III. İnsan-gayb ilişkisi
Görünür alemde oldukları halde insanın zaman, mekan ve duyuların yetersizliği gibi engellerden ötürü göremediği, duyamadığı hakkında doğrudan bilgi sahibi olamadığı şeyler mevcuttur.
Duyularımızın sınırlılığı bizi gözümüzün önünde duran mikropları bile göremez durumda bırakır. Bilgimiz, bilmediklerimize göre çok sınırlıdır. Bu alemde vukubulan hadiselerin küçük bir bölümünü duyularımızla algılarız. Saniyede 30'dan az ve 2400'den fazla olan hava titreşimlerini algılayamıyoruz. Gözlerimiz yedi rengi görebilecek kapasitededir. Gözlerimizin göremediği ultra mavi ve kırmızı ışınları ancak gözden daha kuvvetli aygıtlar tespit edebilmektedir. Ayrıca X ışınlan, Gama ışınları, Kozmik ışınlar ve radyo dalgaları için gözlerimiz işe yaramıyor [].
Bu durumda insan gayb olgusundan kurtulamamaktadır. İnsanoğlu sayısız bilinmeyenlerle karşı karşıyadır. Eğer insanoğlu neyin peşinde olduğunda hayırlı bir amel üzere olduğunu tespite edebilirse hüsrana uğramaktan kurtulacaktır. Bu sayede zanna ya da yakine tabi olup olmadığını farkedebilecektir.
A- Diğer dinlerde gayba ilgi:
Geleneksel dinlerden Konfüçyüsçülük'de Gök Tanrı'ya Tien denir. O, tabiat düzeninin idarecisi, herşeyin üzerinde olan varlık ve yaratıcı güçtür.
Hinduizm'de bir üçleme vardır. Brahma yaratıcıdır, Vişna koruyucu, Şiva ise yok edici tanrıdır. Hinduizm'de vahdet-i vücud inancı da bulunmaktadır.
Zerdüştlük'de tanrı Ahura Mazda, kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen'dir.
Yahudilik'de tek tanrı inancı ve peygamberlere inanma söz konusudur.
Görüldüğü gibi dinlerdeki temel inanç esasları 'gayb' ile bağlantılıdır. Tarihte ve günümüzde insanoğlunun kahir ekseriyetini ilgilendiren din gayba büyük önem vermektedir.
B- İslami ekollerde gayba ilgi:
1- Kelamcıların ilgisi:
İslami kültürde Usulu'd-din ve Tevhid ilmi olarak da ele alınan kelam, Kur'an'ın gayb alemindeki varlıklar, onların nitelikleri ve gayb alanındaki oluşlardan söz eden ifadelerden kalkarak onların insan irade ve sorumluluğuyla ilgisi konusunda değerlendirmeler yapmışlardır. Kelamcılar gaybi bilgilerin sadece vahiy ile elde edilebileceğini kabullenmelerine rağmen gaybın insan hayatındaki öneminden ziyade Allah'a ait olan kısma akılla nüfus etmeye çalıştılar [].
Onlar genelde keşf ve ilham gibi tasavvufi bilgi anlayışına karşı çıkmalarına rağmen akli metoda o kadar güvendiler ki, gayb hakkında kesin yargılarda bulunmakta bir beis görmediler.
2- Mutasavvıfların ilgisi:
Tasavvufta hep görünmeyen üzerinde bir yoğunlaşma, bir tecrübe ve yaşantı hali olmuştur. Gayba doğrudan nüfuz etme çabası, görünen aleme pek önem vermeyiş genel temalardır. Mistik vahyi verilerin tanrı ve gaybla ilgili verdikleri bilgileri yeterli görmeyip görünmeyeni deruni bir tecrübeyle, tam bir içe dönüşle daha yakından görme, tanıma ve hissetme çabasındadır. Bu açıdan mistisizm gayb ile ilgilidir. Sufilere göre akıl ve nakil bilgilerin kaynağı kabul edilse de en ulvi, en kutsi bilgiler keşf ve ilhamla, yani sezgi ile elde edilir. Bu sufi tecrübenin ayırıcı özelliği doğrudanlık ve kesinliktir. İnsan zihninin sonsuz ve mutlak olanı kesinlikle bilebileceği iddiaları vardır. Mükaşefe halinde kul ile gayba ait hususlar arasında perde bulunmaz.
Sufilerin gaybi olan durumları bilmeye kalkmasının Kur'an çerçevesinde muhkem bir zemine oturtmanın imkanı yoktur. Tasavvufi bilgiye ulaşma arzusunda Kur'an'ın verdiği gaybi bilgilerle yetinmeme gibi bir düşünce sezilmektedir. Oysa Kur'an gaybi bilmemizi değil, gaybın varlığını derinden ve sürekli hissederek şehadette güzel faaliyetlerde bulunmamızı ister. Kur'an'da gaybın bilinmesine yönelik bir amaçtan söz etmek mümkün değildir. Aksine bunun tersi vurgulanır. Müslümanın böyle bir bilgiyi amaç edinmesi doğru olmadığı gibi kul olarak böyle bir bilgi iddiasıyla da imtiyaz sahibi olunamaz. En doğru tutum, gaybın yegane sahibinin Allah, yegane güvenilir bilginin de vahyi veriler olduğunun benimsenmesidir. Bizim için gaybın bilgisi sadece Kur'an vahyi ile kayıtlıdır. Aksi takdirde istismarın önü alınmaz. Kur'an'daki gaybi bilgiler inanan insanın duygu ve düşünce dünyasında yaşanan gerçeklikler halini aldığı müddetçe ilave hiçbir gaybi bilgiye ihtiyaç duyulmadan Allah'ın dostluğu kazanılır.
3- Batinilerin gayba ilgisi:
İslam dünyasında batini yorumda yana olanlara baktığımızda mutasavvıfları ve Şiiliğin İsmailiye kolunu görürüz. İslami literatürde aslında batinilik denince akla hemen İsmaililik gelir. Batınilik 12. yy.'dan sonra varlığını daha çok bazı tasavvufi akımları içinde sürdürmüş ve Kalenderilik, Melametlik ve Hurufilik gibi tarikatlerin oluşumunu etkilemiştir.
Hurufilik; Fazlullah tarafından 800/1398 yılında Horasan'ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattir. Hurufilik harf ve rakamların yorumlarıyla ilgili bütün eski birikimlerle tasavvufi, batini ve Şii inançların bir sentezinden oluşmuştur. Eski kültürlerde olduğu gibi İslam dünyasında da harflerin simgeselliği ve sayısal değerleri bir meşguliyet alanıdır.
İlm-i Hurufi denilen alanda harflerin sırları ve simgelediği anlamları araştıran çalışmalar lugaz, mevamma, remil, fal, cifr, vefk, azam ve nücum gibi bağımsız dalları ortaya çıkardı. Hurufiler Kur'an'daki el-Hurufu'l-Mukatta'yı çeşitli şekillerde yorumladılar. Hurufilik hususunda yapılan sufi tefsirlerde 2. yy.'dan başlamak üzere gelişmiş, İbnu'l Arabi'de zirveye ulaşmıştır.
4- Astrologların ilgisi:
Günümüzde özellikle gizli bilimler, astroloji, büyücülük, vs. yoluyla gayb hakkında bilgi edinme gayretlerinin revaç bulduğunu görmekteyiz. Bu yanlış adrese yönelmiş boş bir çabadır. Kur'an insanın önüne böyle bir amaç koymadığı gibi bünyesinde teşvik unsuru da barındırmaz. Gaybi bilgilere sahip olduklarını ileri sürenler bir temel üzerinde değildirler.
Medyumlar da cinlerle bağlantılı çalıştıklarından bahsederler.
- Halbuki cinler gaybi bilmekten aciz varlıklardır [Sebe 34/12-14].
- Teşebbüs etseler de gaybın bilgisine ulaşamazlar [Saffat 37/6-10].
- Bir de cinlerin insanlara düşman olanlarının [], insanlarla uğraşanlarının [] olması eklenince, onlar vasıtasıyla elde edilen bilgilerin zanniliği daha da muhkemleşmektedir.
Türkiye'deki iki meşhur medyuma bir çok yardımda tutunduğu iddia edilen cinlerin, onları gözaltına alma niyetine sahip polislerin gelişlerini haber ver(e)memeleri, ilişkinin –varsa eğer- anlamsızlığını göstermektedir.
5- Bilimin gayba ilgisi:
Bilimin pozitivist yorumu insanın bütünlüğünü ihmal ederek, onu olgusal alana hapseder ve insanın bu alanın dışıyla bir bağının olmadığını ileri sürer. Olgusal durum üzerine olmayan bir cümle anlamsızdır. Metafizik olan nesnel olmadığı için kabul edilemez. Dolayısıyla bir pozitivist, insanı sadece bilen bir varlık olarak alıyor gibidir. O, insanın aynı zamanda anlayan, sezen, idrak eden, kavrayan, inanan bir varlık olduğunu gözardı eder. Bu, insanı parçalayıp cüz veya bir yanını alarak 'insan bundan ibarettir' demek gibi anlamsız bir şeydir.