmektedir. Yayımlanmış eserleri: ‘İtikat Üzerine’, ‘İslam ve Sosyal Değişim’, ‘Değişim Yazıları’, ‘İslam’ın Yenilikçileri’ 3 cilt, ‘Adalet Devleti’, ‘Yaşayan Kur’an Meali ve Tefsiri’.
· Kadın, erkeğin sol kaburga kemiğinden mi yaratılmıştır?
Recep İhsan ELİAÇIK: Dünya dinleri arasında ilk insanın yaratılışı ile ilgili başlıca iki tasavvur bulunuyor. İlki Yahudi-Hristiyan geleneğinin ataerkil (erkek-egemen) tasavvuru, ikincisi de bazı uzak doğu din ve mitolojilerinde görülen anaerkil (dişi-egemen) tasavvur…
Bunlardan ilkine göre Tanrı, ilk önce celal (güç, kudret) sıfatının bir tecellisi olarak “erkeği” (Adem) yaratmıştır. Sonra onu yalnızlıktan kurtaracak, gönlünü eğlendirecek bir varlık gerekmiş, bunun üzerine de, onun kaburga kemiğinden bir parça alarak kadını (Havva) yaratmıştır. Dolayısıyla aslolan erkektir; kadın onun süsü ve eğlencesidir.
“ATAERKİL” DÜŞÜNCENİN KAYNAĞI TEVRAT
Bu anlayış Tevrat’ta aynen şöyle geçer:
“Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu… Sonra ‘Adem’in yalnız kalması iyi değil’ dedi, ‘Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.’ Derken Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapladı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. Adem ‘İşte bu benim kemiklerimden alınmış bir kemik, etimden alınmış bir ettir’ dedi. Ona ‘kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.” (Tekvin; 2/7, 21-23).
Adem kıssası, Tevrat’da geçtiği şekliyle erkeğin (Adem’in) mutlak önceliğini ve egemenliğini öngörür.
Görüldüğü gibi Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki yaratılış, erkek, kadın ve hayat tasavvuru gayet ataerkil ve karamsardır.
MİTOLOJİLERDE “ANAERKİL” DÜŞÜNCE
Kimi eski din ve mitolojilerde ise “yaratılış miti” tamamen anaerkildir. İnsanların topraktan doğuşu dişi doğurganlığının göstergesi olarak “tanrıça” kavramında belirir. Buna göre toprak, doğurganlık, verimlilik ve yaratıcılığı ile dişiyi simgeler. Hind kutsal metinleri Vedalar şöyle der: “Toprağa, annene doğru sürün” (Rig veda, x, 18, 10).
Keza bu mitolojilere göre ana tanrıça dişi olduğu gibi, yarattığı ilk insan da dişidir. Sümer teogonisine (tanrıların doğuşu) göre Tanrıça Nammu “gök ve yeri doğuran ana” ve “bütün tanrıları yaratan kadın ata” olarak tanıtılır. Nammu “ezeli deniz” demektir. Tüm canlıların yatağı olan “ezeli sular”, kadın doğurganlığı ile özdeşleştirilerek Tanrıça Nammu şeklinde ifade edilir.
Bu yaratılış mitosunun kendi “anaerkil” düzenini de doğurduğunu görüyoruz.
Bu düzende Anayer (matrilocation) kocanın, evlendikten sonra karısının ailesinin yaşadığı yere yerleşmesine dayalı evlilik düzeni demektir. Bugün o dönemlerden kalma sosyal düzen Hindçini’nin bazı bölgelerinde hala devam eder. Toprağın ve mülkün kadına ait olması, evin geçiminden kadının sorumlu olması, kadınların dünürcü olarak erkek istemeye gitmesi, erkeğin süslenerek “ana evinden” çıkıp kadının evine damat gitmesi vs.
Fakat zamanla bitki yetiştirmeye dayalı üretim düzeninin değişmesi, toprak ve suyun doğal yaratıcılığından kaynaklanan üretim mekanizmalarının yetersiz kalması, savaşların artması, bina, tapınak, yol ve kanal yapımlarının artmasıyla kas gücünün öne çıktığını ve tarihin sürekli kadınların aleyhine işlediğini ve egemenliklerini büyük ölçüde kaybettiklerini görüyoruz.
KUR’AN-I KERİM’DE KADIN TASAVVURU