TUTARSIZ BIR TANIMLAMA :„İSLAM FİLOZOFU“
Kültür İslamı´nın entellektüel yönünde oldukça önemli etkilere sahip olan felsefe, sadece bahsettiğimiz bu filozofların ilgi ve düşüncelerinden ibaret değildir.
En önemlilerinden örnek olarak bahsettiklerimizin yanısıra,
Hayyam gibi, İslam hukukuna karşılık Roma hukukunu savunanlar olduğu gibi
İslam´a olan karşıtlığını yaşantısında göstermekle yetinmeyip, kendini bağlanan insanlar için bir din oluşturmaya teşebbüs eden Ebu´l Ala el-Ma´ari gibileri de vardır.
Resülüllah (sav)´ı ve Kur´an´ı Maniheist açıdan eleştirip, Kur´an´a nazire yazmaya çalışan İbnu´l Mukaffa,
İslam ahlakına karşılık. Felsefi bir ahlak oluşturmaya çalışan Miskeveyh ,
alemin ezeliliğini iddia edip, Resülüllah (sav)´a küfretmeyi alışkanlık haline getiren İbn´ul Ravendi veya
Allah´a inanmadığını açıkça ilan eden İbn Bacce gibileri de vardır.
Yazdığı Hayy bin Yakzan isimli kitabıyla meşhur olup, kitabından vahyin insanlar için gerekli olmadığını, insanın kendi aklıyla doğruyu elde edebileceğini savunan İbn Tufeyl
veya peygamber, şeriat, ibadet konusunda alaycı ve inkarcı Nasuriddin Tusi,
veyahut Allahın sadece zihinde tasarlanan varlık olduğu, gerçeği olmadığını iddia eden Sadreddin Konevi´de İslam Felsefesi´nin bünyesinde yerlerini alırlar.
Yaşarlarken en yakın dost, arkadaş ve öğrencileri dinsizlerden, Yahudilerden, Hristiyanlardan vs. oluşan bu filozoflar daha sonraları büyük İslam düşünürleri olarak tanınacak ve Kültür İslamı´nın mensuplarınca dinin kendilerinden alınmaya layık kişileri olarak görüleceklerdir. Ancak tabiki bu arada inanç ve düşünceleri daha da kamufle olmuş şekliyle Kültür İslamının bünyesinde varlığını sürdürecektir.
Haklarında bilgi verdiklerimiz ve benzeri filozoflar Kültür İslamı´nın yapı taşları olarak övgü ve takdirle anılmaya devam edilirler. İnanç ve düşüncelerindeki İslam dışılıklara veya karşıtlıklara bakılmadan sırf Müslüman toplumunun üyesi oldukları için oldukça yüksek takdirlerle karşılanmaya devam edilirler. Oluşturdukları düşünce sisteminde bütün malzemelerini, başta Yunan filozofları olmak üzere, Hint, Fars ve Mısır kültürlerinden alarak müslüman toplumunda orjinal hale gelen filozoflar kemdilerini meşrulaştırabilmek için isimlerinin başına İslam takısını almayı ihmal etmemişlerdir. Onlar böylelikle İslam Filozofu oluverirler. Halbuki onların İslam´la olan tek bağlantıları sadece müslüman toplumunda yaşamış olmalarıydı.
Vahiy İslamı´yla bir ilgileri almadığı gibi, oluşum aşamasındaki Kültür İslamı´yla da pek ilgileri yoktu. Çağdaş araştırıcılardan Hüseyin Atay´ın belirttiğine göre, bu filozoflardan ziyade kelamcılar, İslam Filozofu olmaya daha layıktırlar. Zira Kelamcıların hiç değilse nasslarla bağlantıları vardı ve çoğu nassların sınırlarını şöyle veya böyle dikkate alıyorlardı.
Halbuki filozofların İslamı bir kaygı ve düşünceleri yoktur. Onların bu özellikleri bugün olduğu kadar kendi zamanlarında da tepki görmüştür. Büyük bir ilim adamı olduğu kadar, samimi bir müslüman da olan el-Biruni onların Vahiy İslamı´ndan uzaklaşmalarının nedeni olarak şunları söyler:
„Bu insanların sorunu Aristo`nun görüşlerinde bir yanlışlık ihtimali olmadığına inanip, onun görüşlerine saygıda aşırı gitmeleridir. Halbuki onlar, Aristo`nun kendisinin yanlışlardan korunmuş ve masum olduğunu iddia etmediğini ve kapasitesi dahilinde en iyi şekilde teori geliştirmeye çalıştığını biliyorlar.“
Seyyid Şerif el-Cürcani ise kelamcıların dine bağlılıklarını en önemli özellikleri olarak belirttikten sonra hiç bir dine bağlı olmayan ve peygambere uymayan kişiler olarak filozofları gösterirler.