ANASAYFA

FORUM

HABERLER

ZİYARETCİLER

SORULARINIZ

KİTAP

EFENDİMİZ

NAMAZ

HİKMETLİ KİTAP

FİLİMLER


   
  Tevhid Nesli geliyor....
  Tevhid ve Sapmalar
 

Tevhid ve Sapmalar

 
I. KONUNUN ÖNEMİ :

İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. İmtihanı kazananlar sonsuz bir mükafatla mükafatlandırılacaklar, kaybedenler ise sonsuz bir cezayla cezalandırılacaklar. Merhametli olan Allah insanlara akıl vermiş, onlara Kitap ve Peygamber göndermek suretiyle imtihanı nasıl kazanacaklarını göstermiştir. Kitabında insanları kendi yolundan sapmalara karşı uyarmış ve Tevhid’den Sapmaları bağışlamayacağını açık bir şekilde belirtmiştir. (Nisa, 116)

Bu yüzden müslümanlar Tevhid üzerinde titizlenmeliler, her türlü sapmalara karşı uyanık olmalılar ve bu sapmaları çok iyi tanımalılar ki, ayakları farkında olmadan kaymasın.

II. TEVHİDİN ÖĞRENİLECEĞİ KAYNAK

Ahiretteki hesabı insanlar değil Allah görecektir. Şayet insanlar Allah’a verecekleri hesaptan temiz çıkmak istiyorlarsa mutlaka Allah’ın Kitab’ına göre inançlarına çeki-düzen vermelidirler. Aksi helakine sebep olacaktır insanların. Allah’a nasıl inanılır? Allah nasıl razı edilir ? Bu soruların geçerli cevabını yine Allah vermeli, açıklamalı.Zira bunları tesbit etmek insanlara bırakılmış olsa idi, Allah insanlara sürekli elçiler göndermezdi. Allah’a nasıl inanılacağı ve teslim olunacağı Kur’an’da belirtilmektedir. Öncelikle bunu öğrenmeli, bilmelidirler. Insanların haklarında iyi zan besledikleri büyükleri, alimleri, ataları, nice düşünce ve davranışlarıyla doğruluklarını göstermiş olsalar bile, yürüdükleri yol itibariyle kendilerini bağlamaz. Müslümanım diyenleri şüphesiz bağlayıcı tek şey vardır; o da Allah’ın Kitabıdır. Zaten Kur’an’ın korunması da , her yeni olayda muhtemel bir sapmayı önlemek içindir. Her konuda olduğu gibi insanların önce doğru düşünebilmesi-inanabilmesi, sonra da doğru düşüncelerini hayata geçirmeleri ancak bir disiplin ile mümkündür. Bu da işi ciddiye alarak her şeyi yerli yerinde kullanmak, yerli yerinde işlemekle gerçekleşir.

III. SAPMA NEDİR  ?

Sapma hidayetin karşıtıdır. Bu kelimeyi ifade için kullanılan dalalet sözcüğü lügatte ‘doğru yoldan sapma’ olarak belirtiliyor. Dalalet, Kur’an’da vahiyden habersiz yaşadığı için küfür isnadı yapılamayana (3/164, 93/7), bilmeyene (2/282), şaşana (12/95), kaybolana (6/24), boşa gidene (18/104), isyan edene (33/3) ve küfredene/gerçeği inkar etmek suretiyle örtene (2/108) kullanılır. Insanlar arasında sapma kelimesi kullanıldığında genelde ‘doğru yoldan yanlış bir yola sapma’ kasdedilir. Halbuki bir insan yanlış yoldan doğru bir yola da sapabilir.

IV. İNSAN NİÇİN SAPAR ?

Hidayete eren de sapan da insanın kendisidir. Kur’an’ı Kerim’e göre insanın sapma sebepleri şöyledir:

1. Aklı kullanmamak:

 Bir ayette Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Rabbin isteseydi yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın. Allah’ın izni olmadan kimse inanmaz ve O pisliği akıllarını kullanmayanlara verir.(10/99-100). Şu ayette de ‘sapma sebebi’ olarak aklı kullanmamak gösterilir:

(Şeytan) sizden bir çok nesli saptırdı. Aklınızı kullanmıyor musunuz?”(36/62).

Bugünün insanları akletmeyi iyi müslüman olmanın gereği olmaktan çıkardıkları için sapmalar yaşanıyor.

Toplumda şeytanın ‘akletmekten’ dolayı saptığı hakkında yanlış bir inanç var. Gerçekte ise Iblis’in sapma sebebi akletmek değil, belki akletmemek ve kıyas yapmamaktır. Iblis, Allah’ın ‘Ademe secde etmene engel olan nedir?’ sorusunu şöyle cevaplandırır: ‘Beni ateşten, onu çamurdan yarattın. Ben ondan iyiyim.’(38/76). Halbuki ‘akıl’ her varlığın kendi yaratılışında iyi olduğunu söyler. Ateşin çamurdan üstün olduğunu iddia ederek isyan etmek (17/61) akletmek değil, olsa olsa gurur ve kibre dayalı bir ırkçılıktır. Şeytanın sapmasında sebep ‘akletmek’ değil, istikbar(büyüklenme) (38/71-75) ve istiğnadır. Yani tepeden bakmak ve kendini yeterli görmek.

2. Vahyi unutmak ve terketmek:

Furkan suresi 17. ve 18. ayetlerde şöyle buyuruluyor:

“Onları (müşrikleri) ve Allahtan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve:’Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar’ diyeceği gün; derler ki:’Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip yararlandırdın, öyle ki (senin)  zikrini (vahyini) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular.’”

Başka bir ayette şöyle denmektedir:

“Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki onları işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver.” (31/7).

Kur’an’ın terkedilmesiyle ilgili ise şöyle buyuruluyor:

“Hesap günü, zulme sapan, ellerini ısırarak şöyle der:’Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım. Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır.

Ve elçi dedi ki:’Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terketti.’’(25/27-30)

3. Hevaya uymak:

“Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azap vardır.” (38/26)

4. Zanna uymak:

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler’ (6/116)

 5. Kendini yeterli görmek (istiğna):

 Hayır, gerçekten insan kendini yeterli gördüğünden azar.”  (96/6-7)

6. Tepeden bakmak (istikbar):

 
“Hayır, benim ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kafirlerden oldun.” (39/59)

“Ademe meleklerin hepsi topluca secde etti. Yalnız Iblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.” (38/73-74)

7. Haset:

 
“Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek apaçık belli olduktan sonra, nefislerini kuşatan kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara döndürmek arzusunu duydular.” (2/109)

 

8. Şımarmak-refah içinde olmak:

“Biz, yaşama biçimleriyle ‘refah içinde şımarıp azmış’ nice şehri yıkıma uğrattık. Işte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar biziz.” (28/58)

“Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki:’Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.’”  (28/76)

9. Beylere ve büyüklere körü körüne bağlanmak:

 “Onların yüzlerinin ateşte evirilip çevrileceği gün, derler ki:’Eyvahlar bize, keşke Allah’a itaat etseydik ve elçiye itaat etseydik. Ve dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et.’” (33/66)

10. Toplumsal Değer Yargılarının Yönlendiriciliği, Etkileme Gücü, Yaygın Kanaat veya Çoğunlukçu Düşünce:

Bir fikri takip edenlerin çokluğunun onun doğruluğuna delalet etmediği gibi azlığının da geçerliğini ortadan kaldırmadığı açıktır. Kur’an, çoğunluğa karşı olumsuz bir bakışa sahiptir. Çoğunluğu nadiren meşrulaştırıcı bir faktör olarak aldığı; zanna ve hevese uyanlar (6/116), bilgi ve anlayıştan yoksun olanlar (7/187, 49/41, 5/103), müşrikler (12/106), nankörler (17/17, 12/38) ve birbirinin hakkına tecavüz edenler (38/24) olarak niteler.

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler’” (6/116)

11. Mevcud Din ve Gidişatı Koruma (Atalar Dini):

Geleneğin dokularına örülen’ her bilgiyi sağlam olarak görmek de sapma sebeplerindendir. Mevcudun korunmasında ısrar eden anlayış, «Allah’ın indirdiğine uyun» (2/170, 5/104) çağrısına karşılık, «atalar dininin izleyicileri» (2/170) olduklarını öne sürmektedirler. Bu anlayışın geçmişteki temsilcileri «bunu bize Allah emretti» (7/28) diyerek Allah’a karşı, bilmedikleri şeyleri söylemekteydiler.

12. Ayrıca insana özgü olumsuzluklarda sapmalara sebebiyet verebilir:

Bunlardan bazıları şunlardır: İnsan cedelcidir (18/54), cahildir (33/72), acelecidir, bir şeyin doğruluğunu bilmeden hareket eder (49/6). Bilgisi olmadığı şeyleri konuşur (3/66, 17/36). Anlamadan bir şeyi yalanlar (27/84). Anlatılanı, doğru delile dayandırmama özelliklerine sahiptir.

 


                                                     DEVAMI >>>
 
 
  Bugün 226 ziyaretçi bizimle...  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden