ALLAH'TAN BAŞKA HÜKÜM KOYUCU ARAMAK ŞİRKTİR
4:48 ALLAH, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Şirkin dışındaki günahları dilediği kişi için affeder. Kim ALLAH’a şirk koşmuşsa büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Kuran’ın ana fikri nedir diye sorulsa, tereddütsüz tevhittir diye cevaplarım. Kuran’ı inceleyen herkes kolaylıkla görecektir ki ana gündem şirk-haniflik mücadelesidir. Diğer tüm konular ise ana temanın tali hükümleri konumundadır. ALLAH, şirkin haricindeki her günahı bağışlayabileceğini belirtmektedir. (4:116). Peygamberler bile eğer şirk koşarlarsa tüm yaptıkları boşa gider.
39:65 Sana ve senden öncekilere: “Eğer şirk koşarsan tüm amellerin boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun.” diye vahyedildi.
Şirk; çarpmadaki sıfırın konumuna tekabül eder. Yutan elemandır. Her türlü Salih ameli bir çırpıda yutar. Şirk üzere ölmüş birisi, ömrünü ibadete ve taate adamış olsa bile ebedi cehenneme müstehak olmuştur.
Kuran’a karşı kutsal mücadele edinmiş malum zümre, Kuran’ın en temel mesajı tevhidi de makaslamıştır. Onlara göre Kuran’ın bahsettiği müşrikler; “âlemde birden çok ALLAH vardır.” diyen kimselerdir. Hâlbuki şirk kelimesi bile, tek bir ALLAH’ın varlığının kabulüne ancak belirli konularda ona ortak koşulduğuna delalet eder. Garip bir mizansenle, heykellerin ALLAH olduğuna inanan Mekkeli müşrik portresi, Kuran’da asla resmedilmemektedir. Kuran’daki müşrik prototipi olan Mekke putperestleri, pek çok ALLAH olduğuna kanaat getirmiş politeistler değillerdi. (29:61; 31:25; 39:38; 43:9,87)
29:61 Eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı? Güneşi ve ayı kim boyun eğdirdi?” diye sorsan: “Elbette ki ALLAH!” derler. Öyleyse nasıl çevriliyorlar?
Cahiliye müşriklerinin taşa, helvaya ve heykellere ALLAH dedikleri iddiasını, sonraki putperestler, selefleriyle aralarında farkları olduğunu göstermek için ortaya atmışlardır. Zaten tarih boyunca hiçbir insanoğlu, kendi eliyle yaptığı bir heykeli, resmi, cevşeni, türbeyi, tapınağı, taşı vs evrenleri yaratan, her şeyi yoktan var eden ALLAH olarak tanımamıştır. Bu nesneler, kutsallaştırmış oldukları bazı kişileri-nesneleri ramzettiğinden onlara iltizam gösterilmiştir.
Şirk, ALLAH’ın yalnız kendisine özgü olan sıfatların bir veya birkaçına başkalarının-başka şeylerin de belirli oran ve dozlarda ortaklığının olduğunu belirtmektir. ALLAH’ın pek çok sıfatı vardır. Kuran’da yüzün üzerinde olan lakin halkın 99 tane diye bellediği “el esma’ül Hüsna” ALLAH’ın vasıflarıdır. Bunların bazıları ALLAH’a hasken, bazıları da başka şeylerde de bulunabilir. Örneğin; ALLAH, ilah (kutsal), Rahman (çok esirgeyen), Samet (herkes ona muhtaç. O ise her şeyden müstağni), Rab (mutlak efendi), Şafi (şefaat eden) vb sadece ALLAH’a özgü sıfatlardır. Bu sıfatların herhangi birini her ne şart ve koşulda ve nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin, ALLAH’tan başkasına özgüleyen müşrik olmuştur. Ancak Rabbin bazı sıfatları ise sırf ona has değildir. Rahim (annem de bana çok şefkatlidir), Kuddüs (Tuva vadisi de pak ve temizdir. 20:12; 79:16) Âlim ( yeryüzünde pek çok bilge şahıs vardır.), Razik (babam yıllarca rızkımı temin etti.) benzer örnekleri arttırabiliriz.
28:88 ALLAH’la beraber başka kutsala yalvarma. O’ndan başka kutsal yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur. Ve O’na döndürüleceksiniz.
ALLAH’ın Hâkim sıfatının boyutlarını kitabımızın ilgili yerlerinde yeterince açıkladık. Dininde tek hüküm koyucu ve mahşerde yegâne yargılayıcı odur. Dünya işlerinde ise herkesin kendi yetkileri dâhilinde hüküm verebileceğine değindik. Buradan da açıkça ortaya çıktığı gibi hâkim sıfatının dinde hüküm koymaya ve mahşerde yargılama kısmına bakan yönleri TANRI’nın şahsına münhasırdır. Bu sıfata isterse bir tutam olsun neyi bulaştırmışsak bunun adı tartışmasız şirktir. Yani kitabımızın başından itibaren değindiğimiz, Kuran’ın dışındaki başka hüküm kaynaklarına tabi olanlar, dinde ALLAH’tan başka hüküm koyucu kabul ettiklerinden bilerek yahut bilmeyerek Rabbe ortak koşmuşlardır.
18:26 … Göklerin ve yerin gaybı ona aittir. O ne güzel görür ve duyar. O’nun dışında velileri yoktur. Ve hükmüne hiç kimseyi ortak kılmaz.
Bu satırları mübalağa olsun diye yazmadık. Şirki ne 1400 yıl önce tarihe gömülmüş bir politeizm, ne de en ufak bir fıkhi hatada kolayca düşülen bir obje olarak değerlendiriyoruz. Şirk, unutturulmaya çalışılacak kadar değersiz ve eften püften sebeplerden ortaya çıkacak derecede basit bir olgu değildir. Kuran’ın en temel mesajı olan Tevhidi-Hanifliği tüm yönleriyle ortaya koyan; “ALLAH’tan başka kutsal yoktur.” adında bir çalışma yapmış bulunmaktayız. Bu ana mevzunun detaylarına orada girdik. Sözü fazla uzatmamak adına şirkle ilgili bu kısa tümcelerimizi bir girizgâh olarak kabul edin.
***********************************
SONUÇ
Bu sayfaya kadar geldiyseniz, artık anlamışsınızdır neden biz Müslümanların bu acı duruma düştüğümüzü. Ahiretin de ellerimizden uçup gittiğini görmek, sizi de en az benim gibi hüzünlendirmiştir sanırım. Ancak çaresiz değiliz. Reçetemizi bulmak için define arar gibi kerameti kendinden menkul haritalara itibar ederek, her tarafı delik deşik etmek zorunda da değiliz. Yapmamız gereken; atalarımızın duvarda da olsa bize miras bıraktığı Kuran’ı bir açmak. Ve görmek hakikati tüm çarpıcılığıyla… Korkmadan, ürkmeden insanlardan ve dogmalardan… İnançla, samimiyetle ona yaklaşmak. Böylece Rab, kimilerinin kalbine buzağı sevgisi içirmişken (2:93) bizim de gönüllerimize Kuran muhabbeti yerleştirecektir. Bu aşktan alacağımız lezzet, uğrunda çekeceğimiz her türlü cefaya yeter de artar bile. Muhtaç olduğumuz kudret; Kuranımızdaki ayetlerde mevcuttur.
Tüm bu sıkıntıların arkasında tek ana sebep vardır. Dinin kaynağının ne olduğu istifhamı. Yanlışlar piramidinin tabanını bu işgal eder. Eğer bu rezil blok çekilirse tüm batıl yapıların sanki hiç yokmuş gibi çökeceği ortadadır. İslam dinin biricik sahibi vardır: O da ALLAH. Ve O’nun dininde O’nun sözlerinden başka hiçbir beşeri kavle yer yoktur. İnşallah elinizdeki bu çalışma, bu mukaddes davaya mütevazı bir katkı sağlayacaktır.
Din yalnız ALLAH’a özgülendiği takdirde; bizi birbirimize kırdıran, dünyada rezil rüsva, perme perişan eden ihtilaflardan kurtulmuş olduğumuz gibi, ahirette de bunun semerelerini alacağız. Binlerce çelişki içerisindeki dini (!) görüp de pamuk ipliğiyle tutturulmuş bir inanca sahip kitleler, ayne’l yakine kavuşacaklar. İmanını, midye kabuğunda eciş bücüş zorlamayla çıkarılan ALLAH lafzına ipotek edenler, Kuran’ı tanıdıklarında evrenin her köşesindeki ALLAH damgasını görecekler. Böylelikle, uçurumun kenarındaymışçasına ve işler hep yolundayken yarım yamalak kulluk edenler (22:11), iman dağının doruklarına ulaşacaklar. Nasıl olsa bağışlanacağız (7:169; 3:23, 24; 2:80-82) uydurmasıyla (23:102, 103) miskinliğe mahkum olmuş ümmet, silkinip şaha kalkacak. Hem ALLAH’la hem de dünyayla arasına geçirilmiş bariyerleri aşarak, layık olduğu halifelik konumuna tekrardan kavuşacak. Ve ALLAH nasıl davranacağımızı test etmek için arzı bizlere verecek. (7:129) Çünkü yeryüzü ALLAH’ın Salih kullarına mirastır. (21:105; 7:128, 129; 22:41)
Bazı yerlerde kendimi elimden geldiği kadar tutmama rağmen üslubum sertleşmiş olabilir. Lakin bunu “dost acı söyler” özdeyişi çerçevesinde algılayın. Belki maksadımızı da aşmış olabiliriz; mazur görün. Halkının, sevdiklerinin ve kardeşlerinin göz göre göre ateşe yuvarlanmasına seyirci kalamayan birisinin feryatları olarak kabul edin. Garezimiz, olan bitenden habersiz avama değildir. “İnandıkları kitabı neden okumadılar.” diye sitemimiz olsa da, şeytanların önlerine serdikleri barikatları bildiğimiz için hoş görebiliriz onları: Daveti işitecekleri ana değin. Ancak bizimle, ALLAH’la aldatan (31:33; 35:5) sahtekâr din adamları ve çağrıyı duyup da hala hizaya gelmeyenlerle aramızda: “Onlar yalnızca ALLAH’ın sözlerine iman edinceye kadar nefret ve düşmanlık belirmiştir.” (60:4-6) Burada serdettiğimiz her türlü hakareti üzerlerine alınsınlar. Onları kastettik. Ve pişman da değiliz.
İnşallah, her türlü tabunun yıkıldığı, tüm dengelerin yerle bir olduğu asrımızda, tağut düzenleri yerini halis İslam’a bırakacaktır. (39:3, 11). ALLAH’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isteyenler, (9:32; 61:8) yaklaşık beş asırdır göreceli bir zafer edinmişler. Lakin unutulmaya bıraktıkları, okunmasını engelledikleri, hayattan dışladıkları, eksik, yetersiz, anlaşılmaz, mücmel, tarihsel diye damgaladıkları Kuran, tekrardan gün yüzüne çıktı. Yalancıların çenelerini kapatmaya başladı bile. Tüm bu korkuları, tedirginlikler, iftiraları, taşkalaları ve telaşları bundandır. Artık yolun sonu göründü. Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar asla eski zulüm ve karanlık dönemlerine dönemeyecekler. Fitne kalmayıncaya din de yalnız ALLAH’ın oluncaya kadar karşılarında biz Hanifleri bulacaklar. (2:193; 8:39)
6:57 De ki: “Şüphesiz ben Rabbimden kesin bir kanıt üzereyim. Ve onu yalanladınız. Acele istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm yalnız ALLAH’ındır. O hakikati anlatır. Ve O, ayıranların en hayırlısıdır.”
DEVAMI>>>